15 Temmuz 2017 Cumartesi

28 ŞUBAT SÜRECİNİN DEVLET VE TOPLUM ÜZERİNDEKİ YANSIMALARI, BÖLÜM 5

28 ŞUBAT SÜRECİNİN DEVLET VE TOPLUM ÜZERİNDEKİ YANSIMALARI, BÖLÜM 5



c. İrticanın yeni simgesi 

 Tarihe geçen Millî Güvenlik Kurulu’nun 28 Şubat 1997 tarihli toplantısında alınan kararlardan biri de özel kişiler veya vakıflar tarafından açılan öğrenci yurtlarıyla ilgiliydi. O günlerde özel yurtlarda irticai kesime destek verildiği konuşuluyordu. Öğrencilere zorla namaz kıldırıldığı gibi konular gündeme getiriliyor, kısaca bu yurtlarda ‘beyin yıkama’ faaliyeti yapıldığı anlatılıyordu. Hükümet ile MGK’nın asker üyeleri arasında gerginlikler devam ederken Millî Eğitim Bakanı Mehmet Sağlam da il valilerine bir genelge gönderdi. 

 18 Mayıs 1997 tarihli genelgeyle, öğrenci yurtları ve benzeri kurumların ve pansiyonların denetlenmesi ve 15 gün içinde istenen bilgilerin acilen Bakanlığa iletilmesi istenmiştir. 

 O dönemde İstanbul Millî Eğitim Müdürlüğü’nde yurtlardan sorumlu Millî EğitimŞube Müdürü Nurettin Göncü’ye bir soruşturma açılır ve Bakanlık müfettişlerinin kendisine yönelttiği soru şudur: “Siz Valide Sultan Öğrenci Yurdu’nda toplantı yapmışsınız, o toplantıya ayağınızın üzerine galoş 
takarak girmişsiniz. Böyle bir iddia var. Diğer müdürler de ayaklarına terlik giymişler bu doğru mu?” 


 Nurettin Göncü bu olaydan kısa bir sonra İl Millî Eğitim Şube Müdürlüğü görevinden alınarak il dışına öğretmen olarak atandı. Millî Eğitim Bakanlığı Müsteşarı Bener Cordan imzalı yazıda müfettişlerin hazırladığı rapora atıfta bulunuluyor ve şöyle deniliyordu: 

 “Millî Eğitim Müdürlüğünce 18 Mart 1998 günü planlanan ve Valide Sultan Öğrenci Yurdu’nda gerçekleştirilen ve özel yurt müdürlerinin çağırıldığı, başkanlığını yaptığınız, toplantı salonuna ayakkabınızın üzerine galoş takarak geldiğiniz, toplantıya katılan yurt müdürlerinin de terlik giydikleri, giymeyenlerin ayakkabılarının üzerine galoş takmasının istendiği, türban gibi terliğin de 
irticai kesimin bir simgesi olarak kullanıldığı, (…) 657 sayılı kanunun 125/C-1 maddesi gereğince 1,30 oranında aylıktan kesme cezası ile cezalandırılmış bulunuyorsunuz.253 

 d. 8 yıllık kesintisiz eğitime karşı olanlarla gönül bağı kurmak: 

28 Şubat Süreci’nin idari işlemleri arasında yer alan; İstanbul Eyüp İlçe Millî Eğitim Şube Müdürü Yaşar Değirmenci hakkında yazılan, Millî Eğitim Bakanlığı Müsteşarı Bener Cordan imzalı yazıda: 

İstanbul Eyüp İlçe Millî Eğitim Müdürlüğü eski şube müdürü olarak hakkınızda 
MEB Müfettişleri tarafından düzenlenen 6.3.1996 gün ve 8517/10, 6 sayılı 
soruşturma raporunda; Türbanlı öğretmenlere yakın bir görüntü sergileyerek bazı ast ve üstleriniz nezdinde 8 yıllık zorunlu eğitime karşı ve karşı olanlarla gönül bağı olan bir kişi olduğunuz kanaatinin oluşmasına meydan verdiğiniz tespit edilmiştir. Söz konusu raporda bulunan bilgi ve belgelerin değerlendirilmesi sonucu 657 sayılı kanunun 125/A-e maddesi gereğince uyarma cezası ile cezalandırılmış bulunuyorsunuz. 

 Mahkeme kararında ilçelerden birinde şube müdürlüğünün devam etmesi istendiği halde, Yaşar Değirmenci’nin müdürlüğüne son verildi ve bir liseye öğretmen olarak atandı. Sonuçta 1998'de başlayan dava 6 yıl sonra 23 Mart 2004 tarihinde sona erdi. Danıştay 5. Daire'de görülen davanın 
nihayetinde hâkimler şu kararı verdi: 

Soruşturmacılar tarafından da yöneticilik görevinden alınması önerilmeyen 
davacının, İstanbul Eyüp ilçe millî eğitim müdürlüğündeki şube müdürlüğü 
görevinden alınmasını gerektirecek hukuken geçerli somut bir neden bulunmadığı ve yalnızca bazı ast ve üstlerin değerlendirme ve yorumlarına dayanılarak işlem tesis edildiği anlaşıldığından, davacının naklen atanmasına ilişkin işlemlerde kamu yararı ve hizmet gerekleri yönünden hukuka uyarlık ve davanın reddi yolundaki İdari Mahkemesi kararında da hukuki isabet görülmemiştir.254 

 Diğer taraftan 1997-2001 yılları arasında Milli Eğitim Bakanlığı tarafından Soruşturma açılan personel ile bu personelin aldığı ceza ve Soruşturmayı açtıran birim/kurum ilgili Bakanlık tarafından Komisyonumuza gönderilmiştir. 


Komisyona gönderilen belgelerde soruşturma açılan meslek grupları ile sayısı aşağıdadır: 

 Milli Eğitim Bakanlığı tarafından 1997-2001 yılları arasında Kılık-kıyafet Yönetmeliğine aykırı davrandıkları gerekçesi ile 804 öğretmenin görevine son verilmiştir. 

 Bu personel hakkındaki soruşturma taleplerinin Bakanlık Makamı, Genelkurmay Başkanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, UTKK, MGK, Amasya Valiliği, Zonguldak Valiliği, Kocaeli Valiliği, Karabük Jandarma Komutanlığı ve MEB Bakanlığı Müsteşarlığından geldiği görülmüştür. 

 Kayseri’de bir özel lisede görev yapan 4 bayan öğretmen derslere peruklu olarak girdikleri için haklarında soruşturma açılmış ve istifa etmişlerdir. Genelkurmay Başkanlığının soruşturma talep ettiği bir Yurt Müdürü hakkında “Yurdun kütüphanesinde (1) adet Kur’an-ı Kerim bulunduğu” 
gerekçesi dikkat çekmiştir. 

 Diğer taraftan 646 personel hakkında yukarıda belirtilen benzer suçlamalardan dolayı oruşturma açılmış ve inceleme safhasında kaldığı, görülmüştür. 

 Soruşturma gerekçeleri incelendiğinde, kılık-kıyafet yönetmeliğine uymadıkları gerekçesiyle 657 sayılı Devlet Memurları kanunu Madde 125-A, g bendine göre ; “Belirlenen kılık ve kıyafet hükümlerine aykırı davranmak” gereği uyarma cezası verilmesi gerekirken, aynı gerekçeden göreve son verilmeye kadar farklı uygulamalar yapıldığı anlaşılmıştır. 
İmam-Hatip Liselerinde Okuyan Kız Öğrencilerin Maruz Kaldığı Başörtüsü Yasağı 
Uygulamaları 

İmam Hatip Liseleri, kurulduğu yıllardan bu yana her zaman siyasetçiler arasında tartışılan bir konu olmuştur. 28 Şubat döneminde ise bu tartışma doruk noktasına çıkmış; sözkonusu okulların Refah Partisi ve diğer irticai grupların arka bahçesi olduğu, bu okullarda okuyan öğrencilerin devleti ele geçirmek amacıyla kullanıldığı, irticai örgütlerin bu öğrenciler arasında örgütlendiği vb. şeklinde 
yapılan propaganda toplumdaki gerilimi daha da artırmıştır. 

Bu propaganda kampanyasında, başörtüsü, “türban” olarak adlandırılarak, “siyasi bir simge” olarak tanımlanmış; dolayısıyla Devrim Kanunlarına göre okul vb. “kamusal alanlarda” “türban” takılmayacağı öne sürülmüştür. 

Bu propagandanın etkisiyle 28 Şubat döneminde İmam Hatip Liselerinde öğrenim gören kız öğrencilerin başörtülü olarak okula ve derslere girmesi hukuk dışı yollarla engellenmiştir. Bu maksatla okulların önüne panzerler ve polisler yığılarak televizyon kameraları önünde sözkonusu öğrenciler taciz edilmiş; bu öğrencilerin eğitim hakkı ellerinden alınmıştır. Bu nedenle çoksayıda kız öğrenci, öğrenim görebilmek için Avrupa ülkelerindeki okullara gitmek zorunda kalmışlardır. 

Anayasa ve Türkiye’nin taraf olduğu Uluslararası Sözleşmelerin ilgili hükümlere göre, “Türkiye Cumhuriyeti Devletinde hiç kimsenin kapsamı Kanunla tespit edilen ve düzenlenen eğitim hakkından yoksun bırakılamayacağı” açıkça bildirilmiş olmasına rağmen, bu yasak uzun yıllar devam etmiştir. 


Oysa ki, 12 Eylül darbesinde bile başörtüsü yasağı uygulanmamıştır.255 

28 Şubat döneminde, özellikle, İstanbul Valisi Erol ÇAKIR imzalı, İlçe Kaymakamlıklarına gönderilen ki yazıda,256 Kılık Kıyafet Yönetmeliğine uygun davranmayan öğrencilerin okula alınmayarak çıkarılması; bu öğrencilere müsamaha eden, göz yuman okul müdürleri ve sorumlu öğretmenleri için görevden uzaklaştırma dahil her türlü cezai, idari ve inzibati işlem yapılması 
istenmiştir. 

 Öğretmenlere yönelik uygulamalar: 

Bu süreç içerisinde çok sayıda öğretmen’de başörtüsü nedeni ile çeşitli cezalara çarptırılmış ve hatta kamu görevinden çıkarılmıştır. Komisyonumuza bu konuda çok sayıda mağdur dilekçesi ulaşmıştır. Bunlardan; 

 Öğretmen Meryem VARGUN: 

 10/10/2012 tarihli dilekçesinde; Atatürk Üniversitesi Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi öğretmenliği bölümünden 1995 yılında mezun olduğunu, Eylül ayında Van İmam Hatip Lisesine Fizik öğretmeni olarak atandığını, daha sonra Ankara' nın Mamak ilçesinde; bulunan Mamak İmam Hatip Lisesinde Fizik öğretmeni olarak çalışmaya başladığını, görev yaptığı okullarda başörtülü olarak 
çalıştığını, bu nedenle 1998-2000 yılları arasında çalıştığı okullarda sürekli müfettiş soruşturması geçirdiğini ve her defasında çeşitli disiplin cezalarına çarptırıldığını, 2000 yılında ise altı ay süresince görevden uzaklaştırıldığını(açığa alınma ) ve nihayet aynı yılın Kasım ayında ise MEB Yüksek 
Disiplin Kurulu kararıyla memuriyetten ve dolayısıyla öğretmenlik mesleğinden temelli olarak ihraç edildiğini, belirtmiştir. 

Söz konusu olay ve benzer olaylarla ilgili mevzuat incelendiğinde; 

 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa 125. Maddesinin A/g bendine göre Memurların 'belirlenen kılık kıyafet hükümlerine uymama' sının cezası sadece 'Uyarma' olmasına rağmen, haksız yere, sadece kılık kıyafetten dolayı ve her defasında bir üst ceza verilerek en ağır disiplin cezası olan 'memuriyetten ihraç' ile tecziye edildiği, Açıkçası karşılığı sadece uyarma cezası olan bu durumun 
'memuriyetten çıkarılma' ile cezalandırılması hukukun zorlanması olarak görülmüştür. 

- Fatma SUİÇMEZ: 

18.06.2012 tarihli mektubuyla Komisyonumuza başvuran Fatma SUİÇMEZ, Lise eğitimini tamamladıktan sonrada Ankara Hacettepe Üniversitesi Ev Ekonomisi Y. O. Ev İdaresi ve Aile Ekonomisi bölümünü başörtülü olarak bitirdiğini, 15/04/1996 yılında Trabzon'da ilk defa göreve başladığını, Hayrat merkez ilkokulunda stajyer öğretmen iken 14/01/1997 tarihinde ilköğretim 
müfettişleri nce hakkında tutanak tutulduğunu, daha sonra başörtüsü nedeni ile açığa alınma ve sürgün edilme gibi cezalara çarptırıldığını ve nihayetinde, Yüksek disiplin Kurulu kararıyla başörtüsü taktığı ve toplumun huzur ve sükununu bozduğu gerekçesiyle görevine son verildiğini belirtmiştir. 
Fatma SUİÇMEZ bu süreçten sonra yaşadığı olaylarla ilgili olarak; 

-Toplumdan dışlandıklarını hissetmeye başladıklarını, 

-Maddi olarak büyük külfetlerle karşılaştıklarını, o dönemde ikiz kızlarının olduğunu, bu ortamda çok büyük ekonomik sıkıntı yaşadıklarını, 

-Kendi anne ve babasının sağlık güvenceleri karşılarken görevine son verilmesi nedeni ile anne ve babasının mağdur edilerek ilaç ve tedavilerini doktor masraflarını karşılayamaz duruma düştüklerini, 

-Manevi olarak ise öğrencilerinden koparıldığını ve çocukları kendi çocuğu gibi sevdiği için bu konuda da üzüntü yaşadığını, 

-Görevden atılmadan önce başörtüsü sebebiyle yapılan soruşturmalarla adeta bana bir idam mahkumu muamelesi gördüğünü ve hakaretlere uğradığını, 

 -Başörtüsünün yasak kapsamında değerlendirilmesini bir nebze atlatmak amacıyla eşiyle birlikte günlerce istanbul sokaklarında peruk satın almak için dolaştığını, başıma peruk takıp sınıfa girdiği bir zamanda öğrencilerin alay ettiklerini, 
-Yaşanan bu süreçte hem psikolojisinin hem de sağlığının bozulduğunu ifade
etmiştir. 
 Bu dönemde yaşanan olaylarla ilgili benzer nitelikte çok sayıda mektup komisyonumuza gönderilmiş, ve çok sayıda öğretmenin mağdur edildiği görülmüştür. 


6 CI BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder