10 Kasım 2017 Cuma

DOĞU AKDENİZ'DE ENERJİ KEŞİFLERİ VE TÜRKİYE BÖLÜM 2

DOĞU AKDENİZ'DE ENERJİ KEŞİFLERİ VE TÜRKİYE BÖLÜM 2



  Uzak Doğu ile Avrupa arasında gelişen ticarete paralel olarak Doğu Akdeniz’in ticari önemi günümüzde de artarak devam etmektedir. Akdeniz’de yılda ortalama 220.000 gemi seyir halinde bulunmaktadır. Bu rakam dünya toplam deniz trafiğinin 1/3’üne eşittir. 


Doğu Akdeniz, Orta Doğu ve Hazar havzaları gibi enerji merkezlerine olan yakınlığı ile hem bu bölgeleri, hem de bu bölgelerden tüketici pazarlara uzanan 

boru hatlarını kontrol edebilen stratejik bir pozisyondadır. 13 Temmuz 2006’da BTC boru hattının devreye girmesi, bölgedeki enerji trafiğini daha da 
hareketlendirmiş ve İskenderun Körfezi’ni bu hareketliliğin önemli merkezlerinden biri haline getirmiştir. Son dönemde keşfedilen enerji yataklarının büyüklüğü ve bu yatakların bölgeye kazandıracağı ticari hareketlilik de göz önünde bulundurulursa, Doğu Akdeniz’in enerji, ekonomi ve güvenlik bakımından ihtiva ettiği önem daha açık bir şekilde kavranacaktır. 

Bu çalışmanın da konusu olan Doğu Akdeniz’de keşfedilen enerji yatakları ve bu yatakların neden olduğu sorunları detaylı bir şekilde incelemeye geçmeden 

önce bölgenin güvenlik açısından teşkil ettiği önemi vurgulamakta fayda vardır. Arap Baharı münasebetiyle Doğu Akdeniz’e kıyısı olan devletlerde yaşanan 
gelişmelerin bölgedeki barış, istikrar ve huzuru ne denli olumsuz etkilediği açıktır. Keşfedilen enerji yataklarının daha büyük sorunlar doğurmaması 
için gerekli adımların ivedilikle atılması gerekmektedir. Doğu Akdeniz’de hem bölge güvenliğinin sağlanmasındaki en stratejik nokta hem de en önemli 
sorun Kıbrıs Adası’dır. Ada bütün Doğu Akdeniz havzasıyla Orta Doğu’yu kontrol edebilecek konumdadır. Birçok uzmanın üzerinde ittifak ettiği üzere 
Kıbrıs’ın stratejik değerini artıran en önemli unsur Adanın başlıca deniz ve hava ticaret yolları üzerinde bulunmasıdır. Kıbrıs coğrafi konumu itibarıyla; 
Türkiye, İsrail, Mısır, Lübnan, Suriye, Filistin, Ürdün ve Irak gibi havzanın önemli ülkelerini ve Süveyş Kanalı’nı doğrudan kontrol altında bulundurabilecek 
bir mesafededir.9 Bu nedenle bölgede ticari faaliyeti bulunan veya Orta Doğu’daki enerji merkezleri üzerinde etkin olmak isteyen devletler için Kıbrıs 
adeta bir anahtar hükmündedir. 

Nitekim İngiltere, 1960’ta Kıbrıs Adası’ndaki egemenlik haklarını Kıbrıs Türk ve Yunan halklarına bırakırken buradaki mevcudiyetini bütünüyle terk 

etmemiş ve Adada bulunan iki üssünü muhafaza etmiştir. Bilindiği gibi İngiltere 1991 yılındaki Körfez Savaşı Krizi sırasında bu üsleri kullanacaktır. 
Rusya, Suriye krizi nedeniyle yararlanamadığı Suriye’deki Tartus limanı yerine GKRY’nden Andreas Papandreu Hava Üssünü kullanmak için izin istemiştir.10 
Fransa Mart 2007’de GKRY ile bir askeri işbirliği anlaşması imzalamıştır. Söz konusu, anlaşma Güney Kıbrıs Baf’ta bulunan Andreas Papandreu hava üssünün 
kullanımını da kapsamaktadır. 

<  Avrupa’nın ihtiyaç duyduğu enerjinin yaklaşık yüzde 70’i Akdeniz üzerinden taşınmaktadır. Cebelitarık ve Türk Boğazları ile Süveyş Kanalı enerjinin son tüketim pazarlarına ulaştırılmasında kilit rol oynamaktadır. >


İsrail Almanya’dan tedarik ettiği Dolphin tarzı denizaltılarla Akdeniz’deki operasyon kabiliyetini artırarak askeri gücünü tahkim etmektedir. ABD’nin Girit, Türkiye ve İtalya’da üsleri olduğu halde 1982’den beri Doğu Akdeniz’de uçak ve savaş gemilerini sürekli olarak bulundurmaktadır. NATO bilhassa kitle imha silahları ve büyük yıkımlara neden olabilecek benzeri silah ve mühimmatın yayılmasını önlemek maksadıyla bölgede ‘Etkin Çaba Harekâtı’nı (Operation Active Endeavor- OAE) sürdürmektedir. Türk Silahlı Kuvvetleri de Nisan 2006 yılından bu yana Doğu Akdeniz’de enerji nakil hatlarının güvenliğinin temin edilmesine katkıda bulunmak üzere ‘Akdeniz Kalkanı Harekâtı’nı icra etmektedir.11 Türkiye, bu harekât kapsamında elde ettiği bilgileri NATO makamları, NATO’nun bölgede organize ettiği ‘Etkin Çaba Harekâtı’ ve Birleşmiş Milletler Lübnan Barış Gücü (UNIFIL) yetkilileri ile paylaşarak bölge güvenliğini sağlamaya yönelik uluslararası çabalara da gerekli yardımı sunmaktadır. 12 

Ekonomi ve güvenlik açısından son derece stratejik noktada bulunan Doğu Akdeniz’in en önemli ülkelerinden biri Türkiye’dir. İtalya dışarıda bırakılacak 

olursa Türkiye, uzak arayla bölgenin en büyük ekonomisidir ve Türk Boğazları ile Akdeniz’deki ticari ve askeri trafiği doğrudan etkileyebilecek jeostratejik 
bir özelliğe sahiptir. Doğu Akdeniz’deki en uzun kıyı şeridi Türkiye’ye aittir ve hepsinden önemlisi Türkiye garantör devlet sıfatıyla Kıbrıs Adası üzerinde 
söz sahibidir. Hızla artan ihracat sektörüne paralel olarak Türkiye’nin liman kapasitesi ve deniz trafiği de her geçen gün artmaktadır. Bu trafiğin yüzde 
30’dan fazlası Doğu Akdeniz’deki limanlar üzerinden gerçekleştirilmektedir. Günümüzde dünya toplam ticaretinin yüzde 90’ından fazlasının deniz yolu ile 
yapıldığı göz önünde bulundurulursa Doğu Akdeniz havzasından geçen deniz ticaret yolları ve bu yolların güvenliğinin Türkiye ile bölge ülkeleri için ifade 
ettiği önem daha iyi anlaşılacaktır.13 

Doğu Akdeniz’deki Enerji Keşifleri 


Son yıllarda keşfedilen enerji yatakları Doğu Akdeniz’i enerji naklinde stratejik bir kavşak olmaktan öteye taşımıştır. Varlığı tahmin edilen enerji 

kaynaklarının büyüklüğü göz önünde bulundurulduğunda yakın zamanda bölgenin bir enerji merkezi haline gelmesi beklenmektedir. 

Nitekim ilgili devletlerin yetkili kuruluşları ve sondaj çalışmalarına katılan petrol ve doğal gaz şirketlerinin tahminleri birlikte değerlendirildiğinde, Doğu Akdeniz’de toplam değeri trilyon dolarlara ulaşan bir enerji varlığından söz etmek mümkün görünmektedir. 


Bu konuda güvenilecek en temel kaynaklardan birisi olarak kabul edilen ABD Jeolojik Araştırmalar Merkezi’nin 2010 yılında yayımladığı raporlar dikkate 

alındığında; Kıbrıs Adası ile İsrail arasında kalan ve Leviathan olarak adlandırılan bölge,14 Mısır ile Kıbrıs Adası arasında kalan ve Nil olarak adlandırılan 
bölge,15 Girit Adası’nın Güneydoğusunda kalan ve Heredot olarak adlandırılan bölge ile Kıbrıs Adası etrafındaki toplam enerji rezervi (petrol, doğal gaz ve 
sıvı doğal gaz) yaklaşık olarak 30 milyar varil petrole eşdeğer bir rakama ulaşmaktadır. Bu rakamın piyasa değeri yaklaşık 1,5 trilyon dolar olarak hesap 
edilmektedir. Ancak varlığı tahmin edilen ile ispatlanan değerler arasında ciddi bir farkın bulunduğu gözden kaçırılmamalıdır. Doğu Akdeniz’de birçok 
farklı noktada sondaj çalışmaları devam etmektedir. Gelişen teknolojik imkânlara bağlı olarak Doğu Akdeniz’deki toplam enerji rezerv oranlarında 
değişikliklerin yaşanması muhtemeldir. 

Aslında bölgede enerji arama çalışmaları çok erken bir dönemde başlamıştır. İsrail 1960 yılından bu yana Akdeniz’de petrol ve doğal gaz arama çalışmalarına 

devam etmektedir.16 İtalyan enerji şirketi ENI 1961 yılında Mısır açıklarındaki Belayim sahasında petrol bulduğunu açıklamıştır. Aynı şirket 
1967’de yine Mısır’a ait olan Abu Madi sahasında doğal gaz yatakları olduğunu duyurmuştur. Mısır 1960’lı yıllardan beri Doğu Akdeniz açıklarında yoğun 
enerji çalışmaları yapan ülkelerden biridir. Başta doğal gaz olmak üzere enerji ihraç eden ülkelerden biri olan Mısır, 2013 yılı itibarıyla günlük enerji 
üretiminin yüzde 80’e yakın bir kısmını Akdeniz’deki enerji yataklarından elde etmektedir.17 




 < Kıbrıs Adası etrafındaki toplam enerji rezervi yaklaşık olarak 30 milyar varil petrole eşdeğer bir rakama ulaşmaktadır. Bu rakamın piyasa değeri yaklaşık 1,5 trilyon dolar olarak hesap edilmektedir. >


Zamanla devlet teşebbüsleri yanında özel müteşebbislerin de açık denizlerde enerji arama çalışmalarına başlaması ve bu alana yatırım yapması, teknolojik 

imkânların gelişimini hızlandırmıştır. Günümüzde gelişen teknolojik imkânlar sayesinde derin ve ultra-derin sahalarda sondaj çalışması yapmak 
mümkün hale gelmiştir. İsrail gelişen bu teknolojik imkânları kullanarak 1999 yılında kıyılarına yakın Noa sahasında ve 2000 yılında Mari-B olarak adlandırılan 
alanda küçük miktarlarda hidrokarbon yatağı keşfetmiştir.18 

Ancak Doğu Akdeniz’de geniş miktarda enerji yatakları olabileceğine dair asıl işaret yine Mısır’dan gelmiştir. Mısır açıklarındaki Nil deltasında sondaj çalışmaları yürüten Shell şirketi, 2004 yılı Şubat ayında Nil deltasının Kuzeydoğusundaki NEMED (North East Mediterranean) sahasında geniş miktarda hidrokarbon yatakları tespit ettiğini açıklamıştır.19 Bugün NEMED sahasında toplam 42 milyar metreküp doğal gaz olduğu tahmin edilmektedir. 


Mısır’daki bu keşiften sonra Doğu Akdeniz bölgesinde enerji araştırma çalışmaları hız kazanmıştır. İsrail açıklarında sondaj çalışmalarını sürdüren Amerikan 

Noble Enerji ve İsrail’in Anver, Isramco, Delek Drilling ve Dor şirketleri 2009 yılının hemen başında Tamar-1 olarak adlandırılan sahada önemli miktarda doğal gaz yatakları bulduklarını açıklamıştır. Bundan kısa bir süre sonra Mart 2009’da İsrail, Dalit-1 sahasında doğal gaz bulduğunu açıklamıştır. 

Delek Drilling şirketinin tahminlerine göre Tamar-1 ve Dalit-1 sahalarında bulunan toplam doğal gaz miktarı 255 milyar metreküptür. Delek yetkililerine 

göre bu iki sahadaki doğal gaz miktarı İsrail’in 20 yıllık enerji ihtiyacını karşılayabilecek büyüklüktedir.20 

Mısır ve İsrail açıklarındaki arama sahalarında arka arkaya tespit edilen enerji yatakları büyük petrol şirketleri ve küresel güçlerin dikkatini çekmiştir. Doğu 

Akdeniz’de sismik araştırmalar yoğunlaşmış ve bölgenin potansiyel enerji rezervi tespit edilmeye çalışılmıştır. Bu çerçevede 2010 yılında Amerikan Jeolojik 
Araştırmalar Merkezi, Doğu Akdeniz’de enerji açısından en mümbit alanlar olarak kabul edilen Kıbrıs ve İsrail arasında kalan Leviathan Havzası ve Kıbrıs ile Mısır arasında uzanan Nil Deltası’ndaki potansiyel enerji miktarı konusunda iki rapor yayımlamıştır. Bu raporlara göre; Nil Deltası’nda 1.763 milyar varil elde edilebilir petrol, 223.242 trilyon ayak küp doğal gaz ve 5.974 milyar varil sıvı gaz olduğu ifade edilmiştir.21 

Leviathan bölgesinde ise potansiyel olarak 1.689 milyar varil petrol ve 122.378 trilyon ayak küp doğal gaz bulunduğu belirtilmiştir.22 


< Leviathan, Nil, Heredotve Kıbrıs Adası etrafındaki toplam enerji rezervi yaklaşık olarak 30 milyar varil petrole eşdeğer bir rakama ulaşmaktadır. 

Bu rakamın piyasa değeri yaklaşık 1,5 trilyon dolar olarak hesap edilmektedir. >

Nitekim Tamar-1 ve Dalit-1 sahalarındaki keşiflerden sonra sondaj çalışmalarını daha geniş alanlarda sürdüren İsrail, Ekim 2010’da Leviathan bölgesinde 

toplam kapasitesi 17 trilyon ayak küp olan yeni bir doğal gaz sahasının varlığını tespit etmiştir. Tanin, Shimshon ve Dolphin gibi sahalarda bulunan daha küçük miktarlardaki hidrokarbon yatakları da ilave edilince yakın gelecekte İsrail’in en azından kendi enerjisini üretebilen bir ülke haline geleceği söylenebilir. Ancak Doğu Akdeniz’de potansiyel olarak varlığı tespit edilen enerji rezervi ile varlığı ispatlanan enerji rezervi arasında ciddi bir uçurum mevcuttur. Örneğin yukarıda aktarılan keşiflere rağmen İsrail Enerji Bakanlığı’nın verilerine göre İsrail’in kanıtlanmış doğal gaz rezervi sadece 300 milyar metreküptür.23 Bu rakamın ne kadar mütevazı bir rakam olduğu Rusya (44.9 trilyon metreküp), İran (29.6 trilyon metreküp) ve Katar (25.4 trilyon metreküp) gibi ülkelerin kanıtlanmış doğal gaz rezervi ile karşılaştırıldığında açıkça görülmektedir. 



Harita-1 : Doğu Akdeniz’de keşfedilen doğal gaz yatakları. 


Lübnan da 1970-75 döneminde karada petrol arama girişiminde bulunmuştur. Ancak yapılan çalışmalar sonucunda petrol çıkarma maliyetinin petrolden 

elde edilecek gelirden fazla olması nedeniyle aramalara son vermiştir. 

Daha sonra ülkede yıllarca süren iç savaş ve karmaşık iç dengeler yüzünden Lübnan enerji arama çalışmalarına yatırım yapacak fırsat bulamamıştır.24 Doğu Akdeniz havzasında, özellikle Mısır ve İsrail tarafından tespit edilen enerji kaynakları bölgenin diğer ülkelerini olduğu gibi Lübnan’ı da teşvik etmiştir. Bunun üzerine Lübnan, kendi Münhasır Ekonomik Bölge’sinde (MEB) iki ve üç boyutlu sismik araştırmalar yapmıştır. Oslo Barış Araştırmaları Enstitüsü’nce 

(PRIO) hazırlanan bir raporda ifade edildiği üzere Lübnan’a ait MEB’de yaklaşık 708 milyar metreküp doğal gaz bulunduğu tahmin edilmektedir.25 
Lübnan potansiyel olarak varlığı saptanan gazın çıkarılıp işlenebilmesi için Ocak 2012’de bir petrol yasası hazırlamıştır. Ayrıca, Lübnan konuyu yakından 
takip etmek üzere bir petrol idaresi kurmayı da hedeflemektedir. 

3 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder