17 Kasım 2017 Cuma

CIA VE ORTADOĞU - 70 YILIN BİLANÇOSU BÖLÜM 3

CIA VE ORTADOĞU - 70 YILIN BİLANÇOSU  BÖLÜM 3



CIA ve Ortadoğu 

 ABD.nin bugün en önemli müttefiki olan İngiltere.nin jeostratejistleri siyasi 
manipülasyon ve yıkıcı faaliyetlerin ustalarıdır. 20. yüzyılın ilk yarısında yani 
hegemonyayı ABD devralmadan önce Çeçil Rodes.in mirası olan New York ve 
Londra.daki süper kapitalist ve finansçı grup gerekli kaynakları sağlıyordu. Bugün de 80 milyar dolarlık küresel güvenlik fonu ile demokrasi geliştirme üzerinden örtülü işlerine devam ediyorlar43. Ağırlıkla Amerikalı ve İngilizlerden meydana gelen bu elitin amacı, demokrasi ve Amerikan anayasasına hizmet değil, küresel imparatorluklarını kurmaktı. Ortadoğu tarihi, bu elitin manipülasyonlarının anlaşılması için iyi bir çalışma alanıdır. 20. yüzyıla girerken İngilizler, kömürün yerini geleceğin enerji kaynağı olan petrolün aldığını görmüşlerdi ama işgal ettikleri yerde hemen ulaşacakları petrol yoktu. Petrol için ABD, Rusya veya Meksika.ya bağımlı olacaklardı. Böylece İngiliz ajan Sidney Rilley ve Avustralyalı jeolog ve mühendis William Knox D'Arcy önce 
İran.a gidip Rıza Han.dan petrol çıkarma haklarını 20 bin dolara aldılar44. 1961 yılına kadar İran.dan çıkan petrol gelirlerinin ancak %16.sı Şah.a verildi. Ancak, Almanlara karşı petrol yarışının kaybedilmemesi için Ortadoğu.ya da el atılmalı idi. 1899 yılında Almanya ve Osmanlı İmparatorluğu, Deutsche Bank.ın finanse edeceği Berlin-İstanbul-Bağdat demiryolu projesini imzalamışlardı. İngilizler bu hattın müttefikleri olan Sırplar izin vermedikçe gerçekleşmeyeceğini düşünüyorlardı. Bu yüzden 

Almanların Osmanlı, Avusturya-Macaristan ve Bulgaristan ittifakına karşı İngilizler Sırpları manipüle ettiler ve Birinci Dünya Savaşı.nı tetiklediler45. 1916.da yapılan Sykes-Picot Anlaşması, Osmanlı İmparatorluğu.nun Ortadoğu toprakları üzerinde petrol kuyularına göre Batı kolonileri haline getirilen bir devletler grubu ortaya çıkardı. 

İngilizler Doğu cephesinde Osmanlıya karşı 1.4 milyon asker kullanırken Fransızlar 1.5 milyon insan kaybettiler, 2.6 milyon asker de yaralandı. Ama savaş sonunda İngilizlerin Ortadoğu.da hala 1 milyon askeri vardı ve İngiliz General Allen Ortadoğu.nun diktatörü olmuştu46. İngilizlerin petrol haritasına göre Musul ve Kerkük.ün kuzeyinde petrol yoktu. Bu nedenle, Mondros Mütarekesi 30 Ekim 1918 tarihinde imzalanmış olduğu halde savaşa 6 günde daha devam edip, buraları da ele geçirdiler. Mondros.un çizdiği sınırlar bizim için hala Misak-ı Milli oldu ve Irak.ın parçalanması 1926 Anlaşması.nın kadük olması yani âli haklarımıza dönüş için fırsat olacaktır. 

 Ortadoğu bugünkü şeklini Osmanlı İmparatorluğu.nun bölge üzerindeki gücünü 
kaybetmesi ve İngiltere ile Fransa.nın daha sonra da Amerika.nın bölge üzerinde etkin rol alması ile aldı diyebiliriz. Ortadoğu coğrafyasındaki ülkelerden bazıları o dönemdeki isimleri ile var olurken bazıları sonradan devlet yapısını kazanmışlar ve daha çok petrole dayalı hegemonik güç paylaşımlarının sonucu suni haritalar dâhilinde yeni devletler olarak ortaya çıkmışlardır. Büyük güçlüklerle elde edilen bağımsızlığın ardından insanların kaderlerinin iyileştirilmesi konusunda iki ideolojik görüş oluştu; Arap milliyetçiliği ve İslamcılık. II. Dünya Savaşı.na kadar olan dönemde henüz küresel güç olamayan ABD, enerji kaynakları için İngiliz ve Fransızlar arasından Ortadoğu.da kendi şirketlerinin pay almasına uğraş vermişti. 1930.ların başında ABD şirketleri önce Suudi Arabistan.da bir dayanak noktası sağladı. Bu dönemde İngiltere (uydu devlet) stratejisi ile Ortadoğu.da kendi kendini yöneten devletler görüntüsü gerisinde, çeşitli anayasal ve diğer düzenlemelerle bu ülkeleri yönetme yolunu seçmişti. II. Dünya Savaşı sırasında ABD ile İngiltere arasında Suudi 
Arabistan.ın denetimi konusunda bir çekişme yaşandı. ABD, İngiliz stratejisine 
devraldı ancak buna çevre devletler denilen şeyi ekledi. Arap olmayan bu devletler (Türkiye, 1967 yılı sonrası İsrail ve devrim öncesi İran) sözde polis veya jandarma rolü oynayacaktı. Nitekim İran hariç, bu sistemin üyeleri ve jandarmaları pek çok krizden yara almadan çıktılar ve korundular. Geçen dönem içinde halkın tabanına yayılan gerçek demokrasi yerine en üst düzeydeki elit bir grubun yönettiği bir demokrasi taklidi ortaya çıkınca bu durum köktendincilerin işine yaradı. ABD, seçimlerde istediği liderler seçilmediği için demokrasi konusunda ısrarlı olmadı. ABD.nin Arap dünyasına yönelik politikası büyük ölçüde bölgedeki statükonun korunmasının ABD çıkarlarına en iyi hizmet edeceği yönündeydi. Mısır, Suudi Arabistan, Ürdün, Bahreyn, Kuveyt ve Fas gibi ülkeler ABD ile iyi ilişkiler içinde idi. 

 11 Eylül saldırıları, ABD.nin Ortadoğu politikası için de yeni bir dönemin 
başlangıcı oldu. Bush yönetimi terörizmin kaynağı olan siyasi olguları ortadan 
kaldırmak için en iyi yolun bölge ülkelerine demokrasi getirmek olduğuna 
inanmaktaydı. 2002 yılında telaffuz edilmeye başlanan Büyük Ortadoğu Projesi, 
İslam.ı yeniden tanımlama ve coğrafyayı Batının çıkarlarına entegre etmek için 
dönüşüm projesi idi. Projenin esası; 22 ülkede rejim değişiklikleri yanında, İslam.ı yeniden tanımlama ve kendi küresel çıkarlarına hizmet edecek yeni bir İslamcı nesil yaratmaydı47. 11 Eylül saldırıları sonrası yanlış adımlar atan ABD, psikolojik harekât timlerinden, CIA.nın örtülü operasyoncularına, açıkça finanse edilen medya ve think-tank kuruluşlarına kadar bir yapılanma içinde, Ortadoğu.da Müslüman toplumların çehresini değiştirmek için on milyonlarca doların harcanmakta olduğu bir kampanya başlattı48. Amerika, Ortadoğu.ya demokrasi ihracına 1990.ların başında sivil toplumu geliştirmek için kurduğu programlar ile başlamıştı. 11 Eylül 2001 ile birlikte demokrasi geliştirme işlerinde iki eğilim ortaya çıktı49; 

(1) Teorik de olsa terörizm ile demokrasi eksikliği arasında nedensel bir ilişki kuruldu. 
(2) ABD, Ilımlı İslam.a yatırım yapmaya başladı. İslamcıların şiddet yanlısı olmayanlarının siyasi sürece dâhil edilmesine karar verildi. Milyonlarca dolar Batı yardımı Arap dünyasındaki küçük NGO.lara, zayıf siyasi partilere ve parlamentoda yer alsın diye kadın kuruluşlarına aktarıldı. ABD demokrasi geliştirme kurgusunun ana unsurları olan NED, IRI ve NDI demokratikleşme programları ile aslında demokrasi getirmeyecek bu işe öncü oldular. 

Uygulanmakta olan plan ılımlı Müslüman ülkelerdeki vakıflar, reform grupları gibi üçüncü taraflarla işbirliği yaparak demokrasi, kadın hakları ve tolerasyon gibi değerlerin geliştirilmesini öngörmekte idi. En az iki düzine ülkede bu maksatla ABD; İslamcı radyoları, TV şovlarını hatta okul müfredatlarını değiştirmek, İslamcı think-tank kuruluşlarını ve politik atölye çalışmalarını desteklemek için fonlar kullanıldı. Amerika.nın “Müslüman Dünyaya Erişim Stratejisi (MWOS)50”, Müslüman devletler, özel vakıflar ve sivil toplum örgütleri-NGO.lar ile işbirliğini öngörüyordu. CIA, para, insan ve vasıta konusunda oldukça desteklenerek MWOS uygulamasına geçti. 
Paralar yurt dışındaki CIA istasyonları kullanılarak aktarıldı. İstihbarat operatörleri web sayfaları ve Arap haber medyası ile işe başladılar. CIA.nın Ulusaşan Konular Ofisi ise çeşitli kilit ajansların gönderdiği değerlendirmeleri birleştirmek için “Global İletişim ve Etki Timi” kurdu. 1.3 milyar dolarlık bir bütçe alan Kamuoyu Diplomasisi altı ülkenin (Çin, Mısır, Fransa, Endonezya, Nijerya ve Venezüella) nasıl etkilenebileceğini belirlemek üzere strateji konferansları düzenledi. Bu dönemde CIA ve Dışişleri Bakanlığı.ndan daha etkin gözüken ise ABD Kalkınma Ajansı (USAID) idi. 

Soğuk Savaş dönemi CIA ajanları 

 Bugün Ortadoğu.nun gerçeği tüm demokrasi ve özgürlük söylemine rağmen 
ABD.nin dünyanın en iğrenç rejimleri ittifak halinde nispeten modern ve laik rejimlerini uzun süredir İslamcılar ile değiştirmekte ve bölgenin açık ve örtülü savaşlarla kan gölüne haline getirilerek, Müslümanların birbirine kırdırılması ve göçler yolu ile soykırım uygulanmasıdır. Ortadoğu.nun bugününü anlamak için CIA.nın 1940 ve 50.lerde başlayan oyunlarının son 70 yıldır bölgeye verdiği zararları bilmek gereklidir. 

Ortadoğu.daki ilk döneminde (1940.ların ortasından 1950.ler boyuna) CIA içinde özellikle üç isim öne çıkmıştı51; Kermit ve Archie Roosevelt (ikisi de eski başkan Theodore Roosevelt.in torunu idi) örtülü operasyonlar konusunda lokomotif görevinde idiler52. Kim Roosevelt, önce savaş zamanında Kahire.de OSS içinde istihbarat John Fistere, Robert Ransom Haig, Elmo Hutcheson, Harry Kern, William Lakeland, Armand Meyer gibi ajanlar da öne çıkar ama bunların faaliyetleri pek çok kimse için bir anlam ifade etmez. operasyonlarında yer aldı. 1952.de Mısır.da Nasır.ın Özgür Subaylar isyanı (Operasyon Straggle), 1953.de İran.da Musaddık.ın devrilmesinde (Operasyon Ajax) operasyonlarında yer aldı. Archibald Roosevelt, II. Dünya Savaşı esnasında Arapça ve Arap kültürü dersi aldı ve 1947.de CIA Grup istasyon şefi, ardından 1951-1953 arasında Beyrut.ta ve daha sonra İstanbul.da CIA istasyon şefi oldu. Lübnanlı eşi Selwa Showker yanında çalıştı. Daha sonra Amerika.nın Sesi Radyosu.nun (VOA) CIA kadrosunda yer aldı. Üçlünün diğer adamı olan Miles Copeland ise aristokrat bir 
aileden gelmeyen, Alabamalı, çok akıllı ve dinamik bir gençti. II. Dünya Savaşı 
esnasında Londra.da askeri istihbaratta çalışan Miles Copeland, daha sonra OSS 
kontr-espiyonaj bölümünde çalıştı. 1947.de CIA.nın kurulmasının ardından Şam.da CIA istasyon şefi oldu. Suriye.de Mart 1949.de askeri darbe ile Albay Hüsnü El-Zaim.in iktidara gelmesini sağladı ve 1953.de Booz, Allen Hamilton.un çalışanı olarak Kahire.ye geldi. Burada CIA adına Nasır ile ekonomik yardım işlerini düzenledi ve Nasır ile yollar ayrılınca Beyrut.a geldi. 1957.deki Lübnan seçimlerinin yönlendirilmesinde çalıştı. Roosevelt.ler onu kanatlarının altına aldılar ve üçü Ortadoğu.daki Amerikan istihbarat faaliyetlerini yönettiler. 20-30.lu yaşlardaki bu üçlüye verilen görev Ortadoğu.dan Sovyetlerin ellerini uzak tutmak ve petrolü ele geçirmek idi. 



Resim: Archibald ve Kermit Roosevelt, Miles Copeland 

 Kim Roosevelt.in nosyonuna göre; İngiliz ve Fransızların çizdiği haritadan 
doğan Arap ülkeleri Amerikan ekseninde tutulacak, Arap milliyetçiliğini destekleyenler hedefte olacaktı. 1948 yılında İsrail.e yenilen Arapların hayal kırıklığı ve ABD.nin İsrail.in yanında yer alması, Sovyetler için önemli bir fırsat yaratmıştı. Bu durum meydanın Sovyetlere kalmasına ve petrolün ABD.ye garantili gidişine engel olabilirdi. Amerikalı ajanlar hemen Dışişleri Bakanlığı ile yakın temasa geçerek günlük brifingler ile durumu nasıl düzelteceklerini tartışmaya başladılar. Washington.daki büyük şefleri diplomatlar ile büyük resmi tartışıyorlardı. Ajanlar böylece Suriye.de rejimin değiştirilmesi emrine itaat ettiler ama Washington.a bunun kötü sonuçları hakkında çok fazla etki edemediler. 1953 yılında İran.da başbakan Muhammed Musaddık.a 
darbe yapıldığında CIA.nın Ortadoğu bölümünün başında Kermit (Kim) Roosevelt vardı. İtalya.da gelerek Arapça ve Arap kültürü öğrenmiş, İsrail karşıtı gibi görünerek Arap liderlerin sempatisini kazanmıştı. 1949.da Ortadoğu.daki CIA örtülü operasyonlarının başına getirildi. 1951.de Amerika.nın Ortadoğu Dostları.nı kurulmasında etkili olan Roosevelt, vatandaş diplomasisi ile CIA.nın ön cephesinde oynuyordu53. Roosevelt, Arap yanlısı gözükerek 1967 yılına kadar İsrail lobisine karşı bir denge kurdu. ABD çıkarlarının ancak İsrail dengelenirse gelişeceğine inanıyordu. Eisenhower ve Dulles, ona açık çek vermişlerdi. Eisenhower yönetimi, Mısır.da onun çabası ile önce Cemal Nasır tarafını seçmiş, 1956 Süveyş Kanalı krizinde Mısır.ın yanında yer almış ama sonunda Nasır, Sovyet tarafına kaymıştı. 

 19. yüzyılda casusluk savaşlarının ilki Orta Asya.nın kontrolü için Rusya ve 
İngiltere arasında yapılmış ve Rudyard Kipling tarafından tanıtılmıştı. İngiliz ajanlara ilk verilen görev Almanların 1903.de döşemeye başladığı Berlin-Bağdat demiryolunu engellemekti. Bu yüzden Lawrence önce 1910.da Cerablus.a gelmiş ve burada arkeolojik kazı yapan İngiliz ekibine katılmıştı. Arapça ve biraz Türkçe bilen Lawrence, İslam dini ile ilgili çok şey öğrenmişti. Camiye giderek Araplara “sahte Müslüman Osmanlıyı dinlememeleri” gerektiğini söylüyordu. Lawrence.ın arkeolojik kalıntılar diye çizdiği haritalar Syces-Picot.a hazırlıktı. Irak.ta ise Gertrude Bell, Lawrence.dan daha başarılı olmuş, Irak haritasını çizmiş, bugünkü Ortadoğu.nun verilerini hazırlamıştı. Arapça ve Farsça bilen Bell, önce kazı ekibinin başındaki David Hogarth.ı yakınlaşmak istemiş ama yüz bulamayınca kendisinden 17-18 yaş küçük olan Lawrence.a ilgi duymuş, homoseksüel olduğunu duyunca çok üzülmüştü. Lawrence.ın erkek sevgilisi Dahum, Bell ile İngiltere.nin o dönemki Mersin ataşesi Wyle arasındaki aşk ilişkisine de mani olmak istemişti. Bu aşk trafiğine kocası arkeolog olan Agahtha Christe de katılmıştı54. Sonradan İngiltere.nin başbakanı olacak Churcill, ajanları Kahire.de bir araya getiriyor, bölgedeki gelişmeleri değerlendiriyorlardı. Ortadoğu.da görev alan ilk nesil CIA memurları bu savaştan etkilenmiş ve Ortadoğu.da İngilizlerden farklı bir şeyler yapmak istemiş olsalar da İngiliz-Rus rekabetinin farklı bir versiyonu denemeye başladılar. Bu ajanlar 1910.ların Lawrence.ı gibi eğlence seven, romantik birileri değil, 1950 ve 60.ların ilk nesil “kovboy” ajanları idi. Çoğu oldukça açık çalışıyordu. Archie Roosevelt.in eşi Beyrut İstasyon Şefi idi ve “Bayan Casus” olarak çağrılıyordu. Miles Copeland.in lakabı “Vaiz”, James Barracks.ın ise CIA Meyvası” idi. ABD.nin yanlış politikaları, açıklığı ve 
saflığı iç içe geçmişti. İngiliz, Fransız ve Rus ajanlara göre çok paraları vardı ve 
Komünizm şeytanına karşı kısa vadeli başarılar peşinde idiler. Yani gelecekle ve 
yaptıklarının uzun vadeli sonuçları ile pek ilgili değildiler. CIA.nın başarıları 
diplomatların önünü açacaktı ama bazen bu başarılar öyle utanma yarattı ki Dışişleri bile sahiplenmedi. 


4 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder