7 Kasım 2017 Salı

DERSİM İHANETİ


DERSİM İHANETİ 


Ekim 1979 

Dereova, Nazmiye, Tunceli. 

Eski Tunceli Milletvekili Haydar'ın evi. 
Gece Saat on sıraları. 
Dolunay. 

90 yaşlarında olduğunu sanan iri yarı, sakallı, kurnaz bakışlı adam, Türkce konuşabiliyor. 

60 yaşlarında, ışıl ışıl gözlü, sürekli gülümsemeye gayret gösteren, bize tezekde çökelekli, soğanlı yumurta pişiren sadece Zazaca 
konuşabilen karısı. 

20 yaşında ince uzunboylu, sevimli, saygılı, meraklı oğulları. 

Kemal Bilbaşarın, Dersim isyanı ile ilgili kitabını okumuştum. 

Kürt kökenli tanıdık öğrencilerden, yazar aleyhine düşüncelerini dinlemiştim. 

Dersim isyanını bastırmaya gidip, gelen köy komşumuz cıbır Mustafası anlatıyordu, imecilerde. 

-Orada, Kürtler çok acımasızdı. Esir aldıkları askerlerin kulaklarını kesmişlerdi. 

Tunceliye gidip, gerçeği orada halktan dinlemeyi denemeliydim. 

'Ayetin birinde, gerçeği aramaya koyulduğunuzda, sana, aradığını sandığından daha da kolaylaştırız, diyordu.' 

İhtiyar, oğlu kanalıyla beni evine davet etmişti. 

-İngilizler, Irak üzerinden katırların sırtında mavzeri buraya bize ulaştırdılar. İstanbul, Ankara, Adana ve İzmirde ne kadar kanun kaşağı 
varsa buraya geldiler, bize katıldılar, bize sığındılar. 
- Üç beş bin kişilik bir ordu kurmuştuk. 
- Devlet kurduk. 
- Pertekde Jandarma Karakoluna saldırdık 

Vahşi sevincini bastırarak bana bakıyor. 
-18 Jandarmayı öldürdük. Ben de saldıranların arasındaydım. 

-Başbakan İnönü oldu. Tunceli ve Pülümür öğretmen okullarını üç ayda askeri kışla olarak yaptırdı. Askeri yığdı. 

-Verdik askerlere karşı mavzer kurşununu. Verdi onlar bize karşı kurşunu. Bu gördüğün kıraç tepeler o zamanlar kocaman kocaman 
ağaçlarla dolu ormandı. 

-Doldurdular, bizi Munzır Irmağındaki Leş Deresine. Bir kilometre uzunluğunda etrafı yalçın kayalarla çevrili bir doğal hapishane, yılan 
bile tırmanamaz duvarlarına. 

-İstiklal Mahkemeleri en çok on dakika sürüyordu. Munzır Irmağı kırmızı aktı. 

-Feyzi Çakmak geldi. Mahkemeler durdu. Bizi Türkiye'nin heryerine on yıl için sürgüne gönderdiler. On yıldan önce dönemeyecektik buralara. 

-Bana devlet Adanada kırk dönüm arazi verdi. On yılı iple çektim. On yıl biter bitmez, devletin bana bedava verdiği araziyi ucuz gine 
satıverdim oradaki ağaya. 

-Geldim buraya, satıp, yakıp bitirdik ormanı. Şimdi vekilin evini bekliyorum, ayılara karşı. 

-Beyim, bizim Mezralara çocuklar gelmiş, 'devlet kuracağız' diyorlarmış, kurabilirler mi ki? 

Düşünmeden yanıtlıyorum. 

-Ne demiştiniz? Munzır Irmağı kızıl aktı. Şimdide KIPKIZIL AKAR! Bakışı, merakı canımı sıkmıştı. 

Dolunaya baktım, çıplak dağlara baktım, Pertek Jandarma Karakolunda ve isyan bastırılmasında şehit olan ağbeylerimi düşündüm. 
Yaratan a danıştım. 
-Siz rahat uyuyun, ağaçlandıracağım baştan başa bu Yurt köşesini diye söz verdim, genç yaşta toprak ananın kucağında uykuya dalan 
ağabeylerime. 
20 yaşındaki genç delikanlı, 30 metre genişliğinde ırmağı, pantolonu dizlerine kadar sıvayıp geçerken, ırmağın ortasında ansızın durdu, sordu? 

-Bu adam benim babam olabilir mi? 

-Dedikodu yapıyorlarmış, bu adam benim babam değilmiş, beni 70 yaşında kazanmış oluyor. -Diyorlarmış ki, 70 yaşında adamın çocuğu olmazmış. 
-Benim babam falan adammış? 

-Karşıya geçelim, yolda konuşuruz, diyorum, kesin bir yanıt vermekten kaçınıyorum. 

Dereova Jandarma komutanı Mustafa astsubay, üç genç eşkiyayı sabahleyin yakalayıvermiş. 

Genç dostum, bana haberi getiriyor: 

-Karar almışlar, seni öldüreceklermiş. 
Onunla vedalaşıyorum. 

-Baban kim? Hiç bir anlamı yok. Sen bir hain değilsin. Bir Türksün. Hoşça kal, diyerek ayrılıyoruz. 

Saygılarımla, 
İsmet Aydemir 

 17 Kasım, 20:51,


https://groups.google.com/forum/#!topic/dunyaturkbirligi/4zPXtFyy9tE



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder