5 Aralık 2017 Salı

ORTADOĞU’DA ABD POLİTİKALARI VE BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ BÖLÜM 7

ORTADOĞU’DA ABD POLİTİKALARI VE BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ BÖLÜM 7


 3.3. BOP’ un çıkış noktası ve tarihi süreci: 

 ABD 20.yüzyılın ikinci yarasından itibaren dünya siyaset sahnesinde baş aktör olarak rol almaktadır. ABD’nin bölgede etkin bir rol üstlenme çabalarının başlaması ve bölgede dengelerin değişmesi 1945 sonrasına denk gelmekte dir.176 İkinci Dünya Savaşı’ndan galip çıkan ABD, savaşın yaralarını da sararak ekonomik ve siyasi alanlarda atılımlar yapmıştır. O yıllarda dahi ABD’nin Ortadoğu petrolleri üzerinde aktif rol oynama çabaları bulunmaktadır. 1945 yılında, ABD Suudi petrolleri üzerinde kontrol sağlayabilmek amacı ile ilk Anlaşmasını Başkan Roosevelt ve Suudi Kralı arasında imzalamıştır. İran petrollerinin kontrolünü sağlamak için ise kendilerine mani olan Musaddık yönetimini devirip kendi kontrolündeki Şah rejimini ihdas etmişlerdir. Şah yönetimindeki İran’da ABD, ülke petrollerinin büyük çoğunun yönetimini eline 
geçirmiştir. Sonraki 20 yıl içerisinde Orta Doğu petrollerinin %65’ini Amerikan şirketleri yönetir duruma gelmiştir.177 

 Soğuk Savaş yıllarının yaşandığı sonraki dönemlerde ABD zorunlu olarak bölgede faaliyetlerini azaltmak durumunda kalmıştır. Bu dönemde ABD ve SSCB olmak üzere iki kutuplu bir dünya olduğu için politikalar bu iki güç arasındaki soğuk savaşa göre belirlenmek durumunda kalmıştır. Bu ortamda ülkeler politikalarını askeri, ekonomik, ideolojik ve siyasal temellere dayanan güvenlik algılarına göre belirlemek zorunda kalmışlardır. Ülkeler savunmalarını artırmak için bu iki güçten birinin yanında yer almak durumunda kalmış ve NATO veya Varşova Paktı gruplarından birine dâhil olmuşlardır. BM gibi uluslararası barışı kurumak amacı ile kurulan örgütlerde bu dönemde pek etkili olamamışlardır.178 

 Büyük Ortadoğu Projesi Amerika’nın küresel terörizm nedeniyle duyduğu güvensizlik ve buna ilişkin aldığı önlemlerden kaynaklanmaktadır. ABD’nin 11 Eylül saldırılarının ardından elde ettiği meşru dayanak, uluslararası sisteme hâkim olma anlamında daha aktif politikalar izlemesine neden olmuştur. “Bu yeni strateji, dünyayı jeostratejik fayda maliyet analizlerine bağlı olarak bölen ve eskiden Amerikan yönetiminin stratejik çıkarları açısından önemli görevler üstlenen bazı devletlerin düşman ilan edilmesi şeklinde formüle edilmiştir.179 

 Kırmızı Çizgi isimli aylık derginin haberinde Amerika’nın küresel terörle mücadele politikası olarak biçimlendirdiği Büyük Ortadoğu Projesinin kökenlerinin 1978 yılında Princeton Üniversite’sinde düzenlenen bir konferansta atıldığı iddia edilmektedir. Ancak proje 11 Eylül saldırıları sonrasında kamuoyunda geniş yer bulmuştur. Bu proje ile Ortadoğu için yeni bir siyasal, ekonomik, toplumsal yaşam tarzını öngörmektedir. Büyük Ortadoğu Projesi adı verilen bu biçimlendirme, 11 Eylül saldırılarından sonra Amerika’nın uyguladığı ve uluslararası alanda meşrulaştırmaya çalıştığı bir dizi önlemi içermektedir. 11 Eylül saldırıları küresel terörizmin ulaştığı noktayı açık bir şekilde gözler önüne sermekteydi. ABD’nin bu döneme kadar olan terörizme karşı savunmacı politikasının ile yaramadığını göstermekteydi. ABD’nin bu olaydan sonra terörizm konusundaki tavrı da savunmadan saldırıya doğru geçiş şeklinde olmuştur. 11 Eylül öncesinde terörle mücadele bakımından izlenen strateji daha180 

 ABD 11 Eylül terör saldırısıyla, Afganistan ve Irak’a saldırı ve ele geçirme planı için çok gerçekçi bir gerekçe bulmuştur. 

“ABD stratejistlerinden Anthony Lake, George Washington üniversitesinde yaptığı bir konuşmada, Ortadoğu’nun işgal edilmesi için bir kısım gerekçeler ileri sürüyordu; 

1) Ortadoğu’da barışın düşmanları, 
2) Etnik ve dini şiddet şeklindeki eski tehditler, 
3) Haydut devletlerin saldırganlığı, 
4) Kitle imha silahlarının yayılması, 
5) Terörizm, 
6) Örgütlü suç. 2. Bush yönetimi söz konusu olan bu maddeleri gerekçe gösterip, Afganistan ve Irak’ı işgal ederek BOP’u fiilen uygulamaya koymuş oldu.”181 

 ABD yukarıda sıralanan gerekçelere uyan ortak düşmana karşı, etkili mücadele edebilmek için sivrisineklerle tek tek uğraşmaktansa bataklığı kurutmaya karar vermişti. 
Bu bataklık ise ABD’ye göre Moritanya’dan Endonezya’ya kadar uzanan coğrafyada bulunan 50 kadar Müslüman ülkelerdi. BOP bu coğrafyadaki Müslüman ülkeleri büyük oranda kapsamaktadır.182 

 RAND Cooperation isimli düşünce kuruluşu 88 sayfalık Sivil Demokratik İslam: Ortaklar, Kaynaklar ve Stratejiler başlıklı bir rapor hazırlayarak Bush yönetimine 
Müslüman ülkeleri nasıl kontrol edeceğini anlatıyordu. Raporda, Amerika’nın siyasal İslam’a karşı üç amacının olduğundan söz edilmektedir. Bunlar; İslam’ın 
radikalleşmesini ve yayılmasını önlemek, bunu yaparken Amerika’nın İslam’a karşı olmadığını kamuoyuna anlatmak, İslami ülkelere ekonomik, sosyal ve politik olarak yardım ederek onların gelişimine ve demokratikleşmesine katkı sağlamak. Raporda dünya Müslümanları köktendinciler, gelenekçiler, ılımlı İslam ve laikler olmak üzere dört gruba ayrılmıştı. Bu grupların insan hakları, demokrasi, özgürlükler, kadın hakları, Ceza hukuku, eğitim, dinde reform ve batı dünyası gibi konulara karşı bakış açıları incelenmiştir. Rapor özetle şunları söylemektedir; 

 “Köktendinciler: İslam’ın şiddetten kaçınmayan, yayılmacı ve saldırgan yorumunun temsilcileridirler. Demokratik değerleri ve Batı kültürünü reddederler. Batı’ya, özellikle ABD’ye, düşmanlık hisleri beslemektedirler. Katı İslam yasa ve ahlak değerlerini uygulayacak otoriter bir devlet yönetiminden yanadırlar. Geçici taktik düşünceler hariç, bu grubu desteklemek bir seçenek olamaz. 

Gelenekçiler: İslam dininin kurallarına sadakatle bağlı olmakla birlikte, saldırgan ve şiddet yanlısı değildirler. Köktendincilere kıyasla daha ılımlı görüş 
taşırlarsa da, çağdaş demokrasileri ve Batı değerlerini gönülden kucakladıkları söylenemez. Bu gurup da, demokratik İslam’ın örneği ve geçiş vasıtası olmak için uygun düşmez. Bu grupla ilişkilerde, barışçı bir görüntü vermek en iyisidir. 

Modernistler (Ilımlı İslam); 
İslam’ın günümüzdeki katı anlayış ve uygulamalarında kapsamlı değişiklik yapılması konusunda eylemli bir arayış içerisindedirler. 
Hz. Muhammed dönemindeki uygulamaları değişmez esas olarak kabul etmekle birlikte, o günlere ait sosyal ve tarihi koşulların bugün artık geçerli olmadığının da farkındadırlar. 
Temel değerleri; Bireysel vicdanın üstünlüğünün yanı sıra, eşitlik ve özgürlüğe dayalı toplum anlayışıdır. Bu değerler çağdaş demokratik esaslarla bağdaşmaktadır. İslam dünyasının, küreselleşmenin bir parçası olmasını da arzu ederler. 
Bu nedenlerle ılımlı İslam, demokratik İslam’ın örneği ve esas vasıtası olmak için en uygun olanıdır. 

Laikler: Batı demokrasileri tarzında “din ile devlet işlerinin ayrılmasından yana olup, din olgusunu kamusal alandan özel alana indirgemişlerdir. Politika ve değerler açısından Batı’ya en yakın olan gruptur. Bu olumlu özelliklerine karşılık, genellikle yarı demokratik görünümlü otoriter bir yapıyı esas alan laik guruplar, çoğunlukla solcu ve saldırgan milliyetçi ideolojileri benimsemişlerdir. 
Bu nedenle de ABD’yi dost olarak görmez; hatta içlerinde aşırı ölçülerde Amerikan düşmanlığı besleyenler bile vardır. 
Ayrıca İslamcı kitlelerce sözü dinlenebilir bir grup da değildirler. Bu nedenlerle laikleri sürekli müttefik olarak kabul etmek uygun olmaz.”183 

 Bu rapor Amerika’nın Ortadoğu ülkeleri üzerindeki amaçlarını ve BOP’un içeriğini açık bir şekilde ortaya koymaktadır. ABD proje ile doğu bloğu ülkelerini kendine hedef seçmiştir. Batı’da Ortadoğu coğrafyası, köktenci akımlar, terör örgütleri, kitle imha silahları, uyuşturucu, silah ve insan kaçakçılığı gibi özellikleri vurgulanarak ön plana çıkarılmakta ve buradaki rejimlerin demokratik olmadığına, insan haklarının ihlal edildiğine vurgu yapılmaktadır. Ancak bu sayılan sebeplerden dolayı müdahale edilen hiçbir ülkede, ne demokrasi tesis edilmiş, ne de insan haklarına saygılı bir anlayış oluşturulabilmiştir. Sonuç olarak insan hakları, özgürlük, demokrasi gibi ifadelerin, ABD’nin politikalarını perdelemek için kullandığı argümanlardan öteye gitmediği görülmektedir. 

3.4. BOP’ un Hedefleri: 

 Büyük Ortadoğu projesi geniş kapsamlı bir yeniden yapılandırma projesidir. Büyük Ortadoğu Projesi’nin amaçları Hüseyin Erdönmez’e göre; 

“1) Enerji kaynakları üzerinde denetimi sağlamak ve kendine yeni Pazar alanları yaratmak, 
2) İsrail in güvenliği sağlamak, 
3) Kendi küresel egemenliği kalıcılaştırmak ve yeni rakip ülkelerin doğmasını engellemek, 
4) Radikal İslam’ı saf dışı bırakıp yerine küresel sermayeyle uyumlu, Hıristiyan kültürüne olumlu bakan bir ılımlı İslam anlayışı getirmek, 
5) Ulus devleti yıkıp yerine küçük, parça devletlerin olmasını, yani özerk yapıyı getirmek amacındadır” şeklindedir.184 

 “BOP’ un asıl maksadı, bölgeyi uluslar arası kapitalizme açarak daha fazla sömürebilmek, açıklanan resmi maksadı ise, bölgede 
özgürlük, demokrasi ve refahı artırma gayretlerini desteklemektir.”185 

Taşkın Deniz ise BOP’ un hedeflerini “görünürdeki hedefler” ve “gerçek hedefler” olarak kategorize etmiştir. Görünürdeki hedefler; 

“1) Ortadoğu’ya serbest piyasa ekonomisini getirerek, bölge ekonomisinin uluslararası ekonomi ile entegrasyonunu sağlamak. 
 2) Enerji kaynakları güvenliğinin sağlanmasına bağlı olarak, güvenlik için duyulan askeri güce ihtiyacın azalması, askeri harcamaların 
düşmesi ve böylece elde edilecek gelirlerin sosyo-kültürel gelişmeye yönelik alanlarda kullanılmasını sağlamak. 
 3) Yöneticilerin sınırlı süre ve yetkiler ile iktidarda kalmasını sağlamak. 
 4) Devlet gelirlerinin ve bu gelirlere kaynaklık eden unsurların yöneticilerin değil de devletin ve halkın çıkarları için kullanılmasını sağlayarak, halkın refah 
    düzeyini artırmak. 
 5) Dine dayalı hukuk sistemlerini kaldırarak laik hukuk sistemi getirmek. 
 6) İnsan hakları ve hukuk üstünlüğünün kabul edilmesi ile kadın erkek eşitliğini sağlamak. 
 7) Serbest ve hür seçimlerin yapılabildiği demokrasi sistemini getirerek kalıcı kılmak. 
 8) Eğitim, okullaşma, bilgi teknolojilerinin kullanımı, basın medya özgürlüğü ve özellikle kız çocuklarının okullaşma oranını artırmak. 
 9) Kitle imha silahlarına, etnik çatışmalara, uyuşturucu yapım ve satımına, insan kaçakçılığına, ağır insan hakları ihlallerine engel olmak ve terörü kaynağında kurutmak. 
 10) Batı değerlerini, düşünce tarzını ve yaşayış şeklini bölge insanlarına getirmek. 
 11) Bu amaçların gerçekleşmesini sağlayarak Ortadoğu’ya istenen siyasi ve sosyo-ekonomik düzeni getirebilmektir.”186 

Gerçekleştirileceği ifade edilen tüm değişiklikler Ortadoğu ülkelerinin yararına gibi gösterilmekte ise de temel yaklaşım ABD çıkarlarının korunması ve ABD ulusunun refahını sağlayacak kaynakların kontrol altında bulundurulmasıdır.187 ABD ve müttefikleri, bu görünür hedefleriyle bazı noktalarda örtüşen ancak 
tamamen aynı olmayan, gerçek hedeflerle BOP’ u uygulamaya koymuşlardır. Taşkın Deniz BOP’ un gerçek hedeflerini şu şekilde ifade etmektedir; 

“Ortadoğu‘da enerji kaynaklarının denetimini sağlamayı, silah ticareti için yeni pazar alanları oluşturmayı, Suriye ve İran üzerinden Rusya ve Çin’e karşı bölgedeki nüfuzunu etkili kılmayı planlamaktadır. Yine İsrail’ in bölgedeki güvenliğini sağlamak ve büyük bölümü Müslüman olan coğrafyada ‘Ilımlı İslamiyet’i’ yaymak diğer asli amaçlardandır.”188 

 Bu hedefler içerisinde ön plana çıkan ve bekli de diğer amaçların bunun sağlanmasına bir araç olarak kullanıldığı ABD’nin bölgedeki zengin petrol ve diğer enerji kaynaklarını denetim altına alma isteğidir. ABD zengin petrol ve enerji kaynaklarını kontrol etmek ve elde etmek amacıyla Ortadoğu Bölgesi ile her zaman ilgilenir konumdadır. 1967 yılında ABD Savuma Bakanı Mc. Namara verdiği demeçte Ortadoğu’nun kendileri için çok stratejik bir öneme sahip olduğunu, bu bölgenin kendileri için siyasi, askeri ve iktisadi menfaatlerin odak noktası olduğunu ve Ortadoğu petrollerinin kendileri için hayati önem taşıdığını ifade etmiştir.189 

 BOP’ un yukarıda sayılan gerçek hedefleri dünya genelinde bilindiği ve bu şekilde olduğu kabul edildiği halde, proje uygulayıcıları demeçlerinde her zaman görünürdeki hedeflere vurgu yaparak, insanlar üzerinde bir algı çalışması yürütmektedirler. Yapılan bu algı çalışmasında ne kadar başarılı oldukları bilinmez ancak proje uygulayıcıları bu taktiklerinden hiçbir zaman vaz geçmemektedir. Örneğin ABD Başkanı George W.Bush böyle bir proje ile Ortadoğu’ya yönelmelerinin en önemli gerekçesini birçok Ortadoğu ülkesinde var olan yoksulluğun derinleşmesinde görmektedir. Ona göre; bu ülkelerde kadın hakları bulunmamaktadır. Kadınların okula gitmesi engellenmektedir. 

Bütün dünya ilerlemekteyken, Ortadoğu toplumları yerinde saymaktadır. 

Başkan Bush’a göre; Ortadoğu, özgürlüğün yeşermediği bir yer olarak kaldığı sürece, bölgede durgunluk sürecek ve şiddet, ihraç edilmek üzere her zaman var olacaktır.
190 BOP’ un mimarlarından kabul edilen ABD başkan yardımcılarından Dick Cheney yukarıda ifade ettiğimiz asıl hedeflere hiç değinmeden, BOP’un hedeflerini sıralamıştır. 
Cheney Büyük Ortadoğu Projesi’nin ana fikrinin, bütün bölgeye demokrasiyi yayarak bölgeyi geliştirmek ve barışı garantilemek olduğunu söylemektedir. 
Cheney’e göre bu kapsamda demokrasiyi sağlamak için sağlanması gereken öncelikler; hukuk ihlallerini önlemek, dinsel ve ulusal azınlıkların kendi yazgısını belirlemek, bütün bölgeyi zehirleyen yanlış ideolojileri bastırmak için eğitimdeki büyük ilerlemeyi sağlamaktır.191 
Daha önceleri ABD Başkanı Ulusal Güvenlik Danışmanı, Condoleezza Rice ise, bu konuda daha dürüst davranmış ve asıl hedefleri hakkında ipucu sadedinde projeyi dünya kamuoyuna, “Fas’tan Basra Körfezi’ne kadar 22 ülkenin siyasi ve ekonomik coğrafyasının değiştirilmesi” olarak tanıtmıştır.192 

Büyük Ortadoğu Projesi’nin resmi olarak ilan edilen ana amacı, özgür olmayan geri kalmış bölgelere demokrasi getirmek olarak açıklanmıştır. Demokrasi getirme veya demokratikleşme kavramının genel olarak zihinlerde yaptığı ilk çağrışım, demokrasi dışındaki bir rejimin farklı nedenlerle kendiliğinden veya zorlayıcı etkenler vasıtasıyla demokrasi rejimine dönüşmesi veya geçişi olmaktadır.193 Burada demokrasi getirmek diye açıklanan hedef asıl amacı perdelemek maksadıyla yapılmıştır. 

“1980’lerin başında CIA’ in başındaki Colby “Artık bunları örtülü değil açık açık yapacağız, adına da demokrasi diyeceğiz.” demiştir. Bu demokrasi projesi tüm dünyada, özellikle Ortadoğu’da devrededir. Nitekim ya tank, top, tüfekle işgal ediyor, ya da içerden bir grup aydını satın alarak, ülkelerde yönetimler, yetiştirilmiş özel insanlarla değiştiriyor. Son derece sistematik çalışıyorlar. Aynı şeyi Ukrayna’da denediler, şimdi de Kosova. Kosova günümüzde bir Amerikan üssüdür. Yüzde doksanı Müslüman olan Kosova’da Katolikleştirme çalışmaları sürdürülüyor. Kosova’da hiç bir Katolik yokken Priştina’nın ortasına kocaman bir kadetral oturtuluyor. Nitekim mesela, Batı Trakya’da pek çok cami yıkıma terk edilmişken, Akdamar Kilisesi onarılıyor ya da Urfa’nın göbeğine haç biçiminde 
bir park yapılıyor, ortasına da bir kilise konulabiliyor. Bunları hep kendi yönetime getirdikleri adamlar vasıtası ile yapıyorlar. Bizimki gibi çoğunluğu Müslüman olan ülkelerde de İslam’ı bozma teşebbüsleri yine demokrasi projesi çerçevesinde geliştirilmektedir.”194 

Bush ve Cheney her ne kadar resmi söylemlerinde demokrasi ve insan hakları gibi evrensel kavramları gündeme getirseler de Büyük Ortadoğu Projesinin hedefleri yukarıda belirttiğimiz gibi, bunlardan çok farklıdır. Amerikan dış politikasının değişmez stratejisi olan petrol ve enerji kaynaklarını kontrol altına almak, bu hedeflerin başında gelir. Ortadoğu bölgesi ülkelerinin liberal ekonomiye geçmeleri ile kendi pazar şansını artırmakta BOP’ un hedefleri arasında sayılabilir. Bölge ülkelerinin demokrasiye geçmelerini, bu vesile ile her yıl 2 milyar dolar yardımda bulunduğu öne sürülen güvenliğini sağlamak, Irak Savaşı sonrası, dünya kamuoyunda yükselen Anti- Amerikancı söylemleri demokrasi söylemiyle bertaraf etmek, demokratik söylemleri sıklıkla kullanarak bölge ülkelerinin radikal İslamcı örgütlerle mücadele etmesini sağlamak, gibi hedefler sayılabilir.195 

3.5. Arap ülkelerinin projeye bakışı: 

 BOP ’a göre Ortadoğu’da mevcut otoriter ve totaliter devlet yapıları ürettikleri istikrarsızlıkları küresel sisteme yansıtmaktadırlar. Batı dünyası soğuk savaş tan günümüze bu devlet yapılarını destekleyerek bölge halklarının küresel teröre varan nefretini kazanmıştır. Yapılması gereken bu devlet yapılarının yeniden yapılandırarak küresel sistemle bütünleştirilmeleridir. “Zbigniew Brzezinski “Avrasya’nın Balkanlaştırılması” diye adlandırdığı bir projede Avrasya kıtasının ABD tarafından kontrol edilmesinin dünya liderliğini sürdürmek için hayati önemde olduğunu söylemiştir.”196 Bu süreç Irak örneğinde olduğu gibi dışarıdan şiddet uygulanarak da denenebilir. Bu dönüşümü zorlaştıran direnç faktörlerinin başında demokrasiyle uzlaşması zor, batı karşıtlığının kimlik 
formu haline getiren İslam dini gelmektedir. Dolayısıyla İslam’ın “Ilımlı” hale getirilerek demokrasiyle uzlaştırılması ve batı karşıtlığından arındırılması 
hedeflenmektedir. Denenmiş bir model olarak Türkiye’yi örnek alan bu yaklaşım laik sistemle ilişkisi sorunlu olması muhtemel bir “Ilımlı İslam” modeli ortaya 
atmıştır. “Ilımlı İslam” fikri İslam dinin özünün şiddete, totalitarizme eğilimli olduğu düşüncesinden hareket etmektedir. Bu düşünce yanlış bir İslam tarihi 
yorumuna dayanmaktadır. İslam’da devlet toplum ilişkilerinin tarihini saltanat doktrini üzerinden okuyan çoğulculuğu vazeden kelam ve inanç geleneği 
modeline dâhil etmeyen bu projenin gerçekleşmesi güç görünmektedir.197 

 ABD’nin, BOP’ ta başarılı olmak için neler yapması gerektiğini eski Ulusal Güvenlik Danışmanı Zbigniew Brzezinski, New York Times gazetesine yazdığı 
makalede Amerika’nın Projeyi anlatırken yaptığı hatalıları şu şekilde ifade etmektedir. 

“Bush yönetimi, uzun vadede Ortadoğu'yu demokratikleştirme kararlılığı bakımından övgüyü hak ediyor. Fakat en iyi fikirler bile, beceriksiz uygulamaların kurbanı olabilir. Daha da kötüsü, bu fikirler geri tepebilir. Özellikle de insanlar işin içinde gizli niyetler olduğundan kuşkulanmaya başlarsa. Plan taslağının geçen ay Londra merkezli Arap gazetesi El Hayat'ta yayımlanmasının 
ardından, Arap liderleri sert (ve huzursuz) biçimde tepki gösterdi; Amerika'nın bu yöndeki çabalarını, değişim dayatması olarak eleştirdiler. Eski Mısır Devlet Başkanı Hüsnü mübarek planı Hayalci diye niteleyecek kadar ileri gitti. Eğer samimi bir biçimde kabul edilmez ve anayasallığın gelenekleriyle desteklenmezse, demokrasi, aşırılıkçılığa ve otoriter eğilimlere meşruiyet kazandıracak bir halkoyu biçiminde yozlaşabilir. Soruna eşlik eden bir başka mesele de, demokrasi üzerinde böyle aniden yoğunlaşılmasının, İsrail ve 
Filistin arasında kalıcı bir barış anlaşmasına yönelik herhangi ciddi Amerikan çabasını erteleme niyetindeki Beyaz Saray yetkililerinin marifeti olduğu şüphesi; üstelik bu şüphe, sadece Araplar arasında değil, ABD'nin destek görmeyi umduğu Avrupalılar arasında da mevcut. Söz konusu şüphecilik, Başkan Yardımcısı Dick Cheney'in geçenlerde İsviçre'nin Davos kentinde düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu'nda yaptığı açıklamalarla da güçlenmiş durumda. Cheney, demokrasinin yayılmasının, İkinci Dünya Savaşı sonrasında 'Batı 
Avrupa'da barış ve refahın önkoşulu olduğunu' söyledi. Ardından vurgulu bir biçimde ekledi: "Demokratik reform, uzun yıllardır devam eden Arap-İsrail çatışmasına barışçı bir çözüm bulunması bakımından da merkezi öneme sahip. Cheney'in, demokrasinin barışın önkoşulu olduğu yaklaşımı, birçokları tarafından İsrail- Filistin çatışmasını çözme çabalarının ertelenmesinin bahanesi 
olarak anlaşıldı. Dahası, Cheney'in yaklaşımı, demokrasinin ancak bir siyasi itibar atmosferinde serpilip gelişebileceği yönündeki tarihsel gerçeği de görmezden geliyordu. Filistinliler İsrail kontrolünde yaşadığı ve her gün aşağılandığı sürece, demokrasinin erdemlerine dair vaazları cazip bulmayacaktır. Aynısı, Amerikan işgali altındaki Irak için de geçerli.” 198 

 Aynı makalede Brzezinski atılması gereken adımları şu şekilde sıralamıştır. 

“Birincisi, program Arap ülkeleri tarafından hazırlanmalı; sadece onlara ne yapmaları gerektiğini söylemek yetmez. Mısırlılar ve Suudiler, dinsel ve kültürel geleneklerinin küçümsendiğini hissederlerse, demokrasiye kucak açmaz. Yanı sıra Avrupalılar işin içine tam anlamıyla katılmalı; planlanan işlerin tarifi ve neyi hedefleyeceği konusunda bölge ülkeleriyle kendi diyaloglarını sürdürmeli. G-8 zirvesindeki muhtemel yaklaşım farklılıklarının üstesinden ancak bu şekilde gelinebilir. İkincisi, girişim, kendi kendini yönetmekten kaynaklı siyasi itibar olmaksızın demokrasiden söz edilemeyeceğini kabullenmeli. İkinci Dünya Savaşı'nın ardından Almanlar siyasi itibarlarını nispeten kısa bir süre içinde geri kazandılar ve bu itibar, Nazi sonrası dönemde demokratik kurumları 
canlandırmaları için onlara yardımcı oldu. Eğer Filistinlilere ve Iraklılara egemenlik tanıma çabalarıyla birleştirilebilirse, Arap demokrasisi programı çok daha başarılı olacak ve daha yaygın kabul görecek. Aksi durumda demokrasi, Arap dünyasındaki birçok çevre tarafından, süre giden yabancı egemenliğinin maskesi olarak algılanacak. Son olarak ABD Ortadoğu'daki bir barış anlaşmasının özünü tarif etmeli ve ardından anlaşmayı hayata geçirmek için enerjik bir biçimde çalışmalı. Böyle yapmak, demokrasi girişiminin ardındaki yapıcı niyetlere yönelik daha güçlü bir güven sağlayacak; yanı sıra Ortadoğu ülkelerine, demokratik Batı ile samimi birortaklık için paylaşılan bir zemin olduğunu gösterecek. 

Ortadoğu'nun dönüşümü, savaş sonrası Avrupa'nın yenilenmesinden daha karmaşık bir süreç olacak. Ne de olsa sosyal yenileme, tabiatı gereği, sosyal dönüşümden daha kolay. İslami geleneklere, dini inançlara ve kültürel alışkanlıklara, sabır ve saygıyla yaklaşmak gerekiyor. Ancak bunun ardından Ortadoğu'da demokrasinin vakti gelecek.” 

 Bu durumda Büyük Ortadoğu Projesi’nde yer alan ülkelerin önünde üç seçenek bulunmaktadır. Bu seçenekler; planı kabul etmek, planı kabul etmemek 
ve kendilerine uygun hale getirmek. BOP ile ilgili 2004 yılında ki G-8 zirvesine İran, Suriye, Suudi Arabistan, Ürdün, Lübnan ve Mısır projeye karşı olduklarını 
duyurarak protesto ettiler. Bölge gazetelerinde ve televizyonlarında altı ay boyunca yoğun şekilde BOP’ u eleştiren yazılar ve programlar yayımlanmıştır. 

Bu yazı ve programlarda, “Dışarıdan dayatılacak düzenle bölge haklılarının ifadesinin hiçe sayıldığı” belirtilmiştir. Davete hayır diyen ülke yönetimleri biliyorlardı ki bir süre sonra davet sahipleri tarafından tasfiyeleri söz konusu olacaktı.199 


BU BÖLÜ,M DİPNOTLARI;

176 Çelik ve Gürtuna, A.g.e, s.21 
177 Haluk Gerger, Ortadoğu’da Düş Ve Karabasan: Ortadoğu Nereye?, 
      http://forum.memurlar.net/konu/615441/, 19.03.2014 
178 Seval Gökbaş, “Çok Kutuplu Yeni Dünya Düzeninde ‘Güvenlik’ Algısı”. , 
      http://www.tasam.org/tr-TR/Icerik/1113/cok_kutuplu_yeni_dunya_duzeninde_%E2%80%98guvenlik_algisi, 30.07.2009, 19.03.2014 
179 Murat Yeşiltaş,. ABD’nin Uluslararası Terörizme Yaklaşımı, ABD’nin Haydut Devletleri, Ed. Kemal  İnat, Değişim Yayınları, İstanbul, (2004), s.21 
180 Şadiye Deniz, Ortadoğu’nun Yeniden İnşaasının Yapı Bozumu: Büyük Ortadoğu Projesi Üzerine Bir Analiz, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 
      (2012), Cilt:5, Sayı:20, s.176 
181 Mustafa Peköz, Küresel Güçlerin Ortadoğu Stratejisi, Kalkedon Yayınları, İstanbul, , (2007), s.51 
182 Günal, A.g.m, s.158 
183 Günal, A.g.m, s.158. Daha detaylı bilgi için bkz. 
      http://www.rand.org/pubs/monograph_reports/MR1716.html 
184 Hüseyin Erdönmez, “Avrupa Devletlerinin Orta Doğu Politikası İle ABD’nin Büyük Orta Doğu Projesi”, 
      Yüksek Lisans Tezi, Trakya Üniversitesi, Edirne, (2010), ss.63-64 
185 Cihangir Dumanlı, Ulusal Güvenlik Sorunlarımız, Bizim Kitaplar Yayınevi, İstanbul, (2007), s.68 
186 Taşkın Deniz, Mekânsal Paylaşım Açısından Büyük Ortadoğu Projesi ve Türkiye, Marmara Coğrafya Dergisi, Sayı:26, İstanbul, 2012, ss.157-158 
187 Nazmi Çelenk, Amerika’nın İslâm’ı, İlgi Yayınları, İstanbul, (2006), s.173 
188 Deniz, A.g.m, s.158 
189 Erol Bilbilik, NATO-İstanbul Zirvesi ve Geniş Ortadoğu Stratejisi, Otopsi Yay. İstanbul, (2004), s. 111- 112 
190 Hüseyin Bağcı- Bayram Sinkaya, “Büyük Ortadoğu Projesi ve Türkiye:AK Parti’nin Perspektifi”, 
http://www.akademikortadogu.com/belge/ortadogu1%20makale/huseyin_bagci_bayram_sinkaya.pdf, ss.21-22, 20.03.2014 
191 Evcioğlu, A.g.e, s.116 
192 Rice, sekiz yıl önce ‘22 ülkenin sınırı ve rejimi değişecek’ demişti! 
      http://haber.gazetevatan.com/rice-sekiz-yil-once-22-ulkenin-siniri-ve-rejimi-degisecekdemisti/361082/4/yazarlar, 23.02.2011, 26.02.2014 
193 Hüseyin Akdoğan-Yavuz Kahya-Nurullah Altun, Ortadoğu’daki Siyasal Gelişmeler ve Güvenlik, Polis Akademisi Yayınları, Ankara, (2012), ss.21-22 
194 Serpil Sedef, “Genişletilmiş Ortadoğu Projesine karşı uzman aydınların tutumu”, Yüksek Lisans Tezi, , Marmara Üniversitesi, İstanbul, (2009), s.136 
195 Şahin, A.g.e, s.99 
196 Eenesto Gomez Abascal, Ortadoğu’da İmparatorluğun Sonbaharı, (Çev.) Süleyman Altunoğlu-Barış Yıldırm, NoteBene Yayınları, Ankara, (2013), s.144 
197 Çetin Güney, Büyük Orta Doğu Çerçevesinde İslam ve Demokrasi, 
      http://dusuncetarihi.files.wordpress.com/2010/01/buyuk-orta-dogu-cercevesinde-islam-vedemokrasi.pdf, s.6, 22.03.2014 
198 Zbigniew Brzezinski,Büyük Ortadoğu’ya Dikkat, 
      http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=109124, 10.03.2004, 26.02.2014 
199 Bush G-8 zirvesine Erdoğan’ı neden davet etti, 
      http://eski.bianet.org/2004/05/28/35726.htm,    29.05.2004, 22.03.2014 

8 Cİ BÖLÜ,M İLE DEVAM EDECEKTİR


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder