13 Aralık 2016 Salı

Orta Doğu’da Jeopolitik Dönüşüm ve Türkiye İçin Oluşturduğu Tehdit.., BÖLÜM 2




Orta Doğu’da Jeopolitik Dönüşüm ve Türkiye İçin Oluşturduğu Tehdit.., BÖLÜM 2




Irak’ın Kademeli Olarak Parçalanması


Amerikan Ordusu’nun Irak’ı işgali sonrasında Amerikalı generaller (eğer bazı Amerikan kaynaklarına inanmak gerekir ise) CIA’nın aksi doğrultudaki uyarılarına rağmen sadece BAAS rejimini çökertmekle kalmamış, bilinçli bir şekilde Irak devletini ve ordusunu da çökertmiştir. Irak’ta devletin çökertilmesini yeni devletin mezhep ve etnik köken bilinci üzerine kurulu yeni bir toplum yapısının oluşturulması takip etmiştir. Kürt bölgesi her an kopmaya federe bölge olarak şekillendirilirken,  Sünni Arap bölgesi ise Şii Arap baskısı altında Irak’ın bütünlüğüne yabancılaşma süreci içerisine girmiştir. Burada anılması gereken husus, Irak savaşı öncesi ve sırasında Başkan Bush’un Prof. Dr. B. Lewis ile haftada bir kez buluştuğu ve Irak’ın geleceğini görüştüğüdür. Princeton toplantısının yöneticisi süreci izlemektedir. İşgal sonrasında daha önce mezhebin sorulmasının ayıp sayıldığı bu ülkede bir süre sonra insanlar sadece isimleri “Ali” veya “Ömer” olduğu için Sünni veya Şii çeteler tarafından kafaları kesilerek öldürülmeye başlanmıştır. Irak büyük bir mezhepsel iç savaşa sürüklenmiştir. Bu süreçte, daha önce iç içe yaşayan Sünniler ve Şiiler kendi bölgeleri sayıldıkları bölgelere çekilmişlerdir. Sünniler yeni devlet kurulurken siyasal sistemden büyük ölçüde dışlanmışlardır. Kuzey Irak ise Türkmenlerin bilinçli bir şekilde ezilmesine ve jeopolitik tasfiyesine Washington’un göz yummuştur.
 Haziran 2015 itibarı ile Irak’ta devlet maddi ve manevi çöküş süreci içerisindedir. IŞİD’in 2014’de Musul’u işgali sonrasında Bağdat’ı kontrol altında tutan Şii Araplar ülkenin Araplar ve Türkmenler ile meskun olan bölgelerinde meşru bir otorite oluşturamamışlardır. IŞİD karşı Musul’un işgalinden sonra başlatılan askeri harekatlar da istenilen sonucu alamayınca Irak devletinin moral çöküşü hızlanmıştır. IŞİD halen Irak’ın Musul başta olmak üzere önemli bölgelerini kontrol altında tutmaktadır. Bağdat üzerindeki IŞİD tehdidi de sona ermemiştir.
IŞİD’in Musul’u işgali ve daha sonra gerçekleştirdiği askeri operasyonlar Bağdat’ı zayıflatırken, Kuzey Irak Kürt Federe Bölgesi gelişmelerden önemli jeopolitik kazançlar elde ederek çıkmıştır. KDP, IŞİD tarafından işgal edilen büyük bir bölümü Irak Anayasasına göre “tartışmalı bölge” olan bölgeleri IŞİD’den almıştır. KDP, IŞİD’den aldığı bölgelerden çıkmayacağını açıklamıştır. Öte yandan KYB de IŞİD saldırısı sırasında mevzilerini boşaltan Irak Ordusu’nun çekildiği başta Kerkük olmak üzere birçok tartışmalı bölgeyi işgal etmiştir. Mesut Barzani’nin Nisan 2015 sonunda Washington’a yaptığı ziyarette ABD’den destek istemesi üzerine kendisine bağımsızlık için 20 sene beklemesi gerektiği nasihati verilmiştir. Ancak Barzani’ye Kürtlerin işgal ettikleri bölgeleri ellerinde tutabileceği sözü de verilmiştir.
Böylece, KDP’ye Doğu Musul, (Akra-Musul arasında gaz ve petrol yataklarının olduğu bölge) ABD tarafından verilmiştir. KYB ise Kerkük’ün 9 petrol sahasından 7’sini işletmektedir. Kürtler, şimdi bir bölümünü ellerinde tuttukları Tuzhurmatu’nun tamamını istemektedir.  Erbil ayrıca Diyala ilinin Hanekin, Celevla, Karatepe ve Cabbara’yı talep etmektedir. Diyala ile Hanekin arasındaki çizgide Şii milisler ile peşmergeler arasında zaman zaman çatışmalar çıkmaktadır.
ABD’nin hedefi Irak’ın zayıf bir federal devlet (Bağdat) ve güçlü bir federe devlet (Erbil) şeklinde şekillenmesidir. ABD, Irak’ın kontrol dışı parçalanmasını ve altından kalkamayacağı bir bağımsızlık süreci içerisine girmesini istememektedir. Eğer Irak’ın kuzeyinde ilan edilen bağımsız devlet, ABD’nin askeri desteği ile bağımsızlığını korumaya zorlanır ise bu maliyet ABD için ödenmesi zor olan bir maliyet olacaktır. Bundan dolayı, ABD bağımsızlık sürecini ertelemektedir.






Irak’ın ABD’den sonra (bazı konularda ABD’den de etkin) en önemli oyuncusu olan İran ise ABD’nin Irak’ın kuzeyinde Kürt devleti kurmasına karşıdır. Tahran, KDP’nin bağımsız Kürdistan’ı ilan etmesi durumunda “bağımsız Kürdistan’ı” ikiye bölmeye hazırdır. Erbil’de Barzani bağımsızlık ilan eder ise Tahran’ın Talabani’yi Süleymaniye, Halepçe, Hanekin ve Kerkük’te KYB devletini kurmaya sevk etmesi büyük ihtimaldir.

Bölgenin etkisiz gücü Türkiye ise Barzani ve Sünni Araplar ile bir ittifak kurmuştur. Ancak, Türkiye’nin Barzani üzerindeki etkisi, İran’ın Talabani üzerindeki etkisi ile kıyaslanmayacak kadar azdır. Öte yandan AKP Hükümeti, bölgede gerçek müttefiki olan Irak Türkmen Cephesi’ni ve Türkmenleri bilinçli olarak etkisizleştirmiştir.

Sonuç olarak Irak devleti jeopolitik olarak parçalanmış, varlığı harita üzerinde devam eden bir devlettir. Parçalanmanın resmileşmesi için uluslararası ve bölgesel konjonktürün uygun olması beklenmektedir. Irak’ın parçalanması durumunda, İran Basra şehri ile Bağdat’ın kuzeyi arasındaki bölgeye yayılan Şii Irak’ı tamamen denetimi altına alacaktır. İran aynı zamanda bağımsız Kürdistan’ın devletçiğinin ilan üzerine bağımsız Kürdistan’dan ayrılmasını sağlayacağı Kerkük, Süleymaniye, Halepçe ve Hanekin bölgesinde ikinci bir devletçiğin oluşmasını sağlayacak ve kontrol edecektir. Öte yandan suni Araplar ise Musul merkezli olmak üzere batı Irak’ta verimsiz bir alana sıkışacaklardır.






Wright Irak’ın parçalanması durumunda, kuzeyde Suriye’nin kuzeyi ile birleşecek Kürdistan’ın kurulacağı, Sünni Irak’ın Sünni Suriye ile birleşerek ortaya bir “Sünnistan’ın” çıkacağını ileri sürmektedir.[24]

Sudan’ın Parçalanması

Irak’ın parçalanma süreci devam ederken Sudan önce 1952-1973 sonra 1984-2005 arasında Sudan Hükümeti ile Sudan Halk Kurtuluş Ordusu’nun taraf olduğu iki aşamalı uzun süren bir iç savaştan sonra parçalanmıştır. 2005 barışından sonra Güney Sudan özerkliğini ilan etmiştir. 9 Ocak 2011’de yapılan referandum sonucunda Güney Sudan bağımsız devlet olarak Sudan’dan ayrılmıştır. Bu süreçte Sudan Cumhurbaşkanı Ömer El Beşir 2009’da Uluslar arası Savaş Suçları Mahkemesi tarafından Darfur soykırım yaptığı iddiası ile dava açılmıştır. Sudan iç savaşı bir yandan Müslüman-Hristiyan çatışması diğer yandan Sudan’ın zengin petrol kaynakları üzerinde Batı ile Çin arasında gerçekleşen bir mücadele olmuştur. Sonunda Sudan parçalanmıştır. Petrol yataklarının bulunduğu Güney Sudan’da  bağımsız bir devlet oluşmuştur.




Arap Baharı ile Gelen “Yaratıcı Tahrip”: Mısır


Tunus’ta bir seyyar satıcının kendisini ateşe vermesi ile başlayan “Arap Baharı” süreci   Orta Doğu’da yeni bir jeopolitik dönüşüm dalgasını tetiklemiştir. Bundan dolayı, ABD olmak üzere Batı Dünyasının Arap Baharı sürecinde oynadığı rol çok tartışmalıdır. Amerikalı sistem dışı dış politika analizcilerinden F. W. Engdahl, ABD’nin “Arap Baharı” sürecinde uyguladığı politikaya “yaratıcı tahrip” adının verildiğini ileri sürmektedir.[25] Mısır’da Mübarek’i devirmek için gösterilerin devam ettiği bir sırada Mısır Genelkurmay Başkanı Sami Hafez İnan’ın Washington’da olduğunu belirten Engdahl, internet üzerinden Mübarek’e karşı etkili bir mücadele sürdüren Müslüman Kardeşler (MK) üyelerinin de Amerikan askeri istihbaratı tarafından eğitildiğini iddia etmektedir. Üstelik Engdahl’a göre Müslüman Kardeşler-ABD işbirliğinin kökleri Nasır’a karşı ortak muhalefete kadar geri gitmektedir.[26]
Engdahl, Mısır’daki ayaklanmanın Gürcistan ve Ukrayna’daki Turuncu Devrimlerin izlerini taşıdığını ileri sürmektedir. Engdahl, Mısır’da MK ile bağlantılı ve Mübarek’e karşı isyanda önemli bir rol oynayan "Kefaya" (Yeter) hareketi ile Gürcistan’da 2003 Turuncu Devriminde rol alan Kmar (Yeter) hareketinin isim benzerliklerinin tesadüf olmadığını ileri sürmektedir.[27]
Engdahl, “Kefaya” hareketi ile ilgili olarak RAND’a 2008’de Savunma Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı-Birleşik Komutanlık, Deniz Kuvvetleri, Deniz Piyadesi ve askeri istihbaratın sponsorluğu ile “The Kefaya Movement: A Case Study of a Grossroots Reform Iniative” adlı bir çalışmanın yaptırılmış olmasını tesadüf olarak görmemektedir.[28] Bu çalışmada Amerikan hükümetine Orta Doğu’da muhalif hareketleri enformasyon teknolojileri konusunda eğitilmesine destek verilmesi önerilmektedir.
Crooke, AB Dış İşleri temsilcisi Javier Solana'nın eski danışmanı ve Conflicts Forum’un kurucusu direktörü olan Alastair Crooke’da Mısır’da ABD hükümeti ve diğer yabancı kaynaklar tarafından finanse edilen sürgündeki gruplardan bahsetmektedir. ABD’nin Şam Büyükelçiliğinde yapılan bazı yazışmalara göre bu gruplardan çoğu ve bunlara bağlı TV kanalları ABD Dışişleri Bakanlığı ve ABD merkezli vakıflardan on milyonlarca dolar para yardımı yanında eğitim ve teknik destek almışlardır. Bütün bu iddialara rağmen, ABD Yönetiminin Mübarek’i devirmek için ne kadar etkin destek verdiğini söylemek mümkün değildir. Ancak Washington, Türkiye’de AKP’nin “ılımlı İslam” deneyiminden sonra, aynı tecrübenin Mısır’da da istediği sonucu alabileceği düşüncesine daha cesaret ile bakmış olabilir. Ayrıca, Mübarek gibi çürümüş bir liderin arkasında durmanın maliyetinin de çok fazla ve gereksiz olduğu düşünülerek, Mübarek’i deviren sürecin karşında durmamış hatta belirli ölçülerde kolaylaştırmış olabilir.


         


Mısır’da Müslüman Kardeşler Yönetimi, ABD’nin beklediği politikaları uygulamayınca, Washington gerçekleşen askeri darbenin yanında yer almıştır. Ancak Mısır’da askeri darbe sorunu çözmüş değildir. Hatta, Mısır, sistemli bir şekilde bir iç savaş ortamına doğru ilerleyebilir. Askeri rejimin bazı büyük kentlerde sadece gündüzlere hakim olduğu ve Sina yarımadasında sürekli çatışma ortamının sürdüğü düşünülür ise Mısır’ın istikrardan çok uzak olduğu anlaşılacaktır.


3 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,


****

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder