1 Kasım 2017 Çarşamba

11 EYLÜL SALDIRILARI SONRASI ABD DIŞ POLİTİKASINDA ORTADOĞU VE TÜRKİYE ABD İLİŞKİLERİ BÖLÜM 2

11 EYLÜL SALDIRILARI SONRASI ABD DIŞ  POLİTİKASINDA ORTADOĞU VE TÜRKİYE  ABD  İLİŞKİLERİ BÖLÜM 2



BİRİNCİ BÖLÜM 

1. 11 EYLÜL 2001 TERÖR SALDIRILARI ÖNCESİ AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ’NİN ORTADOĞU POLİTİKASI 

1.1. ABD’nin Ortadoğu Politikasının Temel Hedefleri 

ABD’nin, Ortadoğu politikasını yönlendiren birçok etken vardır. Fakat genelde bu ülkenin Ortadoğu politikasına yön veren ana unsur bu bölgedeki çıkarlarıdır. ABD’nin bölgede ekonomik, stratejik ve politik çıkarlarının olduğu söylenebilir. 

ABD açısından bu çıkarların korunması ve sürdürülebilir olması önemlidir. Bu önem, ülkenin 1969-1974 yılları arasında Başkanlığını yapmış olan Richard 
Nixon’un aşağıdaki konuşmasından da anlaşılmaktadır: 

“ABD’nin ve tüm özgür dünyanın Ortadoğu’daki çıkarları, bu bölgedeki barışın herhangi bir ülke tarafından ihlal edilmemesine bağlıdır. Herhangi bir gücün 
Ortadoğu’da egemen durumuna gelmek istemesi, bölgedeki uyuşmazlık ve gerginlikleri şiddetlendirecek, ABD ve özgür dünya ülkelerinin güvenliklerini 
olumsuz yönde etkileyecek ve tehlikeye sokacaktır. ABD, bu bölgede egemenlik kurmak istemediği gibi, başka ülkenin de burada egemen duruma gelmesine izin vermeyecektir.”9 

1.1.1. ABD’nin Ortadoğu’ya Yönelik Ekonomik ve Stratejik Çıkarları 

Petrole bağımlılıkları her geçen gün biraz daha artan ABD ve batılı müttefiklerinin, petrol ihtiyaçlarının önemli bir kısmını, dünya petrol rezervinin yaklaşık yüzde 66’sının10 bulunduğu Ortadoğu bölgesinden karşıladıkları 
düşünülecek olursa, petrol ve doğalgaz rezervlerinin kontrollü akışının sağlanmasının ABD için büyük önem taşıdığı söylenebilir. 

Tablo I: 2008 Yılı 

İtibariyle Dünya Petrol Rezervleri (Milyar varil) 

Avrupa 
% 1.8 
Asya Pasifik % 4.2 
Kuzey Amerika % 6.1 
Rusya+BDT % 6.2 
Afrika % 7.3 
Amerika % 9.1 
Ortadoğu % 65.3 

Kaynak:http://www.eia.doe.gov/oil_gas/petroleum/info_glance/petroleum.html 
(11.05.2009). 

Dolayısıyla Batılı ülkelerin petrol gereksinmesi her geçen gün arttığı ve 
petrole alternatif olabilecek yeni enerji kaynakları devreye sokulamadığı sürece 
bölgeye olan bağımlılığın devam edeceği beklenmektedir.11 Ortadoğu petrol 
açısından çok önemlidir. Dünyada toplam kanıtlanmış ham petrol rezervi yaklaşık 

1.140 milyar varildir.12 OPEC üyesi 12 ülke toplam ham petrol rezervinin % 78’ini elinde tutmaktadır.13 Bu da yaklaşık 896 milyar varillik bir rezerv demektir. Öte yandan salt Ortadoğu’daki ham petrol rezerv miktarı ise yaklaşık 740 milyar varildir.14 

Bu rezervlerin önemli bir kısmı 264 milyar varili S.Arabistan, 133 milyar 
varili İran, 115 milyar varili Irak, 98 milyar varili Birleşik Arap Emirlikleri (B.A.E.), 101 milyar varili Kuveyt ve 15 milyar varili Katar’ın elindedir. 15 

Tablo II: 2008 Yılı İtibariyle Ortadoğu’da Üretilebilir Petrol Rezervleri (Milyar Varil) 

Ülkeler Rezervler (milyar varil)     Pay (%) 
Suudi Arabistan       261                 24.9 
Irak                       112.5              11 
BAE                         97.8               9.3 
Kuveyt                     96.5               9.2 
İran                         89.7               8.5 
Katar                       15.2               0.2 
Umman                      5.5               0.08 
Diğer Ülkeler 0.01 
Yemen                        4 

Toplam 685.6 

Kaynak:http://www.eia.doe.gov/oil_gas/petroleum/info_glance/petroleum.html (11.05.2009). 

Yaklaşık 70 milyonluk İran çıkartılırsa, geriye kalan beş ülkenin toplam 
nüfusu 55 milyondur.16 Yani dünya enerji kaynaklarının % 52’sinden fazlası 55 
milyonluk kesimin elindedir. Petrolde olduğu gibi doğalgazda da kanıtlanmış 
rezervlerin % 70-75’i “Büyük Ortadoğu Bölgesi”nde bulunmaktadır. Bu çerçevede Büyük Ortadoğu olarak adlandırılan bölgenin, dünya güçlerinin enerji rekabetinde birincil önem taşıyan bir bölge haline geldiği söylenebilir. 17 

Bu açıdan değerlendirildiğinde, bölgedeki ülkeler kapsamında özellikle Irak, 
sahip olduğu petrol rezervleri, tarıma açık verimli alanları ile stratejik öneme sahip bir ülke olarak karşımıza çıkmaktadır. Güney Batı Asya’nın merkezinde olan Irak, Basra Körfezi’nin petrol kaynaklarının önemli bir bölümünün üzerinde 
bulunmaktadır ve dünyanın en zengin petrol rezervlerine sahip üç ülkesinden 
birisidir. Suudi Arabistan’dan sonra dünyanın ikinci büyük petrol rezervine sahip 
ülkesi olan Irak, henüz işletilmeyen 75 milyar hariç olmak üzere 112,5 milyar 
varillik rezerviyle dünya petrol toplamının sekizde birine sahiptir.18 Bu özelliği onu küresel düzeyde de önemli bir ülke haline getirmektedir. Irak ayrıca, önemli su kaynakları, zengin tarım alanları ve büyük bir nüfusla birlikte, şehir medeniyeti geleneğine sahip tek Arap ülkesidir. Arap yarımadasının diğer petrol devletleri, Irak’ın sahip olduğu insani ve fiziksel kaynaklara sahip değildir.19 

Tüm bu sebeplerden dolayı Irak’ın kontrol altında tutulmasının, ABD’nin  bölgedeki önemli ekonomik ve stratejik çıkarlarından bir diğeri olarak görüldüğü söylenebilir. 

1.1.2. Politik Çıkarları 


Tayyar Arı’ya göre; bölgede ABD’nin ekonomik ve stratejik çıkarlarını sağlamasında en önemli stratejik ortağı olarak İsrail ön plana çıkmaktadır.20 Bu 
yüzden İsrail’in güvenliği ve istikrarlı bir yapıya sahip olmasının ABD’nin çıkarları açısından bir anlamda olmazsa olmaz bir gereklilik olduğu söylenebilir. Yine Arı’nın belirttiği gibi, İsrail’in ve bölgedeki müttefik rejimlerin korunması ve bu devletlerle ilişkilerin geliştirilmesi, ABD’nin bölgedeki stratejik çıkarlarının korunmasında en önemli rolü oynamaktadır.21 Denilebilir ki ABD için, bölgede kendisiyle uyumlu politikalar izleyen Ortadoğu devletlerinin güvenliği her zaman büyük önem taşımıştır, taşımaktadır. 

1.2. ABD’nin Ortadoğu Politikasının Kökenleri 

Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) Ortadoğu’ya ilgisinin başlangıcı, bağımsızlığını kazandığı 1770’li yıllara kadar uzanmaktadır. Söz edilen dönemde bu coğrafya Osmanlı Devleti’nin egemenliği altındaydı. Bu nedenle ABD, Benjamin Franklin ve daha sonra Başkan olan Thomas Jefferson ve John Adams dönemlerinde Osmanlı Devleti ile diplomatik ilişkiler kurmak ve antlaşmalar yapmak için girişimlerde bulunmuştur. 20. yüzyılın başlarındaki ABD’nin Ortadoğu politikası, Monroe Doktrinine uygun olarak gelişmiştir. Amerika bu yıllarda Avrupa ve Ortadoğu uyuşmazlıklarında genellikle tarafsız bir tutum sürdürmüştür.22 

ABD’nin Ortadoğu’daki ekonomik, stratejik ve politik çıkarlarının örtüştüğü dönemin İkinci Dünya Savaşı’nın bitiminden hemen sonra başladığı ve ABD’nin bu bağlamdaki politikasının Truman Doktrini ile birlikte netlik kazanmaya başladığı söylenebilir. 

1.2.1.Truman Doktrini 

ABD ile SSCB arasında savaş sırasında kurulan işbirliği ortamı 1947 başından itibaren yavaş yavaş ortadan kalkmıştır. Bu değişimin başlıca göstergesi 12 
Mart 1947’de Başkan Harry Truman'ın Kongre’de yaptığı konuşmada ilk kez, dünyanın iki ideolojik ilke arasında bölünmenin eşiğinde olduğundan bahsetmesi 
olmuştur. “Truman Doktrini” olarak anılacak bu tarihî konuşmasında Truman, ABD hükümetinin, Yunanistan hükümetinden acil bir mali ve iktisadi yardım başvurusu aldığını, “Yunanistan’ın özgür bir ülke olarak kalabilmesi için söz konusu yardımın gerekli olduğunun” anlaşıldığını ifade etmiştir. Truman, “Yunanistan’ın varlığının komünistlerce yönetilen birkaç bin silahlı kişi tarafından tehdit edildiğini Yunanistan hükümetinin mevcut durumla baş edemediğini, Yunan ordusunun küçük ve zayii olduğunu” bundan dolayı “kendi kendine yeten ve kendi kendine saygısı olan bir demokrasi olabilmesi için Yunanistan’a yardım yapılması” gerektiğini kaydetmiştir.23 

Truman, “Yunanistan’ın komşusu olan Türkiye’nin de ABD’nin ilgisini hak ettiğini” söyleyerek, Türkiye’nin ABD ve Batı dünyası için taşıdığı önemin altını 
çizmiştir. “Bu bütünlük, Ortadoğu’da düzenin korunması için gereklidir”24, sözleriyle ABD Kongresi’ni Türkiye’ye de yardım yapılmasının gerekliliğine ikna etmeye çalışmıştır. Oran’a göre, ABD’yi Ortadoğu’ya iten en büyük etkenlerden biri İngiltere’nin İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemdeki yıpranmışlığı olmuştur. İngiltere, ABD’ye savaş sonrasında Yunanistan’a yaptığı büyük askerî ve ekonomik yardımı, kendi ekonomisinin karşı karşıya bulunduğu kriz nedeniyle, 1947 Martından itibaren keseceğini bildirmiş, ABD Dışişleri Bakanlığına Türkiye ve Yunanistan’ın durumlarıyla ilgili birer nota vererek kendi bırakacağı boşluğun ABD tarafından doldurulmasını istemiş, bu iki ülkenin Batı savunması için önemlerini vurgulamıştır.25 SSCB’nin Türkiye ve Boğazları ele geçirdiği takdirde, ABD ve Batı Avrupa için hayati önem taşıyan Ortadoğu’nun Sovyet etki alanı içine girebileceği26 ve üç kıtanın ticaret yollarını denetimi altına alabileceği endişesiyle ABD’nin bölgeye önem vermeye başladığı düşünülebilir. Oran’a göre Truman Doktrini yoluyla ABD, İngiltere’nin Ortadoğu’daki mirasçısı haline gelmiştir. 27 

1.2.2. Eisenhower Doktrini 

Ortadoğu’da Baas hareketi gibi radikal milliyetçi unsurlar ile kuvvetli aşiret reislerinin önderliğinde ve SSCB desteğinde yönetimler şekillenirken, 5 Mart 
1957’de ABD Senatosu’ndan, gerekli yetkiyi alan ABD Başkanı Eisenhower, “komünizm tehdidi” altında bulunan Ortadoğu ülkelerine ekonomik yardımın yanı sıra gerektiğinde Sovyetler Birliği’nden gelecek saldırılara karşı ABD silahlı kuvvetlerinin yardımını kapsayan çok yönlü bir programı yürürlüğe sokmuştur.28 

Süveyş krizinin ardından Sovyetler Birliği’nin desteğinin artması üzerine Mart 1957’de Başkan Eisenhower, adıyla bilinen doktrinini29 uluslararası kamuoyuna 
açıklamıştır. Buna göre ABD, “uluslararası komünizmin kontrolündeki herhangi bir devletin saldırısına uğrayan Ortadoğu devletlerini, askeri güç de dâhil olmak üzere gerekli her türlü araçla koruyacağını ve bu doğrultuda askeri yardım yapacağını” beyan etmiştir.30 

Eisenhower Doktrini, ABD’nin Ortadoğu’da etkin bir politika izlemesinin de başlangıcı sayılabilir. 


1.3.11 Eylül Terör Saldırıları Öncesi Ortadoğu’daki Gelişmeler ve ABD’nin Tutumu 


ABD’nin Ortadoğu’ya ilişkin algılamalarında Başkan Truman’dan bugüne bariz bir değişiklik olmadığı ileri sürülebilir. Bakıldığında politikaların özünde bir 
değişiklikten ziyade kullanılacak dış politika araçlarındaki farklılıklardan söz edilebilir. Ortadoğu, gerek iki kutuplu dünya düzeni şartlarında, gerekse bugünün göreceli tek kutuplu dünya düzeni şartlarında ABD için küresel güç oluşunun ekseninde vazgeçilmez bir coğrafya olmayı sürdürmüştür. Geçmişten günümüze Ortadoğu diplomasinin sabit unsurlarından birini Birleşik Devletlerin bölgeye çeşitli şekillerde aktif ve önemli ölçüde müdahil olması oluşturmuştur.31 

Truman, 1951 yılında bölgenin stratejik önemi ve sahip olduğu petrol dolayısıyla ABD için hayati önemi olduğunu açıklamış ve silahlı savunma 
olanaklarının korunması ve ekonomik kalkınmanın teşvikiyle bölgenin güvenliğinin ve istikrarın sağlanabileceğini ifade etmiştir.32 

Soğuk Savaş döneminde ABD’nin en büyük endişelerinden biri olan “Sovyet yayılmacılığı” ve “komünist ideoloji”den duyulan kaygı bu yıllar boyunca ABD’nin 
Ortadoğu’ya bakışına da yansımış, Ortadoğu coğrafyası iki gücün hem jeostratejik düzeyde hem de ideolojik düzeyde rekabetine sahne olmuştur. 

Truman’dan Obama’ya kadar ABD politikalarında sahip olduğu ağırlıkla Ortadoğu, ara süreçteki diğer ABD başkanlarının da dış politikalarının ağırlık 
noktasını oluşturmuştur.33 

Bush döneminden farklı olarak, ABD’nin yumuşak gücünü bölgeye yönelik politikasının ağırlıklı temel aracı olarak benimseyen Barack Obama’nın Ortadoğu’ya yönelik olarak izleyeceği dış politika yaklaşımlarını, bu konuda yaptığı çeşitli konuşmalarının ışığında Şükrü Elekdağşu sözlerle yorumlamaktadır: “Yeni Amerikan yönetimi, stratejik hâkimiyet oyununu hukuk ve diplomasi kurallarını gözeterek oynayacak, müttefiklerle istişare ve işbirliğine önem verecek, Birleşmiş Milletlere saygınlık kazandıracak ve NATO ittifakına yeni küresel koşullara uyum sağlayacak…” diyen Elekdağ, Obama’nın ilk etapta barış, huzur ve istikrar vaat ettiğini, akılcı politikalar uygulayacağı izlenimini yarattığını belirtmektedir.34 

Elekdağ’ın yorumuyla paralellik içerisinde Obama’nın Kahire konuşması incelendiğinde Ortadoğu’ya yönelik olarak daha yumuşak politikaların izleneceği 
olasılığı düşünülmektedir. Başkan Obama Kahire konuşmasında ABD’nin Büyük Ortadoğu bölgesine yönelik olarak; Afganistan ve Pakistan’da “şiddet yanlısı aşırı uçların” temizlenmesiyle birlikte ABD askerinin buralardan tümüyle çekileceğini, aynı şekilde ABD’nin Irak’ın toprakları ve kaynakları üzerinde hiçbir talebi olmadığını ve Irak’taki tüm ABD askeri kuvvetlerinin de 2012 yılına kadar geri çekileceğini vurgulamış, Filistin sorununun çözümüne ilişkin olarak izleyeceği politikanın temel unsurları olarak şu hususları belirtmiştir; 

1. Filistinliler kendi bağımsız devletlerine sahip olmalıdır. 
2. İsrail’in işgal ettiği topraklarda yerleşim merkezleri inşa edilmesi gayri meşrudur. Bunlar durdurulmalıdır. 
3. Kudüs, Museviler, Hıristiyanlar ve Müslümanlar için güvenli ve sürekli bir yuva haline gelmelidir. 
4. HAMAS, İsrail’in yaşam hakkını ve mevcut anlaşmaları tanımalı ve şiddete son vermelidir. 
5. İsrail, Gazze’deki Filistin halkının günlük hayatında gelişme kaydedilmesi için somut adımlar atmalıdır. 
6. Yol haritası çerçevesinde gerekli adımlar atılmalıdır. 35 

1.3.1.1991-2001 Döneminde ABD’nin Ortadoğu Politikası 

Soğuk Savaşın ardından Sovyetler Birliği’nin çökmesiyle birlikte karşısında iki kutuplu dönem boyuncaki ezeli rakibi kalmayan ABD, yepyeni bir dünya sistemi 
kurma hayali içine girmiştir. Yeni kurulması düşünülen sistemin fikir babalarından Francis Fukuyama’nın yazdığı “Tarihin Sonu” adlı kitap, ABD’nin bu dönem için düşüncelerini yansıtan en önemli eserlerden birisi olmuştur.36 Kuloğlu ve Sarıkaya’ya göre bu düşüncenin temelinde, ulus-devletin önemini kaybetmiş olduğu, etnik olarak karmaşık bir coğrafi alana yayılmış, antik çağ imparatorluklarına benzer egemenlik ağının oluşturulması yer alır. Antik imparatorlukların sınırlarını belirleyen askeri fetih faktörü, bunların modern takipçisi olan Amerikan imparatorluğunda ekonomik ve siyasal yapıların dönüştürülmesi düşüncesi biçiminde kullanılmıştır. 

Buna göre, Amerikan tarzı bir demokrasi ve piyasa ekonomisi temelli bir ekonomik kalkınma modelinin getireceği refah; siyasal ve etnik sorunlarla mücadele edebilecektir. Kuloğlu ve Sarıkaya’ya göre ABD’nin Birinci Dünya Savaşı’ndan günümüze dünyada meydana gelen tüm siyasal ve ekonomik krizlere standart çözüm önerileri olmuştur.37 

Irak’ın 1990 yılında Kuveyt’i işgali, bölgenin barış ve güvenliği yanında ABD’nin bölgesel çıkarlarını da tehdit eden bir unsur olarak ortaya çıkmış, ABD, 
işgale karşı harekete geçerek işgali engellemiştir. Bu olayın ardından,ABD’nin, Mayıs 1991’den itibaren planlarını Saddam Hüseyin’in iktidarına son vermek üzerine kurmaya başladığı söylenebilir. Turan Yavuz’un belirttiğine göre ABD, bunu gerçekleştirmek için çevreleme politikası izlemiş; bu politikasını silah denetimi, uçuşa yasak bölge uygulaması, ambargo, Iraklı muhalif grupları güçlendirme suretiyle desteklemiştir. Bush, Beyaz Saray, Kürtler ve Şiiler karışmadan Saddam’ın Sünni Araplar ve ordu tarafından düşürülmesini planlamıştır.38 

Fakat ABD, Kayar’a göre daha sonra Saddam Hüseyin’in yerine bir lider bulamadığı ve Irak’ın güneyinde yaşayan Şiilerin İran’ın kontrolüne girmesinden 
endişe duyduğu için Saddam Hüseyin’i yerinden etmemiştir.39 

William Jefferson (Bill) Clinton, dönemin başkanı George Herbert Walker Bush’a karşı yürüttüğü seçim kampanyasında Bush’u İsrail’e karşı çok sert ve 
Kuveyt’in işgalinden önce Irak’a karşı çok yumuşak davranmakla suçlamış ve kendisinin aksini yapmayı istediğini açıklamıştır.40 Barry Rubin’e göre Clinton 
başkan seçildikten sonra Ortadoğu politikasında bu yaklaşım etkili olmuştur.41 Genel olarak Clinton yönetimi sırasında ABD’nin Ortadoğu’daki güvenlik politikasının hedefleri şu şekilde özetlenebilir: Kitle imha silahları silahlanmasını durdurmak ve bölgesel politik istikrar ve ekonomik gelişimi desteklemek, Irak ve İran tarafından yaratılan Amerika’nın Körfez’deki çıkarlarına yönelik stratejik tehdidi kontrol altına almak, Körfezden uluslararası piyasalara akan petrolün makul fiyatlarla akışını güvence altına almak, bir Arap-İsrail barış anlaşması yapmak, uluslararası politik ve dini güçleri zayıflatmak, terörizme karşı ortak hareketi sağlamak.42 

Ancak Clinton’un büyük oranda Arap-İsrail barış sürecine ve Irak’ın köşeye sıkıştırılmasına odaklandığı söylenebilir.43 Daha önceki dönemde İsrail’le Araplar arasında başlamış olan barış süreci Clinton döneminde de devam etmiştir. Ancak Clinton, önceki Amerikan yönetimlerinden farklı olarak İsrail’in 1967’de ele geçirdiği topraklardan çekilmesi konusunu hiç gündeme getirmemiş, İsrail’in Doğu Kudüs’te yeni yerleşim yerleri açmasını kamuoyunun önünde eleştirmekle birlikte44, BM Güvenlik Konseyi’nde bu girişimi kınayan kararı veto etmiştir.45 İsrail’i barışa zorlamak için herhangi bir tedbire başvurmaması, ABD’nin hem müttefik hem düşman Araplar tarafından Ortadoğu politikasında çifte standart uygulamak yönünde eleştirilmesine neden olmuştur.46 Clinton döneminde, başkan danışmanı Anthony Lake “haydut devletler” (rogue states) kavramını ortaya atmış ve Kuzey Kore, Irak, İran, Sudan gibi devletler bu şekilde nitelendirilmiştir.47 Çevreleme stratejisi ile İran ve özellikle Irak yıpratılmaya çalışılmıştır. “Soğuk Savaşın mantıksal anlamda devamı” olan ve bölgede meydana gelecek bir değişikliğin istikrarı bozacağı anlayışını temel alan çevreleme politikası doğrultusunda oluşturulan politika 1993 - 2001 yılları arasında uygulanmıştır.48 İran’ın çevrelenmesi çok sınırlı kalmıştır. 

Ama Irak için aynı şey geçerli olmamıştır. ABD, uçuşa yasak bölgeyi genişletmiş, çeşitli gerekçelerle yapılan füze saldırılarıyla Irak’ı denetim altında tutmaya çalışmıştır. 

Irak’ın, casusluk yaptıkları gerekçesiyle 1997’de UNSCOM’daki ABD’li silah uzmanlarının “derhal” ülkeyi terk etmesini istemesi üzerine, ABD Dışişleri Bakanı Madeleine Albright CNN televizyonunda yaptığı konuşmada, Bağdat’ın kitle imha silahlarını kullanmamasını sağlamak için BM yaptırımlarının kalması yönündeki tavrından kesinlikle vazgeçmeyeceklerini söylemiştir.49 Clinton yönetimi daha ağır yaptırımlar getirme ve petrol karşılığı gıda programını iptal etme yoluna gitmiştir.50 

ABD Savunma Bakanı William Conen, Irak’a karşı harekete geçilmesi gerektiğini söyleyerek BM raporuna göre ekonomik yaptırımdan askeri müdahaleye kadar tüm olasılıkların gözden geçirileceğini belirtmiştir.51 Irak’ın kitle imha silahlarını denetlemekten sorumlu BM Özel Komisyonu’nun (UNSCOM) başkanı Richard 
Butler, Irak'a karşı askeri harekâta geçilmesinin, BM’in önündeki seçeneklerden biri olduğunu söylemiştir.52 1998’de UNSCOM’la ilişkili ortaya çıkan kriz Amerikan ve İngiliz uçaklarının bombardımanıyla sonuçlanmıştır.53 

Ortadoğu barış sürecine ilişkin olarak önemli girişimlerde bulunan Bill Clinton’un Başkanlık döneminde ve özellikle son aylarında Ortadoğu, “bir numaralı 
konu” olmuştur.54 Bill Clinton ve daha önceki başkanlar sürekli olarak Arap-İsrail anlaşmazlığı üzerinde çalışmışlar ve bölgeyi sık sık ziyaret etmişlerdir.55 

Ocak 2001 tarihinde göreve başlayan George W. Bush yönetimi başarısız olarak gördüğü Clinton yönetiminin Ortadoğu politikasını kökten değiştirme iddiası 
ile iktidara gelmiştir. Yeni yönetimin Ortadoğu politikası bölgeye ilişkin özellikler de taşımakla birlikte genel olarak yeni yönetimin küresel siyaset ve ABD’nin liderliğini tesis etme projesinden de büyük ölçüde etkilenmiştir. 

Filistin-İsrail sorununun çözülmesi çerçevesinde Bush yönetimi, ağırlığı Filistin’de reform ve İsrail’in güvenliği konularına vermiştir.56 

Başkan George W. Bush döneminde yaşanan 11 Eylül saldırıları, ABD’nin Ortadoğu ve tehdit sıralamasında değişim yaratırken, Ortadoğu barış süreci artık ABD’nin bölgesel politikalarının önceliği olmaktan çıkmış, küresel terörizmle mücadele artık ABD’nin yeni tehdit önceliği olmuştur. Bu bağlamda Başkan 
Bush’un dış politika önceliklerinde ilk madde Irak olmuş, İran ise, bölgede Amerikan dış politikasının öncelikleri arasında yer alan diğer ülke olmuştur.57

 “Değişim” sloganıyla ABD’nin 44. Başkanı seçilen Obama döneminde ise, Meliha Benli Altunışık’ın belirttiği gibi ABD’nin Ortadoğu’daki başat rolünün rıza 
tesisi ile gerçekleştirilmesinin önem kazanacağı söylenebilir.58 Obama yönetiminden selefi Bush dönemine nazaran uluslararası kamuoyu, Ortadoğu konusunda istikrara yönelik daha olumlu ve yüksek beklentiler içerisine girmiştir. 

İKİNCİ BÖLÜM 

2.11 EYLÜL 2001 ÖNCESİ TÜRKİYE-ABD İLİŞKİLERİ 


2.1.Türkiye-ABD İlişkilerinin Tarihsel Kökenleri 

Günümüze gelene kadar ki süreçte her ne kadar bu süreç boyunca ilişkilerde kimi zaman anlaşmazlıklar, soğukluklar ve bu anlaşmazlıklara bağlı dalgalanmalar, gerginlikler yaşansa da, ilişkilerin belirli bir düzenlilik çerçevesinde cereyan etmeye başladığı tarih olarak 1947 yılını, Truman Doktrini ile başlayan dönemi alacak olursak bu tarihten itibaren Türkiye-ABD ilişkileri, gerek bölgesel unsurlardan, gerekse de tarafların kendilerinden kaynaklanan birçok değişkenin etkisi ile biçimlenmiştir. 

1923 yılından 1930’a kadar yeni Türk hükümeti, dış politikasında ağırlığı Lozan Barış Antlaşması’ndan geriye kalan ve batılı devletlerle olan ilişkilerinde 
ortaya çıkan çeşitli sorunların çözümlenmesine vermiştir. ABD’nin Almanya’ya savaş ilan etmesinin ardından 26 Nisan 1917’de kesilmiş olan diplomatik ilişkiler, 11 Şubat 1927’de gönderilen karşılıklı notalarla tekrar kurulmuştur.59 

Bu dönemden İkinci Dünya Savaşı sonuna kadar iki ülke ilişkilerinde herhangi bir gerginlik ya da yakınlaşma yaşanmamıştır. Bunun nedeni, ABD’nin dış 
politikada tekrar yalnızcılık politikasına geri dönmesidir denilebilir. Türk-Amerikan ilişkilerinde kimi zaman stratejik ortaklık olarak da adlandırılan kimi zaman taraflar arasında yaşanan gerginlikler sonucu kopma noktasına gelinen dönemlerin yaşandığı ancak çoğunlukla sık ve düzenli yaşanan ilişkilerde günümüze kadar devam eden sürecin başlangıcı İkinci Dünya Savaşı sonrasına denk gelmektedir. 

Türk-Amerikan ilişkileri 1947’de Truman Doktrini çerçevesinde Türkiye’ye yapılan askeri ve ekonomik yardım ve devamında 1948’de Marshall yardımıyla 
güçlenmiş, 1950’lerdeki Kore Savaşıyla “dostluğa” dönüşmüş, Türkiye’nin 1952 yılında NATO’ya katılmasıyla ise iki ülke müttefik olmuştur. 

Fakat bu müttefiklik, iki ülke ilişkilerinin inişli çıkışlı olmasını engellememiştir. 1960’larda Johnson mektubu, 1970’lerde afyon ekimi, 1974 Kıbrıs harekatı sonrasında ABD tarafından Türkiye’ye uygulanan silah ambargosu, yakın zamanda 1 Mart 2003 tezkeresi ve Süleymaniye’de Türk subaylarının başlarına çuval geçirilmesi, Türkiye-ABD ilişkilerinde ciddi bunalımlara yol açan olaylardan bazılarıdır. 

2.2. İkinci Dünya Savaşı Sonrası Dönemde Türkiye-ABD İlişkileri 

2.2.1. Uluslararası Ortamın Analizi 

İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle uluslararası sistem siyasi, askeri ve de ekonomik alanlarda ciddi bir yapısal değişime uğramıştır.60 Avrupa’nın güçlü 
devletleri olan İngiltere, Fransa, İtalya ve Almanya zayıflamış olarak savaştan çıkmışlardır. Batı Avrupa adeta bir enkaz haline gelmiştir.61 Buna karşın ABD ve Sovyetler Birliği ise, İkinci Dünya savaşından güçlenerek çıkmışlardır. Böylece, bir tanesi Amerika kıtasında diğeri ise Asya da olmak üzere iki büyük güç ABD ve SSCB uluslararası alanda öne çıkmışlardır.62 

Amerikan Başkanı Harry S.Truman’ın Başkan olduktan sonraki ilk siyasal hareketi, Stalin’le iyi geçinme çabası olmuştur.63 Fakat kısa bir süre içinde iki 
büyüklerin arasındaki ilişkilere yavaş yavaş karşılıklı güvensizlik yerleşmeye başlamış ve bu güvensizlik 1947’den itibaren açık bir gerginliğe dönüşmüştür. Her iki ülke kısa bir süre içinde birbirine rakip hale gelirken, beraberinde ideolojik bir şekillenme ortaya çıkmıştır.64 Bir tarafta liderliğini SSCB’nin yaptığı Komünizm, diğer tarafta ABD’nin önderliğindeki Kapitalizmin rekabeti döneme egemen olmaya çalışmıştır. Siyasi ve jeopolitik gelişmeler, iki kutuplu bir sistemin ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. 

İlk olarak var olan dünya düzeni değişmiş, güç dengesi sisteminden ideolojik zıtlaşmanın damgasını vurduğu “İki Kutuplu Sisteme” geçiş yaşanmıştır. 

İki kutuplu sistemin hâkim olduğu dönem Sovyetler Birliği’nin yıkılışına kadar sürmüştür. 

2.2.2. Türkiye-ABD İlişkilerinin Analizi 

Türk-Amerikan ilişkilerinde askeri-ekonomik işbirliğinin gelişmesi ve iki 
ülke arasındaki sık ilişkilerin İkinci Dünya Savaşı’nın hemen ardından başladığını 
söyleyebiliriz.65 Sovyetler Birliği’nin lideri Stalin’in Çanakkale ile İstanbul 
Boğazları ve Türkiye’nin doğu illerine yönelik isteklerde bulunması, şekillenmekte olan iki kutuplu dünya düzeninde “Sovyet yayılmacılığını” en büyük tehdit olarak gören Amerika Birleşik Devletleri’ni harekete geçirmiştir. ABD, 1947’de Truman Doktrini ve 1948’de Marshall Planı çerçevesinde Türkiye’ye askeri ve ekonomik yardımlarda bulunmuştur. Nisan 1946’da Winston Churchill, Amerikalıları, Avrupa’nın bir “demir perde” ile ikiye bölündüğü ve Soğuk Savaşın başladığı konusunda uyarırken, ABD savaş gemisi USS Missouri Türkiye’ye destek amacıyla66 İstanbul’a gelmiştir. Bu ziyaretten sık sık ikili stratejik ilişkilerin başlangıcını işaret eden sembolik olay olarak bahsedilmektedir.67 

ABD’nin, Sovyetler Birliği’nden bütün dünya barışına yönelik tehdit 
algılamaları 12 Mart 1947’de Truman Doktrininin açıklanmasına neden olurken, 
Türk-Amerikan ilişkilerinde ise sıkı ilişkilerin olduğu bir döneme girilmiştir. 
İlişkilerin günümüze kadar hangi aşamalardan geçtiğini görmek ve ilişkilerin 
analizini yapabilmek için II. Dünya Savaşı sonrası dönemden ilişkilerin günümüze kadar hangi aşamalardan geçmiş olduğu tarihsel süreç çerçevesinde sunulmuştur. 

2.2.2.1. Soğuk Savaşın İlk Yılları 

Yukarıda da bahsedildiği üzere Sovyet tehditleri karşısında Amerika, 1946 yılının başından itibaren Türkiye’nin toprak bütünlüğü ile ilgilenmeye başlamıştır.68 
Bu dönemde ABD açısından Türkiye, Sovyetler Birliği’nin Ortadoğu ve Doğu Akdeniz’e doğru olası bir yayılmasının önünde bir set olarak görülmüştür. ABD 
açısından, SSCB’nin savaş sonrası politikalarıyla bu ülkeyle ilişkileri kopma noktasına gelen Türkiye’nin, inşa edilmekte olan Batı Bloğu içinde yer alması 
gerekmekteydi.69 Türkiye’de yükselen SSCB karşıtlığı, dönemin sol fikirli Tan gazetesinin yakılması olayıyla doruğa çıkmıştır. Bu ortam içinde ABD, Oran’ın 
deyimiyle simgesel önemi büyük bir adım atmış ve Türkiye’yi “çekme” harekâtını başlatmıştır.70 

Bu simgesel hareket, Türkiye’nin yaklaşık 16 ay önce ölmüş Washington Büyükelçisi Münir Ertegün’ün naaşının Amerikan donanmasının en büyük 
zırhlılarından Missouri ile Türkiye’ye yollanması olmuştur.71 Bu davranış Türkman’a göre, diplomatik nezaketin ötesinde aynı zamanda Sovyetler Birliği’ne karşı yapılan bir hareket olmuştur.72 Missouri’nin İstanbul’a geldiği gün, Washington’da “Ordu Günü” dolayısıyla bir konuşma yapan ABD Başkanı Truman, Ortadoğu ve Boğazların ABD için çok büyük ekonomik ve stratejik önemi olduğunu vurgulamıştır. Truman, bu bölgedeki devletlerin hiçbirinin bir saldırıya karşı koyabilecek güce sahip olmadıklarını belirterek, ABD’nin gerektiğinde bu devletlere yardımcı olabileceği yönünde bir işaret vermiştir.73 

Missouri’nin ziyaretini izleyen günlerde Türk-Amerikan ilişkilerinin daha da sıcak bir döneme girmesini sağlayan gelişmelerden biri de 7 Mayıs 1946’da yapılan 
Borçların Tasfiyesi ile ilgili anlaşma olmuştur. Bu anlaşma ile ABD, Türkiye’nin 

İkinci Dünya Savaşı sırasında Ödünç Verme ve Kiralama Yasası yoluyla aldığı borçlarının tamamını silmiştir.74 

Ekim 1946’da, ABD, Türkiye’yi bölgenin stratejik “köşe taşı” olarak ilan etmiş75, Moskova da Türkiye’ye kısa sürede Amerikan yardımlarının başlayacağını 
öngörmüştür.76 12 Mart 1947’de ilan edilen Truman Doktrini77, Türkiye’nin jeostratejik önemini açıkça ortaya koymuştur: “Türkiye’nin bütünlüğü, 
Ortadoğu’daki düzenin korunması açısından elzemdir.”78 Bu doktrinin ilanının hemen arkasından ABD, Türkiye’ye silah satışları ve ekonomik yardımlara 
başlamıştır.79 “Truman Doktrini” olarak anılan tarihi konuşmasında Truman, ABD hükümetinin Yunanistan hükümetinden acil bir mali ve iktisadi yardım başvurusu aldığını, “...Yunanistan’ın özgür bir ülke olarak kalabilmesi için söz konusu yardımın gerekli olduğunun...” anlaşıldığını ifade etmiştir. Truman, “...Yunanistan’ın varlığının komünistlerce yönetilen birkaç bin silahlı kişi tarafından tehdit edildiğini... 

Yunanistan hükümetinin mevcut durumla baş edemediğini Yunan ordusunun küçük ve zayii olduğunu …” bundan dolayı “kendi kendine yeten ve kendi kendine saygısı olan bir demokrasi olabilmesi için Yunanistan’a yardım yapılması ...” gerektiğini kaydetmiştir. Truman, “...Yunanistan’ın komşusu olan Türkiye’nin de ABD’nin ilgisini hak ettiğini ...” söyleyerek Türkiye’nin ABD ve Batı dünyası için taşıdığı önemin altını çizmiştir. “Bu bütünlük, Ortadoğu’da düzenin korunması için gereklidir”, sözleriyle ABD Kongresini Türkiye’ye de yardım yapılmasının gerekliliğine ikna etmeye çalışmıştır.80 Oral Sander’e göre, her ne kadar Truman Doktrini Türk-Amerikan ilişkilerinde yeni bir dönemin başlangıcını teşkil etse de doktrinin amacı bir Sovyet tehdidine karşı Türkiye’nin savunması olmamıştır. 

Başkan Truman için önemli olan Yunanistan’daki iç savaşın bitmesi ve Avrupa’nın güvenliğinin sağlanması ile sınırlı kalmıştır.81 

Başkan Truman’ın konuşması bir yandan Yunanistan ve Türkiye’ye yardımı ABD Kongresinin gündemine sokarken, diğer yandan, ABD’nin Sovyetler Birliğiyle 
yaşadığı “balayının” kesinkes sona erdiğini de belgelemiştir.82 Truman Doktrini’nin açıklanması Türkiye’de büyük bir sevinç yaratmıştır.83 


BÖLÜM DİPNOTLARI;

9 Aktaran Ali Fikret Atun, Zekai Doğanay (1994): Ortadoğu’nun Jeopolitik ve Jeostratejik Yönden 
İncelenmesi, Genelkurmay Yayınları, Ankara: s.40. 

10 www.dtm.gov.tr/dtmadmin/upload/EAD/KonjokturIzlemeDb/dgg.doc, (31.10.2009). 
11 Tayyar Arı, (1999): 2000’li Yıllarda Basra Körfezinde Güç Dengesi, Alfa Yayınları, İstanbul: s. 58. 
12 http://www.pigm.gov.tr/dunya_tablo/dunya_ham_petrol_rezervleri.xls, (31.10.2009). 
13 Bu ülkeler Suudi Arabistan, İran, Irak, Kuveyt, Venezuela, Katar, Libya, Endonezya, Birleşik Arap 
Emirlikleri, Cezayir, Nijerya ve Ekvator. http://www.opec.org/aboutus/, (10.08.2009). 
14 http://www.pigm.gov.tr/dunya_tablo/dunya_ham_petrol_rezervleri.xls, (31.10.2009). 
15 http://www.eia.doe.gov/oil_gas/petroleum/info_glance/petroleum.html, (11.05.2009). 
16 Petrol rezervleri hakkında daha ayrıntılı bilgi için bk. World Oil Outlook, 
http://www.opec.org/library/World%20Oil%20Outlook/pdf/WOO%202009.pdf, (10.08.2009). 
17 Veysel Ayhan, (2006): İmparatorluk Yolu, Nobel Yayınevi, Ankara: ss.88-91. 
18 Ayrıntılı bilgi için bk. A.Necdet Pamir, (2006): “Kafkaslar ve Hazar Havzasındaki Ülkelerin Enerji Kaynaklarının Türkiye’nin Enerji Güvenliğine Etkileri” Türkiye’nin Çevresindeki Gelişmeler ve Türkiye’nin Güvenlik Politikalarına Etkileri Sempozyumu, İstanbul, Harp Akademileri ve U.S. Energy Information Agency, www.eia.doe.gov/emeu/cabs/iraq.html (04.05.2009). Ayrıca, 
http://www.pigm.gov.tr/dunya_tablo/dunya_ham_petrol_rezervleri.xls, (31.10.2009). 
19 Yaşar Onay, (2003): Neden Irak, Ebabil Yayıncılık, Ankara: s.59. Ayrıca, http://www.cia.gov/library/publications/the-world-factbook/geos/iz.html,(12.12.2009) 
http://www.ihh.org.tr/OEzel-Dosyalar-Ayrintil.58+M58777122285.0.html, (31.10.2009). İnci Selin Aydın(2009), Irak Cumhuriyeti Ülke Raporu, TC. Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi, Ankara. 
20 Arı, 1999: 64 
21 Arı, 1999: 64. 
22 Mehmet Kocaoğlu, (1995): Uluslararası İlişkiler Açısından Ortadoğu, Genelkurmay Basımevi, Ankara: s.98. 
23 Truman Doktrini için bk. President Harry S. Truman's Address To A Joint Session of Congress, 
March 12, 1947, http://www.hbci.com/~tgort/truman.htm, (11.08.2009). 
www.americanrhetoric.com/.../harrystrumantrumandoctrine.html (11.08.2009); Oran, 2003: 528-529. 
24 www.americanrhetoric.com/.../harrystrumantrumandoctrine.html (11.08.2009). 
25 Fahir Armaoğlu (1984), 20 Yüzyıl Siyasi Tarihi, 1914-1980”, 2. Baskı, İş Bankası Kültür Yayınları, 
İstanbul: s.441-442. 
26 Oral Sander (2007), Siyasi Tarih 1918-1994, İmge Yayınları, 15. Basım, İstanbul: s.258. 
27 Oran, 2003: 529-531. 
28 “Foreign Aid-The Eisenhower Administration and Expansion of Foreign Aid”, 
http://www.americanforeignrelations.com/E-N/Foreign-Aid-The-eisenhower-administration-andexpansion-of-foreign-aid.html, (24.12.2009). 
29http://www.wilsoncenter.org/coldwarfiles/index.cfm?fuseaction=people.details&thisunit=0&p, (25.12.2009).
30 “The Eisenhower Doctrine”, http://www.state.gov/r/pa/ho/time/lw/82548.htm (12.08.2009). Ayrıca 
bk. Türkman, 2007: 242-243.
31 “Ortadoğu; Belirsizlikler İçindeki Geleceği ve Güvenlik Sorunları”, İstanbul 05-06 Haziran 2008, Beşinci Uluslararası Sempozyum Bildirileri, Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları, Ankara: Genel Kurmay Basımevi, http://www.tsk.tr/SAREM/Sempozyum2008.pdf,  (23.12.2009). 
32 http://middleeast.about.com/od/usmideastpolicy/a/truman-doctrine-explained.html, (31.10.2009). 
33 http://www.state.gov/r/pa/ho/frus/, (30.12.2009), http://www.whitehouse.gov/issues/foreign-policy, 
(30.12.2009), http://mtholyoke.edu/acad/intrel/coldwar.htm, (30.12.2009). 
34Şükrü Elekdağ, “Yeni ABD Yönetiminin Ortadoğu Stratejisi ve Türkiye’ye Etkileri”,  http://sukruelekdag.wordpress.com/2008/11/12/yeni-abd-yonetiminin-ortadogu-stratejisi-ve-turkiye, 
(30.12.2009). 
35 http://www.whitehouse.gov/blog/NewBeginning,(30.12.2009); 
http://www.bbc.co.uk/turkish/news/story(2009/06/090604_obama_speechs.html, (30.12.2009); 
http://www.nytimes.com/2009/06/04/us/politics/04obama.text.html, (30.12.2009). 
36 Hasan Köni, (2003): “Yeni Hegemonya ve Türkiye”, (Ed). Ü. Özdağ, Y. Kalafat ve M. S. Erol, 21. 
Yüzyılda Türk Dünyası Jeopolitiği – Muzaffer Özdağ’a Armağan, ASAM Yayınları, Ankara: s.18. 
37 Armağan Kuloğlu, Fatma Elif Sarıkaya, (2004): “Büyük Ortadoğu Projesi ve Türkiye”, Stratejik Analiz Dergisi, Cilt: 4, Sayı: 48, s.24. 
38 Turan Yavuz, (2003): ABD’nin Kürt Kartı: ABD-Kürt İlişkilerinin Perde Arkası, Otopsi Yayınları, İkinci Baskı, İstanbul: ss.174-196. 
39 Mustafa Kayar, (2003): Türk-Amerikan İlişkilerinde Irak Sorunu, , IQ Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul: s.198. 
40 1992’de yapılan ABD Başkanlığı seçimleri ve uygulanan seçim kampanyalarına dair ayrıntılı bilgi için bk. http://www.historycentral.com/elections/1992.html (12.08.2009). 
41 Barry Rubin, (1995): “Assessing The New Middle East: Opportunities and Risks”, Tel Aviv, The BESA Center: ss. 52-53. 
42 ABD’nin Clinton dönemindeki Ortadoğu politikası için bk. Ekavi Athanassopoulou, (2001): 
“American-Turkish Relations Since the End of the Cold War,” Middle East Policy, Vol. 8, No. 3: ss. 
144-164 ve Glenn P. Hastedt, (2000): American Foreign Policy, New Jersey, Prentice Hall, Fourth Edition: ss.73-82. 43 Hastedt, 2000: 80-81. 
44 “Kudüs Davası BM’ye Taşınıyor”, Zaman Gazetesi,16 Ekim 1997, s.12. 
45 Kasım, 2000: 130-131. 
46 Robert O. Freedman, (1999): “U.S. Policy Toward The Middle East In Clinton’s Second Term”, MERIA, Vol: 3, No: 1 (March 1999), http://www.meria.idc.ac.il/journal/1999/issue1/jv3n1a5.html, 
(27.10.2008).
47 Anthony Lake, (1994): “Confronting Backlash States”, Foreign Policy, Vol:73, No:2: ss.45-62’den Aktaran Robert S. Litwak, (2000): Rogue States and U.S. Foreign Policy, Washington, The Woodrow 
Wilson Center Press: s.256-259. 
48 Çift Çevreleme Stratejisi: Çifte çevreleme, ABD’nin İran ve Irak’a yönelik olarak 1991 yılından itibaren uyguladığı politikadır. 1979 yılında meydana gelen İran Devrimi’nden sonra bu ülkeye karşı çevreleme politikası uygulayan ABD, 1992 yılından itibaren bu politika içine Irak’ı da katmıştır. Ahmet Emin Dağ, (2005): Uluslararası İlişkiler ve Diplomasi Sözlüğü, Anka Yayınları, İkinci Baskı, 
İstanbuİ: s.169. 
49 http://www.byegm.gov.tr/YAYINLARIMIZ/AyınTarihi/1997/kasim1997.htm, (22.12.2009). 
50 Tayyar Arı, “Irak’a BM Yaptırımları: Kitlesel İmha Silahlarının Denetimi ve Ambargo”, 
www.tayyarari.com/download/BMyaptirim.doc, (23.12.2009). “UNSCOM Tatmin Olmuyor”, Zaman 
Gazetesi, 18 Nisan 1998 ; “UNSCOM’a Rus Alternatifi”, 
http://www.radikal.com.tr/1999/01/17/dis/uns.html, (04.12.2009). “UNSCOM Krizi: Denetçiler Irak’ı 
Terk Ediyor”, Zaman Gazetesi, 14 Aralık 1998. 
51 “Saddam Bildiğini Okuyor”, http://arama.hurriyet.com.tr/arsivnews.aspx?id=272652, (12.12.2009). 
52 http://www.byegm.gov.tr/ayintarihidetay.aspx?Id=152&Yil=1997&Ay=11, (04.12.2009). 
53 “Washington Kararlı”, Zaman Gazetesi, 22 Aralık 1998. 
54 Cengiz Çandar, “Obama’ya Dair İpuçları; Restorasyon ya da Transformasyon”, 
http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=10444452&yazarid=215, (23.12.2009). 
55 Sami Kohen, “Bush’un Ortadoğu Seferi”, http://www.milliyet.com.tr/2008/01/09/yazar/kohen.html, 
(12.12.2009). 
56 Meliha Benli Altunışık, “Ortadoğu ve ABD: Yeni Bir Döneme Girilirken”, http://www.orsam.org.tr/tr/Uploads/Yazilar/Dosyalar/2009918_meliha.pdf, (30.12.2009). 
57 “Bush’un İkinci Döneminde de Önceliği Irak”, 1992-2002 yılları arasında Amerikan Senatosu’nun Dışİlişkiler Komitesi üyesi, hâlihazırda Amerikan Enterprise Institute’ün Ortadoğu, Terörizm ve 
Kitle İmha Silahları Uzmanı Danielle Pletka İle Gerçekleştirilen Söyleşi, 
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=140867, (23.12.2009). 
58 Meliha Benli Altunışık, “Ortadoğu ve ABD: Yeni Bir Döneme Girilirken”, 
http://www.orsam.org.tr/tr/Uploads/Yazilar/Dosyalar/2009918_meliha.pdf, (30.12.2009). 
59 Oral Sander, (1979): Türk-Amerikan İlişkileri 1947-1964, AÜ SBF Yayınları, Ankara: s.7. 
60 Faruk Sönmezoğlu, (2000): Uluslararası Politika ve Dış Politika Analizi, Filiz Kitabevi, İstanbul: s.673. 
61 Baskın Oran, (2003): “Batı Bloku Ekseninde Türkiye”, Türk Dış Politikası, Cilt I, İletişim Yayınları, İstanbul: s.483. 
62 Fahir Armaoğlu, (1989): 20.Yüzyıl Siyasi Tarihi, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara: s.423. 
63 Henry Kissinger, (2004): Diplomasi, (Çev. İbrahim Kurt), Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul: s.407. 
64 Kuyaş, 2004: 198. 
65 Türk-Amerikan İlişkileri Belgeseli için bk. Can Dündar, Türk-Amerikan İlişkileri Belgeseli, 
www.candundar.com.tr/index.php?Did=5576 (21.07.2009). 
66 Türkman, 2007: ss.160-161. 
67 Kemal Kirişçi, (2000): “Türk-Amerikan İlişkileri: Belirsizlikten Yakınlaşmaya: Türk-Amerikan İlişkileri: Reelpolitik Ötesi Genişlemesi,” Avrasya Dosyası: ABD Özel, C: 6, Sayı: 2, ASAM Yayınları, Ankara: s. 69. Ayrıca bk. Hüseyin Bağcı, (2007): Türk Dış Politikası’nda 1950’li Yıllar,ODTÜ Yayıncılık, Üçüncü Baskı, Ankara: s.3. 
68 Türkman, 2007: 160. 
69 Godsan Sunday, “Turkey’s Post Cold War Relationship With The United States: A Critical Reoppraisal”, March 2008, Department or İnternational Relations Eastern Mediterrane an University, 
http://www.allacademic.com//meta/p_mlaapa_research_citation/, (30.12.2009). 
70 Oran, 2003: 522-524. 
71 Oran, 2003: 524-525. 
72 Türkman, 2007: ss.160-161. 
73 Oran, 2003: 525. 
74 Oran, 2003: 525. Ayrıca, Mustafa Oral, “Hasan Saka Kabinesi ve Dış Politikası”, 
http://www.ileri2000.org/25/oral25.htm, 18.11.2009. Antlaşmanın metni için: Fahir Armaoğlu, 
(1991), Belgelerle Türk-Amerikan Münasebetleri, Türk Tarih Kurumu, Ankara: s. 143-147. 
75 Truman Doktrininde ABD, Türkiye ve Yunanistan’ı Ortadoğu politikasındaki “köşe taşı” olarak görmüş 
ve bu ülkelere ihtiyacı olduğunu vurgulamıştır. Truman Doktrini için bk. President Harry S. 
Truman's Address To A Joint Session of Congress, March 12, 1947, 
http://www.hbci.com/~tgort/truman.htm (11.08.2009). 
76 Bostanoğlu, 2008: 389. Ayrıca Sina Akşin, (2004): Ana Çizgileriyle Türkiye’nin Yakın Tarihi, İmaj Yayıncılık, Ankara: s.222. 
77 Truman Doktrini için bk. President Harry S. Truman's Address To A Joint Session of Congress, March 12, 1947, http://www.hbci.com/~tgort/truman.htm (11.08.2009) ; 
www.americanrhetoric.com/.../harrystrumantrumandoctrine.html (11.08.2009) 
78 Musa Ceylan, (1999): “Soğuk Savaş’ın Sonu, Yeni NATO ve Türkiye,” iç. Musa Ceylan (der.), Yeni NATO Soğuk Savaş’tan Sıcak Savaş’a, Ülke Kitapları, İstanbul: s.19. 
79 Can Dündar, Türk-Amerikan İlişkileri Belgeseli, www.candundar.com.tr/index.php?Did=5576 (21.07.2009). 
80 Oran, 2003: 529. Truman Doktrini için bk. President Harry S. Truman's Address To A Joint Session 
of Congress, March 12, 1947, http://www.hbci.com/~tgort/truman.htm (11.08.2009). 
81 Sander, 1979: 12. 
82 Oran, 2003: 530. 
83 Bağcı, 2007: 8. 


3 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder