15 Temmuz 2017 Cumartesi

28 ŞUBAT SÜRECİNİN DEVLET VE TOPLUM ÜZERİNDEKİ YANSIMALARI, BÖLÜM 1

28 ŞUBAT SÜRECİNİN DEVLET VE TOPLUM ÜZERİNDEKİ YANSIMALARI, BÖLÜM 1 


1. Türk Silahlı Kuvvetleri’ndeki yansımaları: 

 Türkiye’de 1990’lı yıllardan itibaren yapılan yerel ve genel seçimde Refah Partisi’nin yükselen grafiği yakından takip edilmiş; bu gelişme, Türkiye’nin muhafazakarlaşması, irticanın yükselişi gibi ideolojik bir temelde ele alınarak, Refah Partisi’nin temsil ettiği Milli Görüş çizgisi Devleti yıkmaya yönelik bir iç tehdit olarak algılanmıştır. 

 Bu rahatsızlık, Refah Partisi’nin 1990 ve 1994 yıllarında yapılan yerel seçimlerdeki başarısı, ardından Aralık 1995 genel seçimlerinde birinci parti olması ve nihayet 8 Temmuz 1996 tarihinde REFAH-YOL Hükümeti’nin kurulmasıyla had safhaya ulaşmıştır. Bu gelişme karşısında, sözkonusu 
irticai kişilerin orduya sızmış olduğu/sızmak istediği vehmine kapılan Komuta Kademesi tarafından, 28 Şubat 1997 tarihli MGK Kararının uygulanmasının takibi amacıyla, Batı Çalışma Grubu (BÇG) ve Mayıs 1997 ayında Genelkurmay İkinci Başkanı’nın imzasıyla kabul edilen Batı Harekat Konsepti çerçevesinde, TSK personeline ve diğer bazı kişilere yönelik, aileleri de dahil olmak üzere örtülü bir 
tespit ve fişleme operasyonu”na girişilmiştir. 

 Komisyonumuzca Genelkurmay Başkanlığından istenen Batı Çalışma Kurulunun kuruluşu ile ilgili istenen bilgi ve belgelerin 28 Şubat dönemini soruşturan Cumhuriyet Savcılığına gönderildiği bildirilmiştir. Ordu içindeki sözkonusu rahatsızlığın 28 Şubat 1997 tarihli MGK toplantısı ile beraber doruk noktasına çıktığı görülmektedir. Bunun somut göstergesi, askeri teamüllere göre her yıl 
iki kez Ağustos ve Aralık aylarında gerçekleştirilen YAŞ’ın, 1997 yılına mahsus olmak üzere 26 Mayıs 1997 tarihinde olağanüstü toplanması olmuştur. 1997 yılında, yurt çapındaki tüm Kuvvetler bünyesindeki askeri birimlerde, askeri hiyerarşiye aykırı olarak yapılan bilgi toplama faaliyetlerinde, subay ve astsubayların eşleri ve hatta çocukları da birer haber toplama elemanı olarak kullanılmıştır. Bu durum, ordu içinde birlik ve beraberlik duygusunu zedelemiş; komşuluk ilişkilerini zedeleyerek, “muhbir komşu” korkusunu körüklemiştir. 

 Öte yandan, BÇG içinde görevlendirilen personelin kimi zaman alt rütbelerde olması, bu kişilere kendisinden üst rütbedeki amirlerini de fişleme imkanı vermiş, bu durum ordu içindeki hiyerarşinin bozulmasına yol açmıştır. Keza, çok sayıda sicil amiri/komutan da, “irticacı personele müsamaha gösteriyor “damgası yememek için, terfi vb. endişelerle, bu uygulamalar karşısında sesini 
çıkaramamıştır. 

 Ardından hedefteki bu kişilerin tasfiye edilmesi için gerekli altyapı oluşturulmaya çalışılmış; bunun için ilgili personelin kimi zaman geriye dönük sicil raporları -hukuka aykırı biçimde- bozulmuş, kimi zaman psikolojik taciz, kimi zaman da fiili işkence gibi yöntemler uygulanabilmiştir. 

 Bu operasyon; kendisi ve/veya eşi dindar/mütedeyyin olarak görülen personelin öncelikle fişlenmesi, akabinde çeşitli yollarla kendisinin ve ailesinin sözlü veya fiili şekilde taciz edilmesi, nihayetinde bu kişilerin kendi istekleriyle istifa etmesi veya emekliye ayrılmak zorunda kalması yahut “kaderine razı” olanların “disiplinsizlik” gerekçe gösterilerek, Yüksek Askeri Şura Kararı veya Bakan 
Onayı gibi yöntemlerle re’sen emekliye sevk edilmek suretiyle tasfiye edilmesiyle sonuçlanmıştır. 

 TSK’nın bir tür kendini koruma refleksi olarak değerlendirilebilecek bu süreçte, “türban” olarak tanımlanan “başörtüsü”, irticaın/gericiliğin sembolü olarak değerlendirilerek, eşi başörtülü olan asker personel, sırf bu nedenle ihraç edilmekten kurtulamamıştır. 

 Tasfiye edilen personel, psikolojik yönden çöküntüye uğramanın yanı sıra, bazıları intihar etmiş, birçoğunun kendisi veya eşi hastalığa yakalanmıştır. Daha da önemlisi, bu kişiler, YAŞ Kararlarının temyiz edilememesi sebebiyle idarenin bu eylemine karşı çaresiz kalmış; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) gibi hak arama imkanlarını kullanamamış ve neticede özlük hakları kaybına 
uğrayarak maddi yönden yıkıma uğramıştır. Öte yandan, bu personelin, 28 Şubat 1997 tarihli MGK Kararı gereğince, ordudan ihraç edildikten sonra başka bir işe girmeleri de, yine temel insan haklarına aykırı şekilde engellenmek istenmiştir. Böylece bu kişilerin mağduriyetlerinin ömür boyu sürmesi 
istenmiştir. 

 Nitekim, Komisyonumuza Milli Savunma Bakanlığı’ndan intikal eden, “Yüksek Askeri Şura kararlarıyla Türk Silahlı Kuvvetlerinden uzaklaştırılan personele ilişkin yazıda”, 237  Sözkonusu tasfiye sürecinin, 28 Şubat MGK toplantısının hemen öncesinde ve hemen sonrasında, 1995-1999 yılları arasında yoğunlaştığı görülmektedir. 
 Söz konusu yazıdan, 01 Ocak 1990-31 Aralık 2011 tarihleri arasında toplam 1235 personelin Türk Silahlı Kuvvetleri ile ilişiğinin kesildiği; bu kişilerden 1043‘ünün “irticai faaliyet” gerekçesiyle ordudan uzaklaştırıldığı; bunların 395’inin subay, 648’inin astsubay olduğu anlaşılmaktadır. 

 Öte yandan, sözkonusu yazıda, dört askerin ise “yıkıcı örgütlerle bağlantılı” oldukları gerekçesiyle ilişiklerinin kesildiği bildirilmektedir. 

 Başka bir ifadeyle, 1990-2011 yıları arasında, Türk Silahlı Kuvvetlerinden ilişiği kesilen asker personelin yaklaşık %84.4’ünün mesleklerinden koparılma gerekçesi irtica olmuştur. 

 Söz konusu yazıya göre; bu personelin Kuvvet Komutanlıklarına göre dağılımı şöyledir: 

 - Kara Kuvvetleri Komutanlığı : 275 subay, 319 astsubay 

 - Deniz Kuvvetleri Komutanlığı : 49 subay, 105 astsubay 

 - Hava Kuvvetleri Komutanlığı : 33 subay, 155 astsubay 

 - Jandarma Genel Komutanlığı : 38 subay, 69 astsubay 

  “İrtica” gerekçesiyle gerçekleştirilen sözkonusu tasfiye sürecinin; 

 - Kara Kuvvetleri Komutanlığında 1995-1999 yılları arasında, 

 - Deniz Kuvvetleri Komutanlığında 1996-1999 yılları arasında, 


 - Hava Kuvvetleri Komutanlığında 1990-1991 yılları arasında, 

 - Jandarma Genel Komutanlığında 1998 yılında, zirve noktasına ulaştığı görülmektedir. 

 926 sayılı TSK Personel Kanunu’nun 94/b maddesinin “disiplinsizlik veya ahlaki durum sebebiyle ayırma” hükmü ile bu Kanun’a istinaden 27 Aralık 1998 tarihli 23566 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Subay Sicil Yönetmeliği’nin 91/f maddesi ile 28 Aralık 1998 tarihli 23567 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Astsubay Sicil Yönetmeliğinin 60/f 
maddesinin “Tutum ve davranışları ile yasa dışı siyasi, yıkıcı, bölücü, irticai ve ideolojik görüşleri benimsediği, bu gibi faaliyetlerde bulunduğu veya karıştığı anlaşılanlar” hükmüne istinaden, sicil raporları sözkonusu “sübjektif ölçütlere” dayalı olarak, menfi şekilde düzenlenen çok sayıda subay ve astsubay mağdur edilmişlerdir. 

 Yürürlükteki ceza yasalarında “siyasi, yıkıcı, bölücü, irtica ve ideolojik görüşleri benimsemek, bu gibi faaliyetlerde bulunmak veya karıştığı anlaşılmak” şeklinde bir suç tanımı yapılmamış olmasına rağmen, söz konusu Yönetmelikler yoluyla asker personel için yeni bir suç tanımı yapıldığı ve suç kavramının yasalara aykırı şekilde genişletildiği görülmektedir. 

 Bu personel hakkında, hizmet sürelerine bakılmaksızın haklarında Emekli Sandığı Kanunu hükümleri uygulandığı için bu kişilerden, ayırma işlemi tarihi itibarıyla, emekli hakkını elde edemeyenler, emekli ikramiyesi dahi alamamışlar ve maddi açıdan büyük kayba uğramışlardır. 

 Öte yandan, 28 Şubat döneminde ordudan ayırma işlemleri sadece YAŞ Kararları ile değil, bunun yanı sıra, Milli Savunma Bakanları tarafından onaylanan Kararnameler ve sicil raporları yoluyla da yapılmıştır. YAŞ Kararından farklı olarak Bakan onayıyla atılan bu personel ile sıralı amirleri tarafından zayıf sicil notu aldıkları için atılan asker personel kamuoyunda pek fazla bilinmemektedir. Bu yöntemlerle ordudan atılanlar için YAŞ’zedelerden farklı olarak, temyiz yolu açık gibi görünmektedir. Ancak, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin yerindelik denetimi yapamaması sebebiyle, bu kişilerin hak arama mücadelesi olumsuz sonuçlanmıştır. Tıpkı YAŞ’zedeler gibi, bu yollarla ordudan atılan kişilerin AİHM’deki hak arama mücadeleleri de başarısız olmuştur. 

 Komisyonumuza ve Meclis İnsan Hakları Komisyonu’na intikal eden Mağdur dilekçelerinde, TSK içinde, İrticanın; “ Din ile barışık olma ya da manevi değerlerinden kopmadan hayatını devam ettirme” şeklinde algılanmış olduğu; “namaz kılmanın” veya “eşi türbanlı” olmanın, “irtica” gerekçesiyle ordudan uzaklaştırılmak için yeterli olduğu görülmektedir. Nitekim, mağdur 
dilekçeleriyle beraber gönderilen sicil raporlarında, amirleri tarafından “sosyal faaliyetlere katılmayan, eşleri çağdaş kıyafet giymeyen, Cuma namazına gittiği görülen vb.” şeklinde değerlendirilen personelin, bu gerekçelerle ordudan tasfiye edildikleri anlaşılmaktadır. 

 Diğer yandan, TSK bünyesinde 1990-2011 döneminde sadece dört personelin “yıkıcı örgütle bağlantılı olma” gerekçesiyle ordudan uzaklaştırılmış olması, “irticai faaliyet” sebebiyle ilişiği kesilenlerin, özel hayatları ve dini inançları açısından değerlendirmeye tabi tutulduklarını ortaya 
koymaktadır. 


 Öte yandan, Komisyonumuza ulaşan bilgiler çerçevesinde, YÖK Başkanlığının Ek’te yer alan yazısından, GATA Komutanlığında görev yaparken YAŞ Kararlarıyla ordudan ilişiği kesilen asker personelin başka kamu kurumlarında görev yapmalarının mümkün olmadığı anlaşılmaktadır. 

 Komisyonumuza intikal eden mağdur dilekçeleri arasında dikkati çeken örnekler aşağıda özetlenmektedir. 

 - Emekli Astsubay Yavuz Sulumeşe: 

 Emekli Astsubay Yavuz Sulumeşe dilekçesinde,238 özetle; “2003 yılında “Disiplinsizlik” gerekçesiyle Yüksek Askeri Şura toplantısı beklenmeden TSK’nden emekli edildiğini, TSK bünyesine dahil olduğu 1990 yılından itibaren çeşitli takdir belgeleri ve olumlu sicil notlarına sahip başarılı bir personel olduğunu, ancak 1996 yılında, 3ncü Zh.Tug.K.lığı Çerkezköy-Tekirdağ’a tayin olmasıyla beraber, işlerin ters gitmeye başladığını, yeni evlendiği eşinin başörtüsü takması ve sosyal faaliyetlere katılmaması sebebiyle yedi kez savunmasının istendiğini, 1998 yılında siciline “Eşi başörtülüdür” ibaresinin eklendiğini” ifade etmektedir.

 - Emekli Kd.Bnb. Mustafa Hacımustafaoğulları: 

 Emekli Kd.Bnb. Mustafa Hacımustafaoğulları dilekçesinde,239 özetle; “1976 yılında girdiği TSK’nden 12.12.1997 tarihli YAŞ kararıyla ihraç edildiğini, görevi süresince çeşitli takdir ve başarı belgelerine sahip, başarılı bir subay olduğunu, çalışma hayatı boyunca herhangi bir suç veya disiplin suçu işlemediğini, herhangi bir soruşturma geçirmediğini” ifade etmektedir. 

 - Adı geçen Şahıs, 

Bilgi Edinme Hakkı Kanunu çerçevesinde Genelkurmay Başkanlığı’nca kendisine verilen 12 OCAK 2011 tarih ve PER.:5010-4703-11/Per.D.Ynt.Ş. (5)11210120 sayılı cevabi yazıda, “ordudan atılma gerekçesi” olarak; 

 “
-Aşırı sağ görüşe sahip olup Milli Görüş mensubu olduğu, 
-Akıncı grubuna mensup olduğu iddialarına karşı takip ve kontrol altına alındığı, 
-Daha ziyade dinine aşırı bağlı kişilerle samimiyet kurduğu, 
-Birlik içinde ve dışında dindar olmayan kişilerle özel temaslardan hoşlanmadığı, 
-Aile ziyaretlerinde misafirlerinin haremlik selamlık olarak oturmalarını istediği, 
-Lojman sırası geldiği halde eşini bahane ederek, lojmana girmeyip sivil konutta oturduğu, 
-Ailesi yönünden laiklik ilkesine ve ailesinin giyimi bakımından kılık kıyafet inkılabına karşı olduğu, 
-Parti yanlısı Milli Görüşçü olduğu,
-Kütahya’da Milli Görüşçülerce oluşturulan Refah-Kent Yapı Kooperatifinin yönetim kurulu üyeliğini yaptığının öğrenildiği, 
-Bulut Projesi kapsamında sorgulanması sırasında kendisine uygulanan Polygraph test sorgusunda (yalan makinası) sorulan beş sorudan dördüne yalan yanıt verdiği, 
-Askeri mesai aracına türbanlı öğrencilerin bindiği duyumu alınması üzerine bir personelin görevlendirilerek 25 KASIM 1997 tarihinde Yenikent’ten kalkan servis aracında kimlik tespiti esnasında kızının türbanlı olduğunun belirlendiği” 
hususlarının yer aldığı ifade edilmektedir. 

Emekli Dz.Bnb. M.Ufuk Ertuğrul: 

 Dz.Bnb. M.Ufuk Ertuğrul’un dilekçesinde;240 eşinin başörtüsü ve kendisinin Cuma Namazına gitmesi nedeniyle sistemli bir şekilde baskı gördüğünü ve daha sonra kendisine sıklıkla ordudan ayrılmasının telkin edildiğini ifade etmiştir. Son olarak eşinin tesettürü nedeniyle sicilinin değiştirildiğini de dilekçesinde belirtmiştir. 

 Emekli Sb.Kazım Çetin: 

 Emekli Kazım Çetin ise 1990’lı yıllara kadar herşeyin normal olduğunu inançlı bir subay olarak namazını kılabildiğini ve başörtüsü sorunu yaşamadığını, ancak bu tarihten sonra, “yemeklere/çaylara eşli katılmamayı adet haline getirmek” gerekçesiyle ilişiğinin kesildiğini; bu süreçte, ordu bünyesinde; 

 - Mescit/camii talimatlarının yayımlandığı; mesai saatleri içinde mescitlerin açık olmayacağı ve resmi elbise ile camilerde namaz kılınmamasının emredildiği, 
- Kütüphanenin yeniden dizayn edildiğini, 
- Seri konferanslar verilmeye başlandığını, ifade etmiştir. 

 Emekli Levazım Kıdemli Binbaşı Eyüp Saracoğlu: 

 Emekli Levazım Kıdemli Binbaşı Eyüp Saracoğlu’nun gönderdiği mektupta;241 “1993-2000 yılları arasında irtica bahanesiyle kendilerine yönelik baskıların arttığını, özellikle askeri liselerden tayinle gelen öğretmenlerin sık sık baskıya maruz kaldığı, bazı personelin eşlerinin başlarının zorla açtırıldığını, başlarını açan eşleriyle kokteyllere ve içkili yemeklere katıldıklarını, deniz kamplarında 
eşlerinin mayoyla denize girmeleri konusunda baskı yapıldığını, emekliliği hak eden personelin bu baskılar yüzünden erken emekli olmak zorunda kaldığını” ifade etmektedir. 

 Eyüp Saracoğlu, kendisi hakkında Ulaştırma Yüzbaşı Ziya DOĞAN tarafından; ”Subay ve astsubayların eşleri ile birlikte sosyal faaliyetlere katılacağı ilgi emirde belirtilmiş olmasına rağmen 15 ŞUBAT1996 günü verilen iftar yemeğine eşinizin katılmadığını tespit ettim. Bu konudaki yazılı savunmanızı 26 ŞUBAT 1996 günü saat 09’15’e kadar hazırlamanızı rica ederim” şeklinde savunma istendiğini ifade etmektedir. 


İlaveten, Tuğgeneral M. Kemal TUTKUN tarafından Kara Kuvvetleri Komutanlığı 4ncü Mekanize Piyade Tugay Komutanlığı’nın 22 ARALIK 1999 gün ve İSTH:3590-268-99/(2424) sayılı, “Savunma” konulu yazısında; 

“1. Muhtelif vesilelerle yapılan kontrol ve gözlemlerde eşinizin TSK personeline yakışmayan ve geleneksel giyim tarzı olan başörtüsü dışında, ideolajik bir simge olarak kullanılan türban/tesettür benzeri kıyafet giyindiğine dair bazı duyumlar alınmış bulunmaktadır. 

2. Eşinizin çağdaş kıyafetle ve TSK.leri personeline yakışır bir kıyafet giyinmesi gerektiğini bilmiyor muşunuz? Biliyorsanız neden uygulamaktan imtina ediyorsunuz? 

3. Yukarıdaki hususlarda savunmanızı, mümkünse eşinizin stüdyoda çekilmiş vesikalık ve boy fotoğraflarıyla takviye edilmiş olarak 27 ARALIK 1999 tarihine kadar vermenizi rica ederim” şeklinde savunma alındığını belirtmektedir. 

Sivil Memur Abdulkadir BOZDEMİR (1998-377) 

 Abdulkadir BOZDEMİR, Komisyonumuza gönderdiği 15 Ekim 2012 tarihli dilekçesinde; YAŞ Kararları haricinde, TSK’da görevli Sivil Memurların da “irticai faaliyetlere karışma” gerekçesiyle görevlerine son verildiğini ifade etmektedir. 

Adıgeçen şahıs dilekçesinde kendisi ile ilgili olarak; 

- Hava Kuvvetleri Komutanlığı 1.Füze Grup Komutanlığı’nda görevli iken, Hava Kuvvetleri Komutanlığı 1.Füze Grup Komutanlığı’nın 14 KASIM 2001 gön ve İSTH.: 3590-872-01/122 sayılı ve "Sivil Memur.Abdulkadir BOZDEMÎR ve Ailesi" konulu emrinde; 

“- Fz. Grp. Kliği Pek Şb. Merk. Per. İşl. Me. olarak görev yapan Svl. Me. Abdulkadir BOZDEMÎR (1998-377) ve ailesi hakkında müteakip zamanlarda yapılan kontroller sırasında: 

- Terminoloji olarak genelde, dini terimleri çoklukla kullandığı; (İnşallah, Maşallah gibi.). Özellikle Spor saati olan CUMA gününün öğlen vakitlerinde Komutanlık birimi irinde görünmeyip, spora katılmadığı; daha önce hakkında irticai faaliyetlerde bulunduğu tespit edilen Svl. İşçi Kazım GULAYDIN (0001787)'la birlikte, 'Cuma Namazı'na gittiği konusunda duyumlar alındığı. 

- Anılan personelin aksaklığa sebebiyet verecek durum oluşturmadan araştırılması, özellikle eşi ve yeni doğan kızına 'Rüveyda' ismini niçin verdiği birinci derece ailesi hakkında gerekli takibatın yapılması, şahsi dolabındaki eşyaların envanter dökümlerinin periyodik aralıklara yapılarak, yazılan tutanakların İstihbarat Şubeye gönderilmesi, talimatlarının verildiği görülmüş tür.” hususlarının yer aldığını belirtmiştir. 

Hava Kuvvetleri Komutanlığı 1.Füze Grup Komutanlığı’nın 05 Ekim 2004 tarih ve İSTH.: 3590-23-04 İsth/267(82) sayılı bir diğer yazıda; 

“03 EYL 2004 tarihinde: Destek Memur AbduIkadir BOZDEMİR (1998-377)'in evine; kontrol-ziyaretleri yapıldığı, bu ziyaretler sırasında bazı irticai envanter unsurlara rastlanmış olduğu ve tutanakla el konulduğunun belirtildiği, başta Kuranı Kerim (Meal Ömer Nasuhi Bilmen), 


'Yasak Yayınlar' listesinde bulunmadığı, ancak, dini bilgiler ihtiva ettiğinden el konulmasının yerinde olduğu, 

- Evinde alenen teşhir ettiği tablo yazma eserlerin (Ör.:1947 yılı el yazma "Allah"hattı) irticai propaganda kapsamında olduğu, 
- Bu ziyaretler esnasında yapılan incelemede; 
- Eşinin tüm uyanlara rağmen, çağdaş olmayan kıyafetle dolaştığı. Kıyafet konusunda değişimin; mümkün olmadığı, 
- Anılan personelin bu envanterleri bilerek ve isteyerek bulundurduğu yönünde kanaat oluşturduğu, 
- Bu nedenle İlgi personelin takibinin sıklaştırılarak, atıl görevlere atanması ayrıca, diğer TSK Personeliyle koordinesinin en alt seviyeye indirilmesi. 3 yıldır süren araştırmada sona gelindiğini ve bunun ilgi personele yansıtılmaması gerektiğinin belirtildiği görülmüştür.” denilmektedir. 

Bu gelişmeler sonrası kendisiyle ilgili olarak, Hava Kuvvetleri Komutanlığı 1.Füze Grup Komutanlığı’nın 05 Ekim 2004 tarih ve PER.: 7200-262-04 /3.KS.1136 sayılı yazısında; 

“Ailenizin durumu ve eşinizin çağdaş olmayan bir kıyafetle toplum içerisinde kendini göstermesi siz TSK mensubuna ve bağlı bulunduğunuz birliğe yakışmamaktadır. Komutanınız ve 1. sicil Amiriniz olarak, bu konu hakkında sizi sözlü olarak uyarmama rağmen olağan durumunuz da bir gelişme olamaması üzerinize başta sizi ve eşiniz bayan Bozdemir'i son kez uyarmak zorundayım. 
Durumunuzun takipçisi olduğumu, eşinizin kıyafetini değiştirme yönünde girişimde bulunmaması halinde ortaya çıkabilecek 926 Sayılı İç Hizmet Kanununun ilgili müeyyideleriyle karşı karşıya kalabileceğinizi hatırlatır, bu konunun bilinmesini rica ederim.” şeklinde bir uyarı yazısı daha aldığını 
ve nihayetinde “irtica bahanesi” ile ancak aslında eşinin başını örtmesi nedeniyle memuriyetine son verildiğini ifade etmektedir. 

- BULUT PROJESİ: 

Komisyonumuza; Türk Hava Kuvvetleri bünyesinde, 1992 yılından itibaren, irticai faaliyette bulunduğu iddia edilen asker personele yönelik olarak, “Bulut Projesi” adıyla yürütülen gizli bir operasyon ilişkin bilgi ve belgeler intikal etmiştir. Söz konusu belgelere göre, yüzlerce Havacı subay ve astsubayın, 1990’lı yıllarda, yasa dışı şekilde sorgulandıkları ve işkenceye maruz kaldıkları 
anlaşılmaktadır. 

Sözkonusu belgelerde; sözkonusu Proje kapsamında, sorgulanan personele, “Refah Partisinin Milli Görüş Düşüncesini benimsiyor musun?”, “Kütahya Milli Gençlik Vakfında dini-siyasi faaliyetlerde bulunuyor musun?”, “Evinde veya diğer yerlerde yapılan aile toplantılarında aşırı dinci propaganda yapıyor musun?”, “Toplumun şeriat kuralları ile yönetilmesini benimsiyor musun?” vb. 
şekilde çeşitli sorular yöneltildiği; bu kişilerden birinin 28 gün oda hapsiyle cezalandırıldığı, sorgulanıp yalan makinasına bağlandığı, fiziksel ve ruhsal işkenceye maruz kaldığı ifade edilmektedir. 


 Bu kişinin, ayrıca, Kasım 1997’de Eskişehir 1. Hava Kontrol Grup K.lığında görevli iken İmam Hatip Lisesinde öğrenim gören kızının da, askeri istihbarat elemanlarınca baskı altına alındığı, bu durum karşısında başlattığı hukuki mücadele üzerine, YAŞ Kararı yoluyla TSK’dan ihraç edildiği 
anlaşılmıştır. 

 Komisyonumuza ulaşan mektuplarda, bahsekonu BULUT PROJESİ kapsamında çok sayıda askeri personelin sorgu ve işkenceden geçirildiğine ilişkin iddialar yer almaktadır. 

 Diğer taraftan YAŞ kararları ile ordudan atılan personelin kamu kurum kuruluşlarında görev yapmayacaklarına dair yazılar yazılmıştır. 

 Bunlardan Yüksek Öğretim Kurulu tarafından üniversiteler gönderilen örnek yazıda; 

 “ Gülhane Askeri Tıp Akademisi Komutanlığında görev yaparken Yüksek Askeri Şura Karan ile görevleri ile ilişiği kesilerek görevlerine son verilen tabip subayların listesinin bir örneği yazımız ekinde gönderilmektedir. 

 Bilindiği üzere kamu kurum ve kuruluşundan disiplin nedeniyle ihraç edilen kamu görevlilerinin bir başka kamu kurum ve kuruluşunda istihdam edilmesi 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 125. Maddesi uyarınca mümkün bulunmamaktadır. 
Bilgilerinizi ve gereğini rica ederim.” denilmekte ve yazının ekinde ise, YAŞ kararları ile ordudan atılan subayların isimlerine yer verilmektedir. 


2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,



***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder