15 Temmuz 2017 Cumartesi

28 ŞUBAT SÜRECİNİN HUKUKSAL - YARGISAL BOYUTU, BÖLÜM 15



28 ŞUBAT SÜRECİNİN HUKUKSAL - YARGISAL BOYUTU, BÖLÜM 15


 ADLİ YARGININ TUTUMU 

 Usül Hükümlerine aykırı kararlar 

Yargıyı etkilemeyi de düşünenlerin rahatça hareket etmesine zemin hazırlayabilecek "Başbakanlık Kriz Yönetim Merkezi Yönetmeliği", 9 Ocak 1997'de yürürlüğe konulmuştur. Postmodern darbenin mimarlarından Erol Özkasnak'rn belirttiğine göre; darbe süreci, 11 Ocak 1997'de dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Derrti-rel'e verilen "irtica brifingi" ile başlamıştır. 

Milliyet Gazetesi'nden Serpil Çevikcan'a konuşan Erol Özkasnak; "28 Şubat sürecinin başlangıcı 11 Ocak 1997'dir. Dönemin Cumhurbaşkanı. Süleyman Demirel, Genelkurmay'a davet edilmiş ve kendisine 28 Şubat günü Milli Güverdik Kurulu'nda verilecek bilgileri içeren bir brifing sunulmuştur. 
Cumhurbaşkamndan başlayarak bu bilgilerin toplumun aydınlatılması amacıyla basma, yargıya ve üniversite mensuplarına tekrarlandı" diyerek, yargıyı açıktan yönlendirme girişimlerinin 11 Ocak 1997'de başladığım itiraf etmiştir. Yine bu bağlamda zaman zaman siyasal saiklerle yargılaması devam eden davaların görülmekte olduğu mahkemeler, hatta vilayetler değiştirilmiş, tabiri caizse 
davalar sürgüne gönderilmiştir. 

Bugün, Alevi ve Sünni vatandaşlarımız arasında çatışma çıkartmayı amaçladığı anlaşılan, 2 Temmuz 1993'te Sivas'ta vuku bulan 37 kişinin öldürülmesi olayıyla ilgili davanın yargılaması, Sivas'tan Ankara'ya, Sivas'ta öldürülen insanlara misilleme olarak -aynı mahfillerce gerçekleştirilen- 5 Temmuz 1993'te de Başbağlar'da gerçekleştirilen 33 kişinin öldürülmesine ilişkin davanın yargılaması ise Erzincan Devlet Güvenlik Mahkemesi'nden İzmir Devlet Güvenlik Mahkemesi'ne (nakil) sürgün edilmiştir. 

Gazeteci Metin Göktepe'nin gözaltında iken polislerce dövülerek öldürüldüğü iddiasıyla açılan davanın yargılaması Eyüp Ağır Ceza Mahkemesi'nde başlamış, daha sonra Aydın Ağır Ceza Mahkemesi'ne, oradan da Afyon Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderilerek devam ettirilmiştir. 

Usul hükümlerine açıkça aykırı olarak, davaların yargılama yerlerinin ve mahkemelerin değiştirilmesi, 4 Ocak 1997 tarihli basında olduğu gibi "önemli davalar sürgüne çıktı" şeklinde yorumlanmıştır. 

1990 sonrasında yargıya açıkça müdahalenin ilk örneği, "Sivas olayları davası"dır. 2 Temmuz 1993 günü, içlerinde Selman Rüşdi tarafından yazılan ve peygambere (a.s.) hakaret edilen Şeytan Ayetleri kitabım Türkiye'de yayımlamak isteyen Aydınlık grubu ve Aziz Nesin'in de bulunduğu organizasyon un Madımak Otel'de hakaretamiz bir program icra edeceği söylentisi ile galeyana gelen Sivas halkı, otelin önünde toplanarak, protesto gösteri düzenlemiştir. Protesto sırasında, bazı provokatörler oteli yakmaya çalışmış, perdelerdeki alevler rüzgârın etkisiyle yayılmaya başlamıştır. Otelde bulunanların bir kısmı tahliye edilirken, 37'si dumandan boğularak hayatım kaybetmiştir. 

Olayla ilgili olarak yapılan tahkikat sonunda, Sivas Ağır Ceza Mahkemesi'nde açılan dava, yargılama safhasında Ankara Ağır Ceza Mahkemeşi'ne gönderilmiştir. 

Dava dosyası Ankara'ya intikal eder etmez Devlet Güvenlik Mahkemesi başsavcısı Nusret Demiral tarafından kaleme alman "Düşünce örneği" isimli "müdahale ve yönlendirme" amaçlı yazıdan sonra, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na aykırılıktan dolayı Asliye Ceza Mahkemesi'nde ve 
(boğularak) ölüm olayları nedeniyle Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülmesi gereken davalar birleştirilerek, Devlet Güvenlik Mahkemeleri'nde görülmesi gerektiği öne sürülmüştür. Bu yazıdan kısa bir süre sonra bütün davalar, bu düşünce örneği doğrultusunda Ankara 1 noTu Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde birleştirilmiş ve bu mahkemede görülmeye başlanmıştır. 

Bütün yönlendirmelere ve müdahaleye rağmen, yargılama sonunda Ankara DGM, somut olayda, devlet aleyhine suçlar, terör ve örgüt suçlarının unsurlarının oluşmadığı gerekçesiyle, sanıklardan bir kısmım Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefetten, bir kısmını da (24 kişi) eski Türk Ceza Kanunu madde 450/6'da ifadesini bulan "faili gayrimuayyen şekilde bina yakmak suretiyle adam öldürmek" suçundan mahkûm etmiş ve bir kısmının da beraatine karan vermiştir. 

Kararın temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay 9. Ceza Dairesi tarafından, olayın (mülga) TCK. 146. maddede ifade edilen "anayasal düzene karşı suç" kapsamında "cumhuriyete yönelik bir kalkışma" olarak değerlendirilmesi gerektiği yönündeki bir gerekçe ile bozulmuştur. Temyiz aşaması devam 
ederken, yargılamanın ilk aşamasında yer alan hakimler değiştirilmiş ve başlangıçta fonksiyonsuz kalan "düşünce örneği" bu aşamadan itibaren fonksiyon icra etmeye başlamıştır. 

Nitekim yargılamanın bu safhasında, Yargıtay'ın bozma karan doğrultusunda hareket edilmiş ve kamuoyunda bir 'misilleme' olarak değerlendirilecek şekilde, sanıkların 37'si hakkında ölüm cezası verilmiştir. Yirmiden fazla sanık ise yedi buçuk yıl civarında ağır hapis cezası ile tecziye eclilmiştir. 

Bu davaya müdahale edildiği, yıllar sonra açık bir şekilde anlaşılmıştır. Yargılama, örgütlü suçlardan kabul edilen Türk Ceza Kanunu madde 146 uyannca yapılmış ve cezanın da buna göre verilmiş olmasına, sanıkların terör suçlusu kabul edilmesine karşın 2003 yılında çıkarılan, terör suçlularını topluma kazandırmayı amaçlayan yasadan aynı mahiyette ceza alan birçok kişi   yararlandırılırken, Sivas Davası hükümlüleri yararlandırılmamışlardır. Hükümlülerce yapılan başvuru sonrası, basının ve yargıya baskıyı rutin hale getirmiş kişi ve kurumların açıklamaları üzerine yargı, mahkûm ederken ve infazını yaparken 'terör suçlusu' kabul ettiği kişilere af niteliğinde bir yasayı 
uygulamayı reddetmiştir. 

Başbağlar Davası 

 Postmodern darbe öncesi müdahale edilen yargılamalardan bir diğeri Başbağlar katliamı sanıkları ile ilgili davadır. Davaya bakmaya yetkili mahkeme Erzincan Devlet Güvenlik Mahkemesi'ydi ve yargılamada anılan mahkemede başlamıştı. İlk duruşmanın akabinde Yargıtay, davanın naklini gerektirecek haklı ve hukuki hiçbir sebebe gerek göstermeksizin, davanın İzmir Devlet Güvenlik  Mahkemesi 'ne nakline karar vermiştir. Sivas olayları ile ilgili davayı Sivas'a en yakın olan Ankara'ya nakleden Yargıtay, Başbağlar Davası söz konusu olduğunda, en yakın Erzurum, Kayseri, Ankara, Konya ve biraz uzağında İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemelerine nakletmek yerine, İzmir Devlet Güvenlik Mahkemesi'ne nakletmekte bir beis görmemiştir. Mağdurların mahkemeye ulaşması- ve 
davayı takip etmesi böylece engellenirken, binbir güçlükle mahkemeye ulaşabilenler de, mahkemenin aşağılamalarına maruz kalmışlardır. Mağdurların fakirliği kıyafetlerine de yansıyor ve bu durum mahkeme için bir tahkir gerekçesi oluşturuyordu. Mahkeme başkanı, duruşma salonuna terlikle gelen bir mağduru azarlayarak salondan çıkarırken, başka hiç bir davada rastlanmayacak sebeplerle mağdurları salondan çıkarmakla tehdit ediyordu. İşin ilginç yanı hâkimin, bu tavrını gizleme ihtiyacı dahi duymamasıydı. 

Adil bir yargılamanın temel unsurlarından olan şekli işlemlere, davanın taraflarına ve taraf vekillerine eşit mesafede bulunma yükümlülüğü hiçbir şekilde dikkate alınmıyor, bazen mağdur vekillerinin bakışlarından bile rahatsızlık duyduğunu belirtebiliyordu. Böyle bir yargılama sonunda suçun failleri olduğu konusunda ikna edici delillerin bulunduğu 20'ye yakın sanıktan, sadece 17 
yaşındaki bir çocuğa ceza veriliyor ve dosya bu haliyle kapatılıyordu. Bütün bu süreç, davayı takip eden kamuoyunda, davanın sessiz sedasız kapatılmak amacıyla İzmir'e nakledildiği kanaatini güçlendiriyor, davayı yakından takip edenler için, kesinlik derecesinde bir gerçekliğe dönüşüyordu. 

Recep Tayyip Erdoğan/Şiir Davası 

Yargıda, yargının politik suistimaline maruz kalan, hatta, "usul hükümlerini" yok sayan birçok uygulamaya rastlanmaktadır. Bunlardan biri de, Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu dönemde maruz kaldığı dava dosyasına yönelik uygulamadır. 1997 postmodern darbesinin hedefindeki Refah Partisi'nin, İstanbul Büyükşehir Belediye başkanı olan 
Recep Tayyip Erdoğan, Siirt'te yaptığı açık hava toplantısında, halka hitap etmiş/konuşması içerisinde ünlü şairlerimizden birinin şiirinden "bir dörtlük" okumuştur. 

Terörist Semdin Sakık'ın ifadelerinden "sahte belge" üreterek Fazilet Partisi'ni kapatmak için "gerçek dışı gerekçe" hazırlayanlar, şiirde geçen " süngü, miğfer, asker..." gibi kelimelerden suç yaratmaya çalışmışlardır. Ne şiirde ve ne de konuşmanın bütününde herhangi bir suç veya suç kastı olmadığı halde, kamu davası açılması ve Diyarbakır 3 No'lu Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde görülen 
davada Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın, Türk ceza yasasının 312. maddesi gereğince 10 ay hapis ile cezalandırılması, yargı sistemimizin politik suistimale ne kadar açık olduğunu kanıtlamaktadır. 

Yargının politik suistimali, soruşturmayı yürüten ve kamu davası açan savcı ile 
mahkûmiyet kararı veren mahkemeyle sınırlı kalmamış, bu usulsüzlükler silsilesine Yargıtay da katılmıştır. Temyiz başvurusunu inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesi'nin 23.09.1998 tarihinde yerel mahkeme kararının onaylamasıyla birlikte, dosya infaz savcılığına tevdi edilmiş, Recep Tayyip Erdoğan Pınarhisar cezaevine konulmuş, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı da elinden 
alınmıştır. 

Cezanın infazından sonraki süreçte, Recep Tayyip Erdoğan'ın mahkûmiyetine gerekçe yapılan Türk Ceza Yasasının 312. maddesinde değişiklikler yapılmıştır. Bu değişiklik üzerine Recep Tayyip Erdoğan adına mahkûmiyet kararı veren Diyarbakır 3. Devlet Güvenlik Mahkemesi'ne başvuruda bulunularak "mahkûmiyete esas kabul edilen eylemin suç olmaktan çıktığı" ve "bunun 
zorunlu sonucu olarak hükümlülük kararının adli sicil kaydından çıkartılmasına" karar verilmesi istenmiştir. Diyarbakır 3 no'lu DGM, "dosya üzerinde" yapılan inceleme sonunda, "yapılan değişikliğin eylemi suç olmaktan çıkarmadığı" gerekçesiyle başvuruyu reddetmiştir. 

Duruşma açılmaksızın, "dosya üzerinden" verilen kararların itiraza tabi olması nedeniyle Diyarbakır 3. Devlet Güvenlik Mahkemesi'nin "red" kararına itiraz edilmiş, itiraz üzerine dava dosyası, itirazı incelemekle yetkili (takip eden) Diyarbakır 4. Devlet Güvenlik Mahkemesine gönderilmiştir. İtirazı inceleyen Diyarbakır 4. Devlet Güvenlik Mahkemesi, yasa değişikliğinin Recep 
Tayyip Erdoğan'ın mahkûmiyetine gerekçe kabul edilen eylemi "suç olmaktan çıkardığı" sonucuna vararak, "hükümlülük kaydının adli sicil kaydından silinmesine" karar vermiştir. 

Mahkemenin bu kararı kesin olduğundan, bu haliyle Yargıtay'ı ilgilendiren bir yönü bulunmamaktadır. Ancak bu davanın Yargıtay'a gidebilmesi, Adalet Bakanlığı'nın kanun yararına bozma isteğiyle mümkün olabilecek iken bu yola tevessül edilmemiş, yargı tarihinde eşine ender rastlanacak bir yöntemle dava dosyası Yargıtay'a getirtilmiştir. 

Yargıtay aşaması, bundan önceki aşamaları aratmayacak niteliktedir. Bu noktada yargıyı yönlendirenler hemen devreye girmişler, Yargıtay Başsavcısı Diyarbakır Savcısını telefonla arayarak Diyarbakır 4 no'lu DGM'nin Recep Tayyip Erdoğan lehine verdiği kararın dosyasının "acilen" ve "elden" Ankara'ya gönderilmesini istemiştir. Diyarbakır Başsavcılığı da hiyerarşik üstü olmayan 

Yargıtay Başsavcısinın telefon talimatını “emir" telakki ederek dosyayı acilen Yargıtay'a göndermiş ve darbe süreçlerinde yaşanabilecek bir işleme imza atmıştır. 

Dava dosyasının, hukuka uygun olmayan yöntemlerle Yargıtay'a getirten Yargıtay Başsavcısı, dosya ile ilgili tebliğnamesini (düşüncelerini) hazırlayarak Yargıtay Ceza Dairesi'ne vermiştir. İlgili daire, önüne hukuk dışı yollarla getirtilen dosyayı inceleyerek Diyarbakır mahkemelerinin incelemelerinin "duruşmasız yapıldığı" gerekçesiyle kararları "yok" saymış, bununla 
da yetinmeyerek, (yasal olarak esas mahkemesinin yerine karar verme yetkisi olmadığı halde) kararını yok saydığı mahkemenin yerine geçerek Diyarbakır 3 Nolu DGM'nin red mahiyetinde "aleyhe verdiği" kararını onaylamıştır. 

Bu müdahalede "hukuk sisteminin" zorunlu kıldığı usul atlanarak "hukukun üstünlüğü" ilkesi çiğnenmiştir. Adalet Bakanlığınca izlenen "yazık emir" yoluyla Yargıtay incelemesine tabi tutulması imkânı olan dosya, olağanüstü şartlarda gerçekleşebilen yolla, doğrudan ve telefon talimatı ile ele geçirilerek, yargı dışı güçlerce amaçlanan sonuç elde edilmiş, aynı zamanda usul hükümleri de 
alt üst edilmiştir. 

Bu uygulama ile "hukuka güven" ilkesi ortadan kaldırılmış, "hukuk güvenliği" onu koruması gereken hâkimler ve savcılar eliyle örselenmiş, yok edilmiştir. Yargı tarihimizde ilk kez, Yargıtay, bu uygulama ile hukuk kurallarının öngördüğü şekilde değil, Yargıtay Başsavcılığının telefon emri ile bir dosyaya el koymuştur. Herkesin her zaman ihtiyacı olan "hukuk" Yargıtay Başsavcılığının ideolojik amacı uğruna feda edilmiş, tarafsız olması gereken yargı yıpratılmıştır. 

 Salih Mirzabeyoğlu Davası 

 Bakırköy 3.Ağır Ceza Mahkemesinin 05/04/2010 tarihli, 2000/285 esas ve 2010/84 sayılı ilamı ile Salih İzzet Erdiş’in de aralarında bulunduğu 51 sanığın yargılandığı, Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğünün katılan sıfatıyla yer aldığı davada, Salih İzzet Erdiş’in, 25/01/2000 tarihinde cezaevinde yangın çıkartmak suçundan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunun 170/1-a-
c maddesi gereğince 1 yıl 8 ay hapis ve ayrıca aynı tarihte cezaevinde isyan çıkartmak suçundan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunun 296/1 maddesi gereğince 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiş ve bahse konu karar Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 30/11/2011 tarihli, 2011/13961 esas ve 
2011/22785 sayılı ilamı ile onanarak kesinleşmiştir. 

 Bakırköy 6 nolu Devlet Güvenlik Mahkemesinin 02/04/2001 tarihli, 1999/19 esas ve 2001/105 sayılı ilamı ile Salih İzzet Erdiş hakkında “silahlı terör örgütü olan İBDA-C’yi kurarak, örgütün gerçekleştirdiği birçok öldürme yaralama ve diğer faaliyetlerden dolayı doğan sorumluluğu, emir ve komutası göz önünde bulundurularak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının tamamını veya bir kısmını 
tağyir ve tebdil veya ilgaya ve Anayasa ile teşekkül etmiş olan TBMM’yi iskata veya vazifesini men’e cebren teşebbüs etmek” eylemine uyan 765 sayılı Türk Ceza Kanunun 146/1 maddesi gereğince idam cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, aynı ilam ile Hünü Göktaş hakkında adı geçen örgüte yardım ve yataklık suçundan açılan davanın kesin hükme bağlanmasının ertelenmesine, yine diğer sanıklar Saadettin Ustaosmanoğlu ve Mehmet Fazıl Aslantürk’ün adı geçen örgütün sair efradı olmak suçundan eylemlerine uyan 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 168/2. Maddesi ve 3713 sayılı yasanın 5. Maddesi gereğince 18 yıl ağır hapis cezası ile cezalandırılmalarına karar verilmiş, bahse konu karar 
Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 18/04/2002 tarihli, 2002/621 esas ve 2002/889 sayılı ilamı ile onanarak kesinleşmiştir. 

Bakırköy 6 nolu Devlet Güvenlik Mahkemesinin 02/04/2001 tarihli, 1999/19 esas ve 2001/105 sayılı ilamına ek olmak üzere anılan mahkemenin 23/09/2002 tarihli ve 2002/475 müteferrik karar sayılı kararı ile 4771 sayılı yasa gereğince Salih izzet Erdiş hakkındaki idam cezasının kaldırılarak adı geçenin müebbet ağır hapis cezası ile cezalandırılmasına, 4771 sayılı yasanın 1. Maddesinin B/2 
fıkrası gereğince müebbet ağır hapis cezasının ölünceye kadar sürdürülmesine, hükümlü hakkında cezaların infazı hakkındaki kanun ile 3713 sayılı yasanın şartla salıvermeye ilişkin hükümlerinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilmiştir. 

Bakırköy 6 nolu Devlet Güvenlik Mahkemesinin 02/04/2001 tarihli, 1999/19 esas ve 2001/105 sayılı ilamına ek olmak üzere Bakırköy 6 nolu Devlet Güvenlik Mahkemesinin görevini devralan 5190 sayılı kanun ile yetkili İstanbul 14. Ağır ceza mahkemesinin 30/11/2004 tarih ve 2004/1161 müteferrik karar sayılı kararı ile 5218 sayılı yasa kapsamında değerlendirme yapıldığı belirtilerek: Salih izzet Erdiş’in 5218 sayılı yasanın geçici 11.maddesi gereğince ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezası ile cezalandırılmasına, 5218 sayılı yasanın 1/I maddesi ile 3713 sayılı terörle mücadele yasansının 17. maddesine eklenen son fıkra gereğince hükümlü hakkında 647 sayılı cezaların infazı hakkındaki 
kanunun şartla salıvermeye ilişkin hükümleri ile 3713 sayılı yasanın şartla salıvermeye ilişkin hükümlerinin uygulanmasına yer olmadığına, hükümlü hakkındaki ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezasının ölünceye kadar devam etmesine karar verilmiştir. 

Bakırköy 6 nolu Devlet Güvenlik Mahkemesinin 02/04/2001 tarihli, 1999/19 esas ve 2001/105 sayılı ilamına ek olmak üzere İstanbul 14. Ağır ceza mahkemesinin 13/06/2008 tarihli ek kararı ile 5237 sayılı yasa kapsamında lehe-aleyhe yasa değerlendirmesi yapılarak; 

Türk Ceza Kanununun anayasayı ihlal ve yasama organına karşı suç başlıklı 309/1. ve 3011/1. maddelerinde öngörülen cezaların ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası olduğu anılan kanunun 309/2 ve 311/2 maddelerinde bahsi geçen suçların işlenmesi sırasında başka suçların işlenmesi halinde ayrıca 
bu suçlardan dolayı ilgili hükümlere göre cezanın hüküm olunacağından bahsedildiği, Salih İzzet Erdiş’in iddianamede belirtilen suçları işlediği göz önüne alındığında 765 sayılı Türk Ceza Kanununun hükümlünün lehine olduğunun kabulü ile 5252 sayılı yasanın 6. maddesi gereğince ağır hapis cezaları 
hapse dönüştürüldüğünden hükümlüye uyarlama sonucu verilen ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezasındaki “ağır” kelimesinin çıkartılarak hükümlü Salih İzzet Erdiş’in ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılmasına; Sanıklar Saadettin Ustaosmanoğlu ve Mehmet Fazıl Aslantürk açısından ise yeni yasanın lehlerine olduğu değerlendirilerek 5237 sayılı kanunun 314/2 ve 3713 sayılı kanunun 5. maddesi göz önüne alınarak 9’ar yıl hapis cezası ile cezalandırılmalarına; 
Sanıklar Salih İzzet Erdiş, Saadettin Ustaosmanoğlu ve Mehmet Fazıl Aslantürk’ün koşulları oluşmadığından 4959 sayılı topluma kazandırma yasasından ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunun etkin pişmanlık hükümlerinden 
yararlanmalarına yer olmadığına karar verilmiştir. 

İstanbul 14. Ağır ceza mahkemesinin 17/05/2012 tarih ve 2012/524 değişik iş sayılı kararı ile Salih İzzet Erdiş hakkında Bakırköy 6 nolu Devlet Güvenlik Mahkemesinin 02/04/2001 tarihli, 1999/19 esas ve 2001/105 sayılı ilamı ile verilen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının, Bakırköy 3.Ağır Ceza Mahkemesi nin 05/04/2010 tarihli, 2000/285 esas ve 2010/84 sayılı ilamı ile verilen 1 yıl 8 ay hapis (2 defa) cezaları ile toplanmasına karar verilmiştir. 

Hükümlü Salih İzzet Erdiş halen Bolu F tipi yüksek güvenlikli kapalı cezaevinde 
bulunmaktadır. 


16 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder