16 Temmuz 2017 Pazar

DARBELERİN EKONOMİK ETKİSİNİN ANALİZİ, BÖLÜM 7


 DARBELERİN EKONOMİK ETKİSİNİN ANALİZİ, BÖLÜM 7



Görüldüğü üzere 28 Şubat ve sonrasında yaşanan süreç ekonomiyi ve bankacılık sektörünü derinden etkilemiş ve ülkenin milyarlarca dolar zarara uğramasına neden olmuştur. 28 Şubat süreci her ne kadar siyasete müdahale şeklinde algılansa da Türkiye'nin siyasi istikrarında yaşanmış olan bu tahribat, siyasi düzenin bozulmasına ve suni bir iktidar yapısı oluşturulmasına neden olmuştur. Bu durum bankacılık sisteminde çok büyük bir krize neden olmuş ve devlet bütçesinin çok büyük zararlara uğratılmasına zemin hazırlamıştır. Sayın Hasan Celal GÜZEL’in 13.06.2012 tarihinde 12 Eylül Alt Komisyonu’na da ifade ettiği gibi “…ara rejim dönemleri, Türkiye’nin hep ekonomik bakımdan felaket dönemleri olmuştur…”. 

Bu süreçte banka hakim ortaklarının ve yönetim kurullarının etkileri de yadsınamaz bir gerçektir. Nitekim Sayın Ahmet ERTÜRK’ün Komisyonumuza bilgi verdiği 17.10.2012 tarihli ifadesinde de belirtildiği üzere 1994-2003 yılları arasında Fon’a devredilen bankaların çoğu battığı zamanki sahipleri tarafından 1990’lı yıllarda edinilmiş bankalardır. Bu bankalar, hakim ortakları ve 
edinildikleri tarihler şu şekildedir (www.raftemizligi.com) : 

-Konut Endüstri ve Tic. Bankası (Kentbank), 10.10.1991 tarihli Bakanlar Kurulu kararı ile kurulan Konut Endüstri ve Ticaret Bankası, 1994 yılında Kentbank A.Ş. unvanını almış olup, bankanın hakim ortağı Süzer Grubu ve dolayısıyla Mustafa Süzer’dir. 

-Toprakbank, 10.10.1991 tarihli Bakanlar Kurulu kararı ile kurulan banka, 1992 yılında faaliyetine başlamış olup, hakim ortağı Toprak Grubu ve dolayısıyla Halis Toprak’tır. 

-Bank Ekspres, İbrahim Betil öncülüğünde Doğuş Grubu, Ereğli Demir Çelik Mensupları Vakfı ile 100’ü aşkın küçük ortak tarafından 100 Bin TL sermaye ile kurulmuş, 10.10.1991’de alınan izne istinaden 1992 yılında faaliyetlerine başlamıştır. 1994-1997 yılları arasında Doğuş Grubu hakim ortak olmuş, Banka hisseleri 1997 yılında Korkmaz Yiğit Grubuna geçmiştir. 

-Egebank, İzmir’li esnaf ve ahalinin sermaye ihtiyacını karşılamak amacıyla 1928 yılında kurulan “Esnaf ve Ahali Bankası” 1959 yılında Egebank adını almış, bu banka 1990 yılında ise Bayraktar Grubu tarafından satın alınmıştır. Egebank 1994 krizinden hemen sonra ise 20 Haziran 1994 tarihinde yakın izlemeye alınmış ve 1998 yılında Demirel Grubuna satılmıştır. 

-İnterbank, 1990 yılında İnterbank A.Ş. adını alan banka, 1994 krizinde çok büyük bir kambiyo zararına uğrayarak 20 Haziran 1994 tarihinde yakın izlemeye alınmış, yakın izleme kapsamında iken ise 11 Mart 1996 tarihinde Çukurova Grubu tarafından Nergis Grubuna satılmıştır. 

-Etibank, Atatürk’ün direktifiyle madencilik, enerji ve bankacılık alanlarında faaliyet göstermek üzere bir İktisadi Devlet Teşekkülü olarak 14 Haziran 1935 tarihinde kurulan banka, 5 Mayıs 1994 tarihinde özelleştirme kapsamına alınmış, 2 Mart 1998 tarihinde ise İpek Holding Ortak Girişimine satılmıştır. 

-EGS Bank, İzmir ve Denizli başta olmak üzere Ege Bölgesinde faaliyet gösteren ihracatçı konfeksiyon üreticileri tarafından 1995 yılında kurulmuş çok ortaklı bir bankadır. 

-Yurtbank, 1992 yılında “Euro Credit Türk-Fransız Bankası A.Ş.” unvanı ile kurulmuş olup, kurucu ortakları Çarmıklı Grubu ve Compaigne Finaciere de Comondo’dur. Temmuz 1994 tarihinde Bankanın yönetimi Ali Avni Balkaner’e geçmiş ve Ekim 1994 tarihinde unvanı “Yurt Ticaret ve Kredi Bankası A.Ş.” olarak değiştirilmiştir. 

-Bank Kapital, bir Fransız bankası olan Banque Indosuez’in şubesi olarak 15 Temmuz 1985 tarihinde kurulmuş olan banka, 1995 tarihinde Ceylan Grubu tarafından satın alınmış ve unvanı “Bank Kapital A.Ş.” olarak değiştirilmiştir. 

-Ulusal Bank, merkezi Riyad’da bulunan Saudi American Bank tarafından yüzde 60 Arap, yüzde 40 Citibank ortaklığı ile “Saudi American Bank” unvanıyla yabancı sermayeli bir banka olarak 1985 yılında kurulan banka, 1997 tarihinde Halit Cıngıllıoğlu’nun hakim ortağı olduğu Malta’da kurulu Ephesus adlı şirkete devredilmiş ve unvanı “Ulusal Bank A.Ş.” olarak değiştirilmiştir. 

-Sitebank, merkezi New York olan Manufacturers Hanover Trust Company Bank’ın Türkiye’deki şubesi olarak 24Aralık 1984 tarihinde kurulan banka, 1997 yılında Sürmeli Grup tarafından satın alınmış ve unvanı Sitebank olarak değiştirilmiştir. 

-Sümerbank, 11 Temmuz 1933 tarihinde tekstil alanında faaliyet göstermek üzere bir iktisadi devlet teşekkülü olarak kurulmuş olan bankanın, 30 Ekim 1987 tarihinde özelleştirilmesine karar verilmiş, 16 Temmuz 1993 tarihine kadar Kamu Ortaklığı İdaresi bünyesinde Sümerbank Holding A.Ş. unvanı ile faaliyetlerini sürdürmüştür. Yüksek Planlama Kurulunun 16 Temmuz 1993 ve 11 
Ağustos 1993 tarihli kararlarıyla Sümerbank Holding A.Ş.’nin bankacılık bölümü holdingten ayrılarak Sümerbank A.Ş. adı altında yeniden yapılandırılmış ve bankanın hisseleri 17 Ekim 1995 tarihinde Garipoğlu Grubuna satılmıştır. 

-Bayındırbank, 27 Maert 1958’de Çaybank A.Ş. adı ile Rize’de kurulan banka, 1992 yılında özelleştirme kapsamında satılmış ve unvanı Derbank A.Ş. olarak değiştirilmiş ve İstanbul’a taşınmıştır. 14 Kasım 1997’de Bayındır Grubu şirketlerinden Bayındır Holding, Banka hisselerinin yüzde 98, 68’ini satın almış ve 5 Ocak 1998 tarihinde bankanın unvanı Bayındırbank A.Ş. olarak tescil 
edilmiştir. 

-Marmara Bank, 19 Ekim 1987 tarihinde “Netbank A.Ş.” adı ile kurulmuş, 1990 yılı sonlarında girdiği likidite krizi sonrasında Atilla Uras’a satılmış ve unvanı Marmara Bank A.Ş. olarak değiştirilmiştir. 

-İmpexbank, 25 Ocak 1984 tarihinde “Türkiye İthalat ve İhracat Bankası A.Ş.” adıyla kurulan banka, bir dizi unvan değişikliğinden sonra 7 Nisan 1989 tarihinde “İmpexbank Türkiye İthalat ve İhracat Bankası A.Ş.” adını almıştır. Bankanın kurucu ortaklarından olan ve yüzde 98 hissesini elinde bulunduran Asilkan İrfan Nadir, sahibi olduğu Polly PLC şirketinin karşılaştığı mali zorluklar nedeniyle 1990 yılı sonu 1991 yılı başında tüm hisselerini eşit bir şekilde Eliyeşil ve Karamehmet ailelerine satmıştır. İki aile arasında bankanın yönetimine ilişkin süregelen anlaşmazlık 10 Mayıs 1991 tarihinde çözümlenebilmiş ve Karamehmet ailesi yüzde 50,46 oranındaki hisselerini Eliyeşil ailesine devretmiştir. 

Öte yandan, Genelkurmay İstihbarat Başkanlığı tarafından hazırlanıp Sayın CB’na sunulan 17 Mart 1998 tarihli “İRTİCA NE DURUMDA?” başlıklı belgede (sh. 30 vd.) ve bu belge içinde yer alan iddialar ve bunlara ilişkin önerilerin sunulduğu 1 Nisan 1998 tarihli belgede (sh. 6-10), “İrtica’ın Sermaye Alanındaki Faaliyetleri” başlığı altında irtica’yı desteklediği iddia edilen sermayenin ekonomide söz sahibi olmasına engel olunmasına yönelik önerilere yer verilmiştir. Söz konusu iddiaya göre “İslami sermayenin” bilinen kaynakları, 

-holdingler (7 büyük holding) 

-şirketler (4000 civarında) 

- özel finans kurumları (11 büyük kurum) 

-vakıflar (şubeleri ile birlikte dört binin üzerinde) 

-dernekler dir. 

Bu başlık altında “İslami sermaye”nin yurtdışı eğitim yatırımlarının, sermaye piyasası mevzuatına aykırılıkların, haksız rekabet ile ilgili hususların incelenerek bunların engellenmesi için her türlü tedbirin alınması önerilmiştir. Ayrıca, yine bu öneriler arasında “…teşvik ve yabancı sermaye mevzuatına aykırı tavır içinde olmayan ancak İslamı siyasallaştırma faaliyetlerine destek veren kuruluşları tespit ederek Hazine Müsteşarlığı’na duyurma sorumluluğu devletin diğer birimlerine aittir. Ancak söz konusu firmalara belli bir kadrolaşmanın gereği olarak haksız çıkarlar sağlayan kamu görevlileri tespit edilirse bunların da üzerine gidilmesi ve memuriyetle ilişkilerini kesmeye dahi varabilecek soruşturmalara tabi tutulmaları doğaldır…” denilmektedir. 

Yine 29.07.1997 tarihli “Siyasal İslami Kesimin Kadrolaşma Faaliyetleri” adlı belgede “İslami Sermaye” başlığı altında Faisal Finans, Albaraka Türk ve Kuveyttürk siyasal islama destek sağlayan yurtdışı kökenli finans teşkilatları olarak sayılmıştır. Bu finansal kuruluşlarla birlikte bazı cemaatlerin yurt dışında önemli bir finansal örgütlenmeye sahip oldukları ifade edilmiştir. Yine bu belgede irticai olduğu iddia edilen derneklerin (Müsiad ve Fethullah Gülen yanlısı İş Hayatı Dayanışma Derneği gibi), ticari şirketlerin, holdinglerin (Kombassan, Yimpaş, İhlas), finans kuruluşları (İhlas Finans, Asya Finans, Anadolu Finans), vakıflar ve Refah Partili belediyelerin “İslami Sermaye”nin yurtiçindeki ekonomik gücü olduğu ifade edilmiştir. Ayrıca “Siyasal İslami Kesimin Kadrolaşma Faaliyetleri ve İslami Sermaye İle İlgili Genel Değerlendirme, Sonuç ve Teklifler” başlıklı belgede de İslami sermayenin tasfiye edilmesine yönelik tekliflerde bulunulmuştur. 

Söz konusu dönem ve sonrasında ortaya çıkan batık banka olayları dikkate alındığında Genelkurmay İstihbarat Başkanlığınca bu bankalara ve bankalara el konulmasına neden olan hakim ortaklara ve yönetim kurulu üyelerine ilişkin her hangi bir istihbarat paylaşımında bulunulmamış olması manidardır. 

Kaldı ki, Komisyonumuzca Fon'a devredilen bankalar ve kamu bankalarında (T. Halk Bankası, T.C. Ziraat Bankası, T. Vakıflar Bankası) üst düzey yöneticilik (danışmanlık da dahil) yapmış olan asker kökenli kişilerin görev dönemlerine, sorumluluk alanlarına ve varsa haklarında yapılmış suç duyurularına ve akıbetlerine ilişkin ilgili kurum ve bankalardan bilgi talep edilmiş olup, 
söz konusu bankalarda görev yapmış olan asker kökenli personel ve görev dönemlerine ilişkin bilgiler ise şu şekildedir: 

1. (Emekli Orgeneral) Hüsnü ÇELENKLER (Halkbank Danışma Kurulu Üyesi) (1990-1991) 
2. Metin AKPINAR (Ziraat Bankası Genel Müdür Yardımcısı) (1996-1999) 
3. (Emekli Orgeneral) A. Doğan BAYAZIT (Kentbank) (1996-1999) 
4. (Emekli Oramiral) Ö. Feyzi AYSUN (Bayıbndırbank) (1991-1993) 
5. (Emekli Orgeneral) Sabri YİRMİBEŞOĞLU (Bayındırbank) (1996) 
6. (Emekli Koramiral) Çetin ERSARI (İnterbank) (1996-1999) 
7. (Emekli Orgeneral) Teoman KOMAN (İnterbank) (1997-1999) 
8. (Emekli Koramiral) Işık BİREN (Egebank) (1989-1991) 
9. (Emekli Oramiral) H. Vural BAYAZIT (Etibank) (1999-2000) 
10. (Emekli Orgeneral) M. Muhittin FİSUNOĞLU (Sümerbank) (1998-1999) 
11. (Emekli Oramiral) Zahit ATAKAN (Impexbank) (1989-1991) 
12. (Emekli Koramiral) Ekmel TOTRAKAN (Etibank) (1997-Özelleştirme öncesi) 
13. (Emekli Korgeneral) Alaettin GÜVEN (Etibank) (1998-Özelleştirme öncesi) 
14. G. Aydın AKSAN (Etibank) (1994) 


BDDK ve TMSF tarafından gönderilen cevabi yazılarda bu kişilerden H. Vural BAYAZIT ve Muhittin FİSUNOĞLU hakkında BDDK tarafından, Teoman KOMAN ve Çetin ERSARI hakkında ise Hazine Müsteşarlığı tarafından görev yaptıkları dönemlere ilişkin suç duyurularının tespit edildiği belirtilerek, söz konusu suç duyurularına ilişkin süreçler hakkında bilgi verilmiştir. Buna göre; 

H. Vural BAYAZIT hakkında Bankalar Yeminli Murakıpları tarafından hazırlanan raporlar çerçevesinde yapılmış olan 16.11.2000 tarih ve 1679 sayılı ve 09.02.2001 tarih ve 970 sayılı suç duyuruları üzerine İstanbul 8. Ağır Ceza Mahkemesinin E:2007/50 sayılı dosyası üzerinden yürütülen yargılama neticesinde 14.07.2008 tarihli ve E:2007/50, K:2007/69 sayılı karar ile davanın zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırılmasına karar verilmiş, anılan karar Yargıtay 11. Ceza Dairesi tarafından da 14.07.2008 tarihli ve K:2008/16570 sayılı karar ile onanmıştır. Yine H. Vural BAYAZIT hakkında İstanbul DGM Cumhuriyet Başsavcılığına yapılan 09.02.2001 tarih ve 969 sayılı suç duyurusuna ilişkin olarak ise, Savcılığın 13.07.2001 tarih ve 2001/376 sayılı kararı ile takipsizlik kararı verilmiş, söz konusu karara Kurum tarafından yapılan itiraz da Ankara 1 No’lu DGM tarafından reddedilmiştir. 

M. Muhittin FİSUNOĞLU hakkında Bankalar Yeminli Murakıpları tarafından yapılan tespitler sonucu hazırlanan rapor üzerine İstanbul DGM Başsavcılığına yapılan 31.01.2001 tarih ve 248 sayılı suç duyurusu hakkında da Savcılık tarafından takipsizlik kararı verilmiş, Kurum tarafından yapılan itiraz da Ankara 2 No’lu DGM tarafından reddedilmiştir. 

Teoman KOMAN VE Çetin ERSARI hakkında ise yine Bankalar Yeminli Murakıpları tarafından hazırlanan raporlar üzerine Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı tarafından yapılan 07.01.1999 tarih ve 957 sayılı suç duyurusun hakkında takipsizlik kararı verilmiş ve yapılan itiraz reddedilmiş, 23.02.1999 tarih ve 458 sayılı suç duyurusu hakkında ise İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesinde yürütülen yargılama sonucunda 08.06.2006 tarih ve E:2001/201, K:2006/81 sayılı kararlar ile beraat kararı verilmiş, söz konusu kararın temyiz incelemesi neticesinde ise Yargıtay 11. Ceza Dairesince 15/10/2007 tarih ve E:2006/6925, K:2007/6627 sayılı kararı ile Ortadan Kaldırma (Bozma) kararı verilmiştir. 

Yine TMSF’den alınan cevabi yazıya göre, bunlardan Çetin ERSARI ve Teoman KOMAN hakkında açılan mali sorumluluk davaları yargılama aşamasındadır. Muhittin FİSUNOĞLU hakkında açılan şahsi iflas davası iflas koşullarının oluşmadığı gerekçesiyle reddedilmiş, karar Fon tarafından temyiz edilmiştir. Yine Muhittin FİSUNOĞLU hakkında açılan mali sorumluluk davasında ise 
Garipoğlu Grubu ile protokol yapıldığından Mahkemece davanın durdurulmasına karar verilmiştir. A. Doğan BAYAZIT hakkında açılan mali sorumluluk davalarından ise Süzer Grubu ile yapılan protokol gereğince feragat edilmiştir. 

Yine 28 Şubat süreci sonrasında yüksek faiz ile mevduat toplayan bankalar, doğrudan ve dolaylı şekillerde ait oldukları holdinglerin paravan şirketlerine geri dönüşü olmayacak krediler açmışlardır. Bu kredilerin geri dönmemesi sonucunda bankalar Fon’a devredilmek durumunda kalmış, hakim ortak ve yöneticileri hakkında da Bankalar Kanununa muhalefetten (başta zimmet suçlaması olmak üzere) çok sayıda dava açılmıştır. Komisyonumuza bilgi veren dönemin İstanbul 8. Ağır Ceza Mahkemesi (bankacılık mevzuatına muhalefete ilişkin özel yetkili mahkeme) Başkanı Sayın Mustafa AKIN’ın ifade ettiği üzere, “…157 klasörlük İmar davası, 145 klasörlük Etibank davası, 142 klasörlük Yurtbank davası, 80 klasörlük Sümerbank davası, 55 klasörlük Toprakbank’ası davası, 60 klasörlük Bankkapital davası karara bağlanmıştır…” “…Dünyanın en büyük banka zimmet olayı İmar Bankası’nı iki seneden önce karara bağlamayı başarmıştır. Ve bu 
karar Yargıtay 7’nci Ceza Dairesi’nden geçerek kesinleşmiştir. Banka otoritelerince İmar Bankası’ndaki zimmet suçuna konuk paranın miktarı, suçun işleniş biçimi ve niteliği itibarıyla dünya bankacılık tarihinin en büyük banka yolsuzluğu olayı olarak değerlendirilmiştir. Yine 60 milyara yakın bu davada adli para cezasına hükmedilmiştir. Bu da dünyanın en büyük adli para cezası olarak 
geçmiştir…”Ancak yine Sayın Mustafa AKIN’ın belirttiği gibi “..Yargıtay'ın bozma gerekçeleri yol gösterici ve çözüm odaklı olmamıştır. Yargıtay'ın defeatle bozmaları yargılamaları uzatmıştır. Yaklaşık on yılı aşan yargılama süreleriyle adil yargılama ilkesi zorlanmıştır. Batık bankalara elkonulması sonrasında geçen zaman sanıklar lehine işlemiştir. Bu durum on suçun zamanaşımına 
uğramasına sebebiyet vermiştir Bankacılık Kanunu’ndan kaynaklanan on suçun. Zimmet suçunun dışındaki tüm suçlar zamanaşımına uğramıştır. Yargıtay'ca adiyen zimmet suçunun kapsamı yeni yorumlarla genişletilmiştir. Suç oluşturan eylemlerin büyük bir kısmı basit zimmete dâhil edilmiştir. Bu dosyalardaki basit zimmet suçunun zamanaşımı süresi de dolmak üzeredir. Yargıtay aşamasında 
kimi hâkim hissedarlarının dosyası kaybolmuştur. Yahya Murat Demirel’in dosyasında olduğu gibi. Yargıtay aşamasında kimi batık banka hissedarının dosyası zamanaşımına uğramıştır. Cavit Çağlar, Halis Toprak, Erol Aksoy gibi…” 


2.7.Anadolu Sermayesinin Gelişmesinin Engellenmesi 

 Bilindiği üzere, ülkemizde 1980 yılına kadar ithal ikameci bir kalkınma stratejisi uygulanmıştır. Bu dönemde iç pazara yönelik çalışan firmalar, arkalarına devlet desteğini de alarak gümrük koruması arkasında büyümelerini sürdürmüşlerdir. Söz konusu dönemde yüksek oranda teşvik ödenmiş olmasına rağmen, büyük sanayi şirketlerini dünya rekabetine yöneltici stratejiler uygulanmamıştır. Kuşkusuz burada büyük sanayi şirketlerinin de büyük hatalarını gözden uzak tutmamak gerekir 407. 

 Yeni kurulan endüstriler başlangıçta korunabilirse de bu durum Türkiye’de; sınırsız bir koruma halini alarak 1980’li yıllara kadar devam etmiştir. Bu süre içerisinde içeride tekel ve oligopollerin oluşması sonucunda; verimsiz ve israfla çalışan, maliyetleri yüksek ve ancak iç piyasaya satış yapabilen firmalar oluşmuştur. Ülkemizde aşağı yukarı her alanda faaliyet gösteren ve az sayıda 
olan holdingler, ekonomide büyük bir etkinlik kazanmışlardır408. Tekelleşmenin en iyi göstergesi, 1969 yılında kullanılan 251 maddeden 93’ünde en büyük üç, iki veya bir firmanın toplam üretimin %100’ünü, 87 maddede en büyük üretimin %75 ile %99’unu, 56 maddede ise, ilk büyük üç firmanın %50 ile %74’ünü ürettiği ve geriye kalan 15 maddede ise, %50’sinden azını üretmekte olmalarıdır 409. 

1980’de Türkiye’deki ekonomik yapıda serbest piyasa modeli uygulanmış olmakla birlikte, serbest piyasa ve tam rekabet koşulları tam oluşmadığından dolayı, rekabet mekanizması çalışamamış tır. Türkiye’de fiyatlar serbest rekabet yaftası altında, tekel ve kartellerin insafına terk edilmiştir. Bu durumda rekabet piyasasının kalbi olan fiyat mekanizmasının tam ve mükemmel çalıştığını kabullenmek mümkün görünmemektedir. 

Daha önceki süreçte tekel gücünü elinde bulunduran İstanbul sermayesinin üretmiş olduğu veya yurt dışından ithal etmiş olduğu ürünlerin bayiliğini gerçekleştiren Anadolu’daki şirketler, 1980’li yıllardan itibaren yavaş yavaş gelişmeye başlamışlardır. Doğu Bloku’nun da parçalanmasının ardından söz konusu firmalar Anadolu’da bayilik sürecinden üretim sürecine geçerek kendi ürünlerini satma yönünde girişimlerde bulunmuşlardır. 28 Şubat darbesinin önemli nedenlerinden birisi Anadolu sermayesinin bayilikten üretime geçmeye çalışması olmuştur. Anadolu sermayesinin üretime başlaması İstanbul'un statükocu sermayesini rahatsız etmiştir 410. Piyasanın kontrolünü kaybetme endişesi duyan İstanbul merkezli sermaye, tekelci konumunu devam ettirmek için asker-sivil bürokrasiyi harekete geçirmiştir. Çoğunluğu Anadolu kentlerinde üretime başlayan pek çok şirket "irticacı" suçlamasıyla ya zor durumda kalmış 411 ya da iflas etmiştir. Bu süreçte söz konusu firmaların genişleme yatırımlarına teşvik verilmediği gibi aldıkları teşvikler de iptal edilmiş, ürünleri kara listeye alınmıştır 412. 

Türkiye’de bir taraftan yatırım ve üretimde bulunması için yurt dışından yabancı sermayenin gelmesini sağlamak amacıyla teşvik ve muafiyetler verilmiş, diğer taraftan da kendi bünyesinde bulunan yerli sermayenin bir kısmına yeşil sermaye adı verilerek, sahiplerinin yatırımlarını engelleme veya ürettikleri malların bazı kurumlarda satışına izin verilmeme gibi dünyada görülmemiş bir ironi yaşanmıştır. 

Öte yandan bu dönemde ABD ve diğer birçok Avrupa ülkesinde Arap sermayesini çekmek amacıyla bankalar faizsiz kazanç sistemini faaliyete geçiren uygulamalara geçmişler. 

Bunun yanında New York borsasında dini bakımdan kabul görmeyen ve alkol, domuz eti üretimi ya da ticareti gibi alanlarda faaliyet gösteren firmaların hisselerinin dahil edilmediği Islamic Index oluşturulmuştur 413. 

Türkiye’de adına yeşil sermaye adının verildiği sermaye kesimine karşı yürütülen yok etme ya da yatırımlarını engellemeye yönelik girişimler eski bakanlardan Güneş TANER’in komisyona verdiği bilgilerde de açıkça yer almaktadır. Güneş TANER ifadesinde, Ülker grubunun teşvik almak için hazineye başvurusunun onaylanmaması için Genelkurmaydan bir albayın istekte bulunduğunu Teşvik 
Uygulama Daire Başkanından öğrendiğini ifade etmektedir. Bunun üzerine kendisinin Çevik Bir’i aradığında Ülker’in irticacı olduğunu, aynı zamanda maçlarında Türk Bayrağı’nı göremediklerini söylemesi üzerine kendisinin gelecek maçta bayrak olursa sorun ortadan kalkar mı? Sorusuna, Çevik Bir’in evet cevabını verdiğini söylemektedir. Bir’in bu sözü üzerine Ülker’in bir sonraki maçında stadyumu bayraklarla donatmasının akabinde tekrar Çevik Bir’i aradığını ve Çevik Bir tarafından çekincenin bittiğinin söylenmesine karşılık, Bir’in bu kez de Atatürk posteri olmadığına işaret etmesi üzerine Dünyanın neresinde böyle bir şey var diye sorduğunu ve kendisinin amacının üzüm yemek değil bağcıyı dövmek olduğunu söylediğini, daha sonra da teşvik belgesini imzaladığını vurgulamaktadır. 



8 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder