15 Temmuz 2017 Cumartesi

28 ŞUBAT SÜRECİNİN HUKUKSAL - YARGISAL BOYUTU, BÖLÜM 4


28 ŞUBAT SÜRECİNİN HUKUKSAL - YARGISAL BOYUTU, BÖLÜM 4


28 ŞUBAT SÜRECİ BRİFİNGLERİ VE KARARLARI ÇERÇEVESİNDE SİYASİ PARTİ KAPATMA DAVALARINA İLİŞKİN İDDİANAMELERİN İRDELENMESİ 

28 Şubat Süreci, diğer tüm askeri darbe ve müdahalelerde olduğu gibi, siyasetin askeri bürokrasinin ağırlıklı olduğu siyaset dışı güçler tarafından yeniden düzenlenmesinden başka bir şey değildir. 

28 Şubat Süreci adını, 28 Şubat 1997 yılında yapılan Milli Güvenlik Kurulu toplantısında hükümetin uygulanması için alınan 18 maddelik tavsiye kararlarından almakla ve görünüşte bu tarihte başlayan bir süreç olmakla birlikte, gerçekte söz konusu süreç, 1990’lı yıllarda siyasi cinayetlerle 
başlayan, faili meçhul cinayetler ve toplumsal kargaşa olaylarıyla devam eden bir dönemin son merhalesini oluşturmaktadır. 28 Şubat Sürecini, özellikle 1980’li yılların ikinci yarısından itibaren 12 Eylül Askeri Darbesi’nin etkisinin giderek azalmasına karşı askeri bürokratik yapının bir anlamda belli bir tavır içerisine girerek, siyaseti yeniden şekillendirmek için giriştiği çabaların bütünü olarak da 
adlandırmak mümkündür. 

Bu süreçte, medyanın, yüksek yargı organlarının, üniversitelerin ve bazı sivil toplum örgütlerinin önemli rol ve katkıları olmuştur. Anayasa Mahkemesi ise Refah Partisi ve Fazilet Partisi’nin kapatılması kararı ile Recep Tayyip Erdoğan’ın siyasi yasaklılığının devamına karar verilmesi gibi verdiği kararlarıyla yaşanan süreçte önemli bir rol oynamıştır. 

Esasen Türkiye’de 1961 Anayasası’yla birlikte kontrolün devlet seçkinlerinin elinden çıkması durumunda sahneye konulan darbe ve askeri müdahalenin yerine sisteme entegre edilen yüksek yargı ve özellikle Anayasa Mahkemesi aracılığıyla demokratik sürece müdahale edilmesi, yeni bir durum da değildir. 

Refah Partisine Karşı Açılan Kapatma Davasının Arka Planı 

28 Şubat Süreci’nin görünürdeki gerekçesi ve hedefi Refah Partisi’dir. Refah Partisi’nin 27 Mart 1994 mahalli idareler seçiminde aralarında Ankara ve İstanbul’un da bulunduğu 28 ilde belediye başkanlıklarını kazanması, akabinde 24 Aralık 1995 yılında yapılan genel seçimlerde de oyların % 21,4’ünü alarak 158 milletvekilliyle TBMM’de temsil edilmesi ve son olarak Haziran 1996 
yılında Doğru Yol Partisi’yle yapılan ittifakla hükümetin büyük ortağı sıfatını kazanması, söz konusu Parti’yi hedef haline getirmiştir. Bu dönemde Genelkurmay Başkanlığı tarafından toplumun çeşitli kesimlerine verilen brifinglerde Refah Partisi’nin laikliği tehdit eden bir parti olarak açıkça hedef 
alındığı görülmektedir. 

MİT Müsteşarlığı tarafından “İrticai Faaliyetler” başlığı altında hazırlanarak EYLÜL 1996 ayında Cumhurbaşkanı Demirel’e sunulan brifingte; halen ülkede siyasi temsil kabiliyetine sahip tek İslamcı unsurun Milli Görüşçüler olduğu, Milli Görüşün 27 Mart 1994 seçimlerini müteakip “artık Türkiye’de inkar edilemeyecek bir güç haline geldikleri” mesajını verdikleri, Siyasi Partiler Kanunu’nda siyasi partilerin laiklik ilkesine aykırı faaliyetlerde bulunamayacaklarına ilişkin 
hükümlerin bulunduğu ve bu nedenle söz konusu hükümlerin titizlikle takip edilerek, aykırı hareket eden partilerin kapatılması cihetine gidilmesi gerektiği ifade edilmiştir. 

Yine 17 Ocak 1997 tarihinde Genelkurmay Karargahında Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e verilen “TÜRKİYE’DEKİ İRTİCAİ YAPILANMA VE SON DÖNEM FAALİYETLERİ” başlıklı brifingte; T.C. Devletinin mevcut rejimini legal ve illegal yollardan yıkarak yerine şeriat devletini kurmayı hedef alan irticai unsurlar arasında siyasi olarak Milli Görüşçülerin bulunduğu ve bunun iktidardaki Refah Partisi tarafından temsil edildiği, söz konusu Parti’nin 1995 seçimlerinden 
sonra iktidarın büyük ortağı olarak rejimi demokratik yıllardan ele geçirmek üzere faaliyetlerde bulunduğu ifade edildikten sonra brifingin sonunda aynen “ 

VAKİT GEÇİRİLMEDEN DEMOKRATİK HUKUK DEVLETİ KURALLARI İÇERİSİNDE HER SEVİYEDE ETKİLİ VE PLANLI BİR ŞEKİLDE GEREKEN ÖNLEMLER ALINMADIĞI TAKDİRDE, YAKIN BİR GELECEKTE ÖNLEM ALMA İMKANININ DA ORTADAN KALKABİLECEĞİ DEĞERLENDİRİLMEKTEDİR” 
şeklinde ibarelere yer verilmek suretiyle Refah Partisi’nin iktidardan uzaklaştırılması gerektiği ve bunun için her seviyede gerekenin yapılması gerektiği ifade edilmiştir. 

Milli Güvenlik Kurulunun 28 Şubat 1997 tarih ve 406 sayılı kararının ekinde “REJİM ALEYHTARI İRTİCAİ FAALİYETLERE KARŞI ALINMASI GEREKEN TEDBİRLER” başlığı altında sıralanan 18 maddeden oluşan kararların 12. ve 17. maddelerinde de Siyasi Partiler Yasası’na aykırı hareket edenler için her kademede kesin önlemlerin alınarak yasal ve idari yollardan bu tür girişimlerin önlenmesi gerektiği ifade edilmiştir. 

Söz konusu 12. ve 17. maddeler şöyledir: 

 “….12. T.C. Anayasası, Siyasi Partiler Yasası, Türk Ceza Yasası ve bilhassa Belediyeler Yasası'na aykırı olarak sergilenen olayların sorumluları hakkında gerekli yasal ve idari işlemler kısa zamanda sonuçlandırılmalı ve bu tür olayların tekrarlanmaması için her kademede kesin önlemler alınmalıdır. 

..17...Ülke sorunlarının çözümünü "Millet kavramı yerine ümmet kavramı" bazında ele alarak sonuçlandırmayı amaçlayan ve bölücü terör örgütüne de aynı bazda yaklaşarak onları cesaretlendiren girişimler yasal ve idari yollardan önlenmelidir.” 

Görüldüğü üzere, gerek Cumhurbaşkanlığına verilen brifinglerle ve gerekse 28 Şubat 1997 tarihinde yapılan MGK toplantısı sonucunda Refah Partisi’nin kapatılması gerektiği yönünde yargıya açıkça mesaj verilmiştir. 

Refah Partisi’nin kapatılması için yargıya verilen bu mesajı alan ve bu konuda ilk adımı atan kişinin dönemin Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet savcısı Nuh Mete Yüksel olduğu görülmektedir. 7 Aralık 1996 tarihinde Ankara DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel, Başbakan Necmettin Erbakan, Çalışma Bakanı Necati Çelik ve bazı milletvekilleri hakkında konuşmalarının Siyasi Partiler Yasası’na aykırı olduğu gerekçesi ile suç duyurusunda bulunmuştur. 

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş ise 21 Mayıs 1997 tarihinde Refah 
Partisinin kapatılması istemiyle Anayasa Mahkemesine dava açarak, kapatma için gerekli yasal süreci başlatmıştır. Kapatma davasının açılma tarihi oldukça manidardır. Zira, 16 Mayıs 1997 tarihinde ANAP-DSP ve CHP Grup Başkanvekillerinin imzasıyla “Halkın inananlar ve inanmayanlar diye ikiye 
bölündüğü, kardeş kavgası ortamı yaratıldığı ve Cumhuriyetin temel niteliklerinin tehlikede olduğu” belirtilerek hükümet hakkında verilen gensoru önergesi, 20 Mayıs 1997 tarihinde 265’e karşı 271 oyla reddedilmiş ve hemen ertesi gün Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından kapatma davası açılmıştır. Bir başka ifadeyle, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı Refah Partisinin siyaseten iktidardan 
uzaklaştırılması sürecini beklemiş, bu durum gerçekleşmeyince de hiç vakit kaybetmeksizin bu kez kapatma davasını açmak suretiyle, Refah Partisinin yargı eliyle iktidardan uzaklaştırılması için gerekli adımı atmıştır. 

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca Düzenlenen İddianame/brifing İlişkisi 

Söz konusu iddianamede Refah Partisinin kapatılması istemine dayanak yapılan olaylar şöyledir: 

1- Okullarda öğrencilerin dinsel kuralların emrettiği biçimde takılan başörtüsü ile bulunmalarının lâiklik ilkesine aykırı olduğu kesinleşmiş yüksek mahkeme kararıyla belgelenmesine rağmen, Genel Başkan Necmettin Erbakan dahil, Refah Partisinin tüm yöneticilerinin, kendilerine oy getirdiği inancıyla hemen her konuşmalarında okullarda ve hatta Devlet dairelerinde başörtüsü ile 
öğrenim görme ve çalışmanın Anayasal bir hak olduğunu ısrarla iddia ederek halkı kışkırtmaları, eylemler düzenlemeleri, hatta genel başkan Erbakan “iktidar olduklarında rektörlerin başörtüsüne selam duracağını” bir seçim konuşmasında ileri sürmesi. 

2- 23 Mart 1993 günü, TBMM Başkanı Hüsamettin Cindoruk’un Başkanlığı’nda siyasî parti liderlerinin Anayasa değişikliği konusunda yaptıkları 3. toplantıda Refah Partisi Genel Başkanı Necmettin Erbakanın “Benim inandığım şekilde sen yaşayacaksın” tahakkümünün ortadan kalkmasını istiyoruz. Çok hukuklu bir sistem olmalı, vatandaş genel prensiplerin içerisinde kendi istediği hukuku 
kendisi seçmeli, bu bizim tarihimizde de olagelmiştir. Bizim tarihimizde çeşitli mezhepler olmuştur. 
Herkes kendi mezhebine göre bir hukuk içinde yaşamıştır ve de herkes huzur içinde yaşamıştır. Niçin ben başkasının kalıbına göre yaşamaya mecbur olayım?... Hukuku seçme hakkı inanç hürriyetinin ayrılmaz bir parçasıdır” diyerek, lâik devlet düzenini eylemli olarak ortadan kaldıracak önerilerde bulunması. 

3- Refah Partisi Genel Başkanı Necmettin Erbakan, 13.4.1994 tarihinde Refah Partisi Meclis Gurubunda yaptığı konuşmasında “Şimdi ikinci bir önemli nokta, Refah Partisi iktidara gelecek, adil düzen kurulacak, sorun ne? geçiş dönemi sert mi olacak, yumuşak mı olacak, kansız mı olacak bu kelimeleri kullanmak bile istemiyorum amma, bunların terörizmi karşısında herkes gerçeği açıkça görsün diye bu kelimeleri kullanma mecburiyetini duyuyorum. Türkiye’nin şu anda birşeye karar vermesi lazım Refah Partisi adil düzen getirecek, bu kesin şart, geçiş dönemi yumuşak mı olacak, sert mi olacak, tatlı mı olacak, kanlı mı olacak, altmış milyon buna karar verecek” şeklinde beyanda bulunması. 

4- Refah Partisi Genel Başkanı Necmettin Erbakan’ın 13.1.1991 günü Sivas’ın Sıcak-Çermik ilçesinde Refah Partisi’nin Eğitim Seminerinde yaptığı, çeşitli basın organlarında yayınlanan konuşmasında “...sen Refah Partisi’ne hizmet etmezsen hiçbir ibadetin kabul olmaz... Çünkü başka türlü müslümanlık olmaz. Başka türlü kurtuluş yok. Refah bu ordudur. Bütün gücünle bu ordunun büyümesi için çalışacaksın. Çalışmaz isen patates dinindensin... Bu parti islami cihad ordusudur. 
Kendi kendine CİHAD ediyorum diye faaliyette bulunamazsın. Karargaha bağlı olmak zorundasın. 
Her faaliyette karargaha bağlı olmak zorundayız. Karargaha danışılmadan yapılan faaliyetler tefrikadır. Çalışacaksan, burada çalışacaksın. Müslüman mısın? Bu orduda asker olmaya mecbursun... 
Cihada para vermeden müslüman olunmaz. Kişinin müslümanlığı, cihada verdiği para ile ölçülür. Bir müslüman, zekatını götürüp fakire veremez. Zekatını beytülmale, cihad ordusunun karargahına, ilçe teşkilatının başkanlığına verecektir. Biz müslümanız. Biz Kur’anı hakim kılmak isteyene gideceğiz. 
Hepimiz Refahcı olmaya mecburuz, çünkü cihad ediyoruz... Şuurla Refaha çalışan cennete gidiyor Neden? Çünkü Refah demek Kur’an nizamını hakim kılmak için çalışmak demektir.” şeklinde ifadelere yer vermesi. 

5- Refah Partisi Genel Başkanı ve Başbakan Necmettin Erbakan’ın, lâikliğe aykırı söz ve davranışlarıyla tanınan bazı tarikat liderlerine, Devrim Yasalarına aykırı kıyafetleriyle geldikleri Başbakanlık konutunda yemek vererek, bu çeşit kişilerin Devlet katında itibar gördüklerini ve eylemlerinin hoş karşılandığını kanıtlamaya çalışması. 

6- Refah Partisi milletvekilleri Şevki Yılmaz, Hasan Hüseyin Ceylan, Ahmet Tekdal ve İbrahim Halil Çelik ile Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı Şükrü Karatepe’nin çeşitli tarihlerde yaptıkları konuşmalarla laiklik ilkesine aykırı söz ve eylemlere yer verdikleri, bu kişiler hakkında davalı Parti tarafından her hangi bir işlem yapılmaması 

7- Refah Partili Sincan Belediye Başkanının, Sincan’da düzenlediği Kudüs Gecesinde salona İslami Terörist örgüt Liderlerinin büyükboy posterlerini astırdığı, aydınlarımıza “şeriat enjekte edeceğini” söylediği için Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesince tutuklanmasından sonra, Refah Partili Adalet Bakanı Şevket Kazan’ın, mahkeme kararını protesto ettiği imajını yaratacak biçimde 
hapishanede bu kişiyi ziyaret etmesi. 

8- Milli Güvenlik Kurulu’nun, görevi gereği “ihtiyaç fazlası İmam-Hatip okullarının kapatılmasını veya bundan böyle yeni İmam-Hatip Okulları açılmamasını” hükümete tavsiye ve ısrarla takip etme hakkı doğmuşken; Refah Partisi’nin mütemadiyen yeni İmam-Hatip okulları açılması gerektiğinin propagandasını yapması. 

9- Milli Güvenlik Kurulu’nun aldığı sekiz yıllık kesintisiz eğitim yapılmasını hükümete tavsiye etme kararına rağmen, davalı Partinin bu tavsiye kararının hayata geçmemesi için eylemler düzenlemesi ve tüm yöneticilerinin bu konuda halkı kışkırtıcı konuşmalar yapmaları. 

Dava açıldıktan sonra Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı Davalı Partinin lâiklik karşıtı eylemlerin odağı haline geldiğini gösteren bazı iddialar daha ileri sürmüştür. Bu iddialar; 


1- Refah Partisi Genel Başkanı Necmettin Erbakan’ın Kanal 7’nin Kuruluş Yıl dönümü Nedeniyle Yaptığı Konuşma 
2- Çalışma Saatlerinin Ramazan Ayı’nda İftara Göre Düzenlenmesi 

Refah Partisinin kapatılmasına ilişkin iddianamede yer verilen olayların bazılarının Genelkurmay Başkanlığı tarafından 17 Ocak 1997 tarihinde Cumhurbaşkanına verilen brifingte yer aldığı görülmektedir. 

Gerçekten de 17 Ocak 1997 tarihinde verilen brifingte yer alan; 

. Kayseri Belediye başkanı Şükrü Karatepe’nin 10 kasım 1996 günü Kayseri’de düzenlenen, Atatürk’ü anma törenlerinden sonra katıldığı bir toplantı da yaptığı konuşma 
. Ramazan münasebeti ile mesai saatlerinin valiler tarafından düzenlenmesini öngören hükümet genelgesi, 
. 8 yıllık kesintisiz eğitime karşı çıkılması, 
. İmam Hatip Okullarının ve mezunlarının sayısının artması, 
. Başbakan Erbakan tarafından başbakanlık konutunda tarikat ve cemaat liderlerine verilen yemek, 


5 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder