El-Kaide etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
El-Kaide etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Ekim 2019 Perşembe

DÜNYA TERÖR ÖRGÜTLERİ VE EKONOMİK MALİYETİ, TERÖRİZM ve TERÖRİZM İLE MÜCADELE BÖLÜM 10

DÜNYA TERÖR ÖRGÜTLERİ VE EKONOMİK MALİYETİ,  TERÖRİZM ve TERÖRİZM İLE MÜCADELE  BÖLÜM 10


6.3. Uluslararası Terörizm İle Mücadele 

11 Eylül saldırıları, terörizmin şiddet ve etkisinin en fazla görüldüğü andır. Tarihte böyle bir terörist saldırının bu kadar heyecan verici, korkutucu ve hatta 
dehşet verici bir etkisi olmamıştır. Buna karşılık olarak güvenlik politikaları, politik ajandalarda ve toplumların belleklerinde en fazla bu dönemde yer edinmiştir. 
Terörizm tehdidine karşı güvenliğin sağlanması, güvenlik politikalarının ele alınması, bu çerçevede kamu politikalarının oluşturulması ve kurumsal hale 
dönüştürülmesi ve hatta dış politikaların şekillendirilmesi yine bu süreçte göze çarpan hususlardır 257. Terörün bu yeni karakteri, devletleri terörle mücadelede işbirliği yapma yoluna itmiştir. Çünkü terör tek bir devletin hatta tek bir kıta nın içerisine sığmayacak kadar geniş bir etki alanına sahip olmuştur. Teröristler küreselleşmenin sunduğu teknolojilerden en iyi şekilde yararlanarak örgütlenme, propaganda, eğitim, finans kaynaklarını yeniden karakterize etmiştir. Bu da terör örgütlerinin etki ve icra alanının tüm dünyaya yayıldığını göstermektedir. 

Bu sebeple küresel terörizmle ulusal kaynakları kullanarak mücadele etme seçeneği gözden düşmüş ve ülkelerin bir araya gelerek mücadele etme zorunluluğu ortaya çıkmıştır. Bu tip bir işbirliğini işler duruma getirebilmek için taraf ülkelerin; terör fenomenin tanımı, tehdit kapasitesinin üzerinde ulaşılabilecek maksimum fikir birliği ve aynı zamanda, sıfır tolerans anlayışını da içerisine alan terörizme karşı kullanılacak taktiklere karşı konsensüse varmış olmaları gerekmektedir 258. Terörle mücadelenin neyi amaçlaması gerektiği ve hangi stratejiler uygulanması gerektiği uluslararası hukuk kuralları ile belirlenerek, devletlerin ortaklaşa girişmek zorunda olduğu bu mücadelenin objektif sınırları belirlenmelidir. 

Dünyayı siyasal içerikli şiddetten arındırmak mümkün değilse bile, bu eğilimin marjinalize edilmesi mümkündür. İşbirliği çabaları ve terörle mücadele 
stratejilerinin bu yönde gelişmesi daha anlamlı olacaktır. Terörizmle mücadele hedefinin iyi saptanması ve fazla ütopik iddiaların yerine gerçek dünya ile daha 
uyumlu tavırlar benimsenmesi gerekmektedir. Terörle mücadelenin hedefi onu yok etmeye çalışmak ve radikal bir savaştan ziyade; onunla birlikte yaşamayı öğrenerek, onun etkinliğini kısıtlamak ve gereksiz hale getirmektir. Çünkü terörizmin başarısı yarattığı tepki ile ölçülmektedir 259. 

Terörle askeri güçlere dayanarak mücadele etme şeklinde kendini gösteren ve giderek diğer ülkeler tarafından da benimsenen mevcut İsrail ve ABD politikası, 
en fazla ve sadece sınırlı ve geçici bir başarı kazanabilir. İnandığı ideal uğruna kendini öldürmeyi göze almış bir eylemciyi, onu bu tip operasyonlarla öldürmekle tehdit ederek başarılı bir sonuca ulaşmayı imkansız kılmaktadır. İngilizlerin Kuzey İrlanda’ daki deneyimi, “zeki, kapsamlı bir siyasal müdahalenin, katı polis ve askeri yöntemlerin kendi başlarına durduramadığı teröre nasıl etkili bir şekilde son verdiğinin” en iyi çağdaş örneklerinden biridir 260. 

Uluslararası terörle mücadelenin asıl meşruiyet kaynağı devletlerce varılan konsensüs ve uluslararası hukuk kuralları olmalıdır. Uluslararası terörle mücadelede gücü temel alan yöntemler sadece gerekli olduğu hallerde gerekli olduğu kadar kullanılmalıdır. Terörle mücadelenin asıl hedefi, terörizm eylemlerinde bulunan insanları etkisiz hale getirmek değil, onların bu yolu kullanmaya iten sebepleri ortadan kaldırmak olmalıdır. Bu sebeple devletler öncelikle samimi bir şekilde dünya üzerinde bulunan eşitsizlikleri ve ayrımcılığı önlemeye çalışmalıdır. Unutulmamalıdır ki uygarlığın asıl ve en güçlü silahı hukuktur 261. Demokratik temel ilkeler her zaman terörizmle mücadelede medeniyetin en büyük silahı olacaktır. Uzun vadede istikrar ve barışın en sağlam temeli; insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğünü teşvik etmek ve bu değerlere etkin kılmakla atılabilecektir. 

Bu noktada uluslararası kuruluşların terörle mücadelede etkin bir şekilde varlığını göstermesi gerekmektedir. Norm tanzim eden başlıca kurum ve uluslararası hareketin yasal kaynağı olan BM’nin, kendi hizmetindeki önemli politik ve ekonomik araçlarla AB’nin, birçok üyesi ve ilgili alanlardaki uzmanlığı ile Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’nın (AGİT) uluslararası toplumun dikkatini terörizme çekmede önemli bir rolü vardır 262. Özellikle BM yayınladığı kararlar ve uluslararası eylemlerin meşruiyet kaynağı olması özelliği ile uluslararası terörizm ile mücadeleye çok önemli katkılar sağlayabilme kapasitesine sahiptir. 


DİPNOTLAR;


1 İhsan Bal, “ Terör Nedir? Neden Terörist Olunur?“, Terörizm: Terör, Terörizm ve Küresel Terörle Mücadelede Ulusal ve Bölgesel Deneyimler, 
   Derleyen: İhsan Bal, Ankara 2006, s.7 
2 Emre Öktem, Terörizm: İnsancıl Hukuk ve İnsan Hakları, İstanbul 2007, s. 452 
3 Doğuhan Sökücü, “Küreselleşen Terörizmin Uluslararası Siyasete Etkileri”,(İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Uluslararası İlişkiler 
Anabilim Dalı, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi ), İstanbul 2009, s. 8 
4 Emre Kongar, Küresel Terör ve Türkiye: Küreselleşme, Huntington, 11 Eylül, 11. Basım, İstanbul 2009, s. 73 
5 Emre Öktem, a.g.e., s. 12 
6 Emre Öktem, a.g.e., s. 13 
7 İhsan Bal, a.g.m ., s. 8 
8 Hasan Emre Şenocak, Avrupa Terör Örgütleri ve Ülke Uygulamaları, Ankara 2006, s. 11 
9 Sertaç Başaren, “Kavramsal Olarak Terörizm; Tarihi, ve Hukuki Boyutlarıyla” Küresel Terörizm ve Uluslararası İşbirliği Sempozyumu, Terörle Mücadele 
   Mükemmeliyet Merkezi, Ankara 2006, s.9 
10 Emre Öktem, a.g.e. , s. 56 
11 Ertan Beşe, Terörizm, Avrupa Birliği ve İnsan Hakları, Ankara 2002, s. 24 
12 İhsan Bal, a.g.m., s. 8 
13 Enver Bozkurt – Selim Kanat, Uluslararası Toplumun Paradoksu: Terörizm, İnsan Hakları, Güvenlik ve 11 Eylül Sonrası Meydana Gelen Değişikler, 
    Ankara 2007, s. 9 
14 Ertan Beşe, a.g.e., s.24 
15 Enver Bozkurt – Selim Kanat, a.g.e. , Ankara 2007, s. 32 
16 Fatma Taşdemir, Uluslararası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi, Ankara 2006, s. 35 
17 Emre Öktem, a.g.e., s. 258 
18 Enver Bozkurt – Selim Kanat, a.g.e.,s. 35 
19 Emre Öktem, a.g.e., s. 256 
20 Fatma Taşdemir, a.g.e., s.35 
21 Enver Bozkurt – Selim Kanat, a.g.e.,s. 37 
22 Emre Öktem, a.g.e., s. 19 
23 Mehmet Ali Bal, Savaş Stratejilerinde Terör, 2. Basım, İstanbul 2008, s. 80 
24 Enver Bozkurt – Selim Kanat, a.g.e.,s. 37-38 
25 Fatma Taşdemir, a.g.e., s.48 
26 Hasan Emre Şenocak, a.g.e., s. 11 
27 Nevzat Tarhan, Psikolojik Savaş: Gri Propaganda, 15. Basım, İstanbul 2011, s. 323 
28 Taner Tavas, “ Terörizm: Psikolojisi ve Hedefleri “, Terörizm İncelemeleri, Derleyen: Ümit Özdağ, Osman Metin Öztürk, Asam Yayınları, Ankara 2000, s. 25 
29 Fatma Taşdemir, a.g.e., s.46 
30 Hasan Emre Şenocak, a.g.e. , s. 10 
31 Fatma Taşdemir, a.g.e., s.44 
32 Emniyet Genel Müdürlüğü Terörle Mücadele Dairesi Başkanlığı, Terör, Terörizm 
    http://www.egm.gov.tr/temuh/terorizm6.htm (10.05.2011) 
33 Emniyet Genel Müdürlüğü Terörle Mücadele Dairesi Başkanlığı, Terör, Terörizm 
    http://www.egm.gov.tr/temuh/terorizm6.htm (10.05.2011) 
34 Hakan İpek, Avrupa Birliği’nin Terörizmle Mücadelesi,(Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Uluslar arası İlişkiler Anabilim Dalı, Basılmamış Yüksek 
    Lisans Tezi), Ankara 2006, s. 48-49 
35 Fatma Taşdemir, a.g.e., s.44 
36 İhsan Bal – Süleyman Özeren, Uzakdoğu’dan Yeni Kıtaya Terörle Mücadele, Ankara 2009, s. 1 
37 Zeynep Özlem Üskül, “Küreselleşme Süreci ve Birey Kavramı”, Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi Arşivi 14. Kitap, İstanbul Barosu, İstanbul 2005, s.40 
38 Emre Kongar, a.g.e. , s.22 
39 Zeynep Özlem Üskül, a.g.m.., s. 41 
40 Emre Kongar, a.g.e. , s.20 -28 
41 Nurullah Aydın, Küresel Terör ve Terörizm, İstanbul 2009, s. 164 
42 Emre Kongar, a.g.e. , s.29 -34 
43 Saadat Rüstemova, Küresel Terörizm, (Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Uluslar arası İlişkiler Anabilim Dalı, Basılmamış Doktara Tezi), 
    Ankara 2006, s. 15 
44 Emre Kongar, a.g.e. , s. 18 
45 Fatma Taşdemir, a.g.e., s. 9 
46 Hasan Emre Şenocak, a.g.e. s. 6 
47 Ertan Beşe, a.g.e., s. 29 
48 Enver Bozkurt – Selim Kanat, a.g.e.,s. 14 
49 Fatma Taşdemir, a.g.e., s. 11 
50 İhsan Bal, a.g.m. , s.9 
51 Fatma Taşdemir, a.g.e., s.10 
52 İhsan Bal, a.g.m. , s.9 
53 Emre Öktem, a.g.e., s. 25 
54 Fatma Taşdemir, a.g.e., s.11 
55 Emre Öktem, a.g.e. , s. 37 
56 İbrahim Kaya, Terörle Mücadele ve Uluslararası Hukuk, Ankara 2005, s. 17 
57 Hasan Emre Şenocak, a.g.e., s. 8 
58 Faruk Sönmezoğlu (Der.), Uluslararası İlişkiler Sözlüğü, 4. Basım, İstanbul 2005, s.679 
59 Necati Alkan, Söz Bitmeden: Terörle Mücadele Önleme Stratejileri, 3. Basım, Ankara 2009 , s. 98 
60 Hasan Emre Şenocak, a.g.e., s. 11 
61 Taner Tavas, a.g.m. , s. 25 
62 Emre Öktem, a.g.e. , s. 41 
63 Ceza hukukunu yalnızca kanuna dayayan “suçta ve cezada kanunilik ilkesi”, kişilerin, kanunun açıkça suç saymadığı fiilleri nedeniyle cezalandırılamamalarını 
ve kanunun açıkça suç saydığı fiilleri nedeniyle de ancak kanunda söz konusu fiile karşılık yazılı olan ceza ile cezalandırılabilmelerini ifade etmektedir.(M. Nedim 
Bekri, Suçta ve Cezada Kanunilik İlkesi ve İlkenin Uluslararası Belgeleri ile Uluslararası Ceza Hukuku Uygulamalarındaki Durumu, 
http://www.yayin.adalet.gov.tr/dergi/38.say%C4%B1/04%20%20DR%20M.%20NED%C4%B0M%20BEKR%C4%B0.pdf), (10.09.2011), s.58 
64 Kıyas yasağının gereği olarak; ceza kanunundaki suç tiplerinden hiçbirisine uymayan bir fiil başka bir suç tipine benzetilerek cezalandırılamaz. Bu yasak “Suçta 
     ve cezada kanunilik ” ilkesini tamamlayıcı niteliktedir. http://www.mulkiyeteftis.gov.tr (10.09.2011) 
65 Emre Öktem, a.g.e., s. 50 
66 İbrahim Kaya, a.g.e., s. 13 
67 İbrahim Kaya, a.g.e., s. 15 
68 Hasan Emre Şenocak, a.g.e. s. 17 
69 Emra Öktem, a.g.e., s. 49 
70 Ertan Beşe, a.g.e., s. 27 
71 12 Nisan 1 991 tarih ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu, 
     (http://www.mevzuat.adalet.gov.tr/html/809.html) (09.09.2011) 
72 Ertan Beşe, a.g.e., s. 28 
73 Emre Öktem, a.g.e.,s. 50 
74 İbrahim Kaya, a.g.e., s11 
75 İbrahim Kaya, a.g.e., s12 
76 Sözleşmeler için bakınız: Engin Akın, Terör ve Terörün Finansmanı Suçu: Anayasa Mahkemesi – 
     Yargıtay Kararları ve Uluslararası Hukuk Metinleri Çerçevesinde, Ankara 2009 
77 Ben Saul, “Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde Terörizmin Tanımı: 1985 2004”, (Çev: Seda Koç) Terör ve Düşman Ceza Hukuku, Proje Yöneticisi: 
     Kayıhan İçel, Editör: Yener Ünver, Ankara 2008, 
78 Engin Akın, Terör ve Terörün Finansmanı Suçu: Anayasa Mahkemesi – Yargıtay Kararları ve Uluslararası Hukuk Metinleri Çerçevesinde, Ankara 2009, s. 17 
79 Ben Saul, a.g.m. ,s. 77 
80 Ömer Yılmaz, “ İspanya Terörle Mücadele Tecrübesi: Medeniyetler İttifakı Olabilir mi?“, Terörizm: Terör, Terörizm ve Küresel Terörle Mücadelede Ulusal 
    ve Bölgesel Deneyimler, Derleyen: İhsan Bal, Ankara 2006, s. 153 
81 Emre Öktem, a.g.e., s. 28 
82 Fatma Taşdemir, a.g.e., s. 11
83 Fatma Taşdemir, a.g.e., s. 19
84 Hasan Emre Şenocak, a.g.e. , s. 59
85 Fatma Taşdemir, a.g.e., s. 15
86 Emre Öktem, a.g.e., s. 31
87 Emre Öktem, a.g.e., s. 29
88 Ertan Beşe, a.g.e., s. 29
89 Emre Öktem, a.g.e., s. 29
90 Fatma Taşdemir, a.g.e., s. 12
91 Emre Öktem, a.g.e., s. 33
92 Emre Öktem, a.g.e., s. 36
93 Ertan Beşe, a.g.e., s 23
94 Hasan Emre Şenocak, a.g.e., s. 21
95 Emre Öktem, a.g.e., s. 34
96 Fatma Taşdemir, a.g.e., s.10
97 Fatma Taşdemir, a.g.e., s.10
98 Enver Bozkurt – Selim Kanat, a.g.e., s. 14
99 Emre Öktem, a.g.e., s. 25
100 Gös. yer
101 Enver Bozkurt – Selim Kanat, a.g.e., s. 15 
102 İbrahim Kaya, a.g.e., s. 13 
103 Emre Öktem, a.g.e., s. 24 
104 Emre Öktem, a.g.e., s. 26 -31 
105 Gökhan Gökulu, Terör Eylemlerinin Medyaya Yansıması: 15 – 20 Kasım İstanbul Saldırıları Örneği (Polis Akademisi, Güvenlik Bilimleri Enstitüsü, Suç 
Araştırmaları Anabilim Dalı, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara 2005, s. 23 
106 Emre Öktem, a.g.e., s. 26 
107 Ertan Beşe, a.g.e., s. 61 
108 Ertan Beşe, a.g.e., s. 66 
109 Fatma Taşdemir, a.g.e., s. 12 40 
110 Emre Öktem, a.g.e., s. 36 
111 Emre Öktem, a.g.e., s. 33 
112 Ertan Beşe, a.g.e., s. 30 
113 Ertan Beşe, a.g.e., s. 17 
114 Hasan Emre Şenocak, a.g.e., s. 41 
115 İhsan Bal, a.g.m. , s. 12 
116 Taner Tavas,a.g.m., s. 25 
117 Saadat Rüstemova, a.g.t. , s. 26 
118 Ethem İlbiz, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararları Çerçevesinde Türkiye’nin Terörle Mücadelede İnsan Hakları Sorunu, (Polis Akademisi, Güvenlik Bilimleri Enstitüsü, Suç Araştırmaları Anabilim Dalı, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi) ,Ankara 2009, s. 13 
119 Murat Sever -Hüseyin Cinoğlu -Oğuzhan Başıbüyük, Terörün Sosyal Psikolojisi, Ankara 2010, s. 
120 Zafer Kılıç, Küreselleşme ile ivme Kazanan Uluslararası Terörizm ve Buna Karşı Alınan Tedbirler, (Süleyman Demirel Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı), Isparta 2007, s. 13 
121 Murat Sever -Hüseyin Cinoğlu -Oğuzhan Başıbüyük, a.g.e., s.3 
122 İhsan Bal, a.g.m. , s.14 
123 Zafer Kılıç, a.g.t. , s.9 
124 Murat Sever -Hüseyin Cinoğlu -Oğuzhan Başıbüyük, a.g.e., s.2 
125 Eric Hobsbawm, Küreselleşme, Demokrasi ve Terörizm, İstanbul 2008, s. xiii 
126 Nurullah Aydın, a.g.e. , s. 151 
127 Samuel P. Huntington, Medeniyetler Çatışması ve Dünya Düzeninin Yeniden Kurulması, 6. Basım İstanbul 2008, s. 267 
128 Ahmet Davutoğlu, Küresel Bunalım, 18. Basım İstanbul 2010, s. 51 
129 Samuel P. Huntington, a.g.e. , s. 268 
130 Ahmet Davutoğlu, a.g.e., s. 86 
131 Samuel P. Huntington, a.g.e. , s. 269 
132 Ahmet Davutoğlu, a.g.e., s. 72, 85 
133 Samuel P. Huntington, a.g.e. , s. 268 
134 Eric Hobsbawm, a.g.e., s xii -xiii 
135 Emre Kongar, a.g.e. , s. 33 -35 
136 Doğan Sökücü, a.g.t. , s.8-9 
137 Dinçer Hacıhafızoğlu, “ Terörist Grupların Örgütlenmesi ve Yönetimi”, Terörizm İncelemeleri, Derleyen: Ümit Özdağ, Osman Metin Öztürk, Asam Yayınları, Ankara 2000, s. 29 
138 Erol Özdemir, “Terörizmin Unsurları Ve Bazı Çözüm Önerileri”,
      (http://www.caginpolisi.com.tr/74/17.htm) (24.09.2011) 
139 Erdal Bayer, Terörist Örgütlerde Örgütsel Öğrenme, (Süleyman Demirel Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Uluslararası İlişkiler Anabilim 
      Dalı, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Isparta 2008, s. 24 
140 Dinçer Hacıhafızoğlu, a.g.m., s. 30 
141 Dinçer Hacıhafızoğlu, a.g.m., s. 31 
142 Engin Akın, a.g.e., s. 365 
143 Dinçer Hacıhafızoğlu, a.g.e., s. 35 
144 Erol Özdemir, “Terörizmin Unsurları Ve Bazı Çözüm Önerileri”,(http://www.caginpolisi.com.tr/74/17.htm) (24.09.2011) 
145 Nihat Ali Özcan, “ Bir Terör Örgütü Olarak PKK; İdeolojisi, Yöntemi, Yükselişi ve Çöküşü ”, Dünyada ve Türkiye’de Terör Konferansı: Ekonomik ve 
Sosyal Yapıya Etkileri, Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası, Ed. Ali Tarhan, Ankara 2002, s. 109 
146 İhsan Bal, a.g.m. ,s. 20 
147 Erdal Bayer, a.g.t. , s. 43 
148 Sedat Laçiner -Mehmet Özcan - İhsan Bal, Türkiyeli Avrupa: Türkiye’nin Üyeliğinin AB’ye Olası Etkileri, İstanbul 2004, s. 212 
149 İhsan Bal, a.g.m. ,s. 10 
150 Emre Öktem, a.g.e., s. 24 
151 Kasım Varol, “Terör ve Sağduyu”, 
      (http://www.caginpolisi.com.tr/v1/yazdir.php?art_id=1094) (26.09.2011) 
152 Erdal Bayer, a.g.t. , s. 43 
153 Hasan Emre Şenocak, a.g.e., s. 16 
154 Taner Tavas, a.g.m. , s. 21 
155 Hasan Emre Şenocak, a.g.e., s. 16 
156 Abdülkadir Baharçiçek, “Etnik Terör ve Etnik Terörle Mücadele Sorunu”, 
      (http://web.firat.edu.tr/sosyalbil/dergi/arsiv/cilt10/sayi1/011-028.pdf) (26.09.2011) 
157 Taner Tavas, a.g.m. , s. 17 
158 Erdal Bayer, a.g.t., s.46 
159 Taner Tavas, a.g.e. , s. 17 
160 İhsan Bal, a.g.e. ,s. 20 
161 Sedat Laçiner -Mehmet Özcan - İhsan Bal, a.g.e., s. 209 
162 İhsan Bal, a.g.e. ,s. 12 
163 Barry Davies, Terörizm: Ortadoğu’da Şiddet Dünya’da Terör, (Çev. Pınar Bulut), İstanbul 2006, s. 
164 Erdal Bayer, a.g.t. , s. 48 
165 Nevzat Tarhan, a.g.e., s. 324 
166 Taner Tavas, a.g.m. , s. 21 
167 Erdal Bayer, a.g.t. , s. 48 
168 Nevzat Tarhan, a.g.e. , s. 27 
169 Emre Öktem, a.g.e., s. 55 
170 Taner Tavas, a.g.m. , s. 21 
171 Nevzat Tarhan, a.g.e. , s. 83 
172 Nurullah Aydın, a.g.e. , s.47 
173 Sedat Laçiner -Mehmet Özcan - İhsan Bal, a.g.e., s. 224 
174 Nurullah Aydın, a.g.e. , s.47 
175 Sedat Laçiner -Mehmet Özcan - İhsan Bal, a.g.e., s. 224 
176 Taner Tavas, a.g.m. , s. 18 
177 Deniz Ülke Arıboğan, Terör, Korku Hali: Tarihin Sonundan, Barışın Sonuna, 3. Basım, İstanbul 2007, s. 32 
178 Emre Öktem, a.g.e., s. 55 
179 Necati Alkan, a.g.e , s. 101 
180 Sedat Laçiner -Mehmet Özcan - İhsan Bal, a.g.e., s. 223 
181 İhsan Bal, a.g.m. , s. 17 
182 Necati Alkan, a.g.e , s. 9 
183 Nevzat Tarhan, a.g.e. , s. 36 
184 Necati Alkan, a.g.e , s. 99 
185 İhsan Bal, a.g.m. , s. 19 
186 Nurullah Aydın, a.g.e. , s.49 
187 Nevzat Tarhan, a.g.e. , s. 23 
188 Nevzat Tarhan, a.g.e. , s. 322 
189 Taner Tavas, a.g.m. , s. 21 
190 Nevzat Tarhan, a.g.e. , s. 44 
191 Taner Tavas, a.g.m. , s. 19 
192 Taner Tavas, a.g.m. , s. 19 
193 İhsan Bal, a.g.m. , s. 17 
194 Sedat Laçiner -Mehmet Özcan - İhsan Bal, a.g.e., s. 223 
195 Necati Alkan, a.g.e , s. 101 
196 Necati Alkan, a.g.e , s. 100 
197 Taner Tavas, a.g.m. , s. 19 
198 Beyhan Gürbüz, Dini Motifli ve Uluslararası Bir Terör Örgütü Olarak El-Kaide , (Atılım Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Uluslar arası İlişkiler Anabilim Dalı, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara 2008, s. 122 
199 Sedat Laçiner -Mehmet Özcan - İhsan Bal, a.g.e., s. 218 
200 Beyhan Gürbüz, a.g.t., s. 145 
201 Sedat Laçiner -Mehmet Özcan - İhsan Bal, a.g.e., s. 218 
202 İhsan Bal, a.g.m. , s. 10 
203 Beyhan Gürbüz, a.g.t., s. 139 
204 İlyas Avcı, “El – Kaide Tehdidi ile Mücadele”, 
   (http://www.pa.edu.tr/objects/assets/content/file/dergiler/2009/Cilt%2011/PBD%2011%20(3)%202 009-Word+Pdf/PBD%20%20(3)%202009-Tamam%C4%B1.pdf#page=101)  (02.10.2011), s.101 
205 Fang Finjing, “Radikal Dini Terörizm Faaliyetleri ve Mücadele Yöntemleri”, Küresel Terörizm ve Uluslararası İşbirliği, Terörle Mücadele Mükemmeliyet Merkezi, Ankara 2006, s. 151 
206 İhsan Bal, a.g.m. , s. 19 
207 İhsan Bal, a.g.m. , s. 18 
208 Sedat Laçiner -Mehmet Özcan - İhsan Bal, a.g.e., s. 214 
209 Fang Finjing, a.g.m. , s. 157 
210 Abdulkadir Baharçiçek“Radikalleşmenin Önlenmesi ve Terörle Mücadele Üzerinde Demokratikleşmenin Rolü”, Terörün Sosyal Psikolojisi, Editörler: 
Murat Sever, Hüseyin Cinoğlu, Oğuzhan Başıbüyük, Ankara 2010, s.32 
211 Taner Tavas, a.g.m., s. 25 
212 Abdulkadir Baharçiçek, a.g.m. , s. 33 
213 İhsan Bal, a.g.m. , s.376 
214 İhsan Bal, a.g.m. , s.36 
215 İhsan Bal, Alacakaranlıkta Terörle Mücadele ve Komplo Teorileri, Ankara 2006, s. 8 
216 Deniz Ülke Arıboğan, “Terörizme Karşı Kurumlar Arası Koordinasyon ve İş Birliği İmkanları”, Küresel Terörizm ve Uluslararası İşbirliği Sempozyumu, 
Terörle Mücadele Mükemmeliyet Merkezi, Ankara 2006, s. 126 
217 İhsan Bal, a.g.e. , s.3 
218 İhsan Bal, a.g.e, s. 3 
219 İhsan Bal, a.g.m., s.377 
220 Taner Tavas, a.g.m., s. 25 
221 Mehmet Özcan -Serkan Yardımcı, “Avrupa Birliği ve Terörizmle Mücadele”, Terörizm: Terör, Terörizm ve Küresel Terörle Mücadelede Ulusal ve 
Bölgesel Deneyimler, Derleyen: İhsan Bal, USAK Yayınları, Ankara 2006, s. 242 
222 İhsan Bal, a.g.m., s.36 
223 Kimberley Thachuk, “Terörizme Destek Veren Kaynaklarla Mücadele”, Küresel Terörizm ve Uluslararası İşbirliği Sempozyumu, Terörle Mücadele 
Mükemmeliyet Merkezi, Ankara 2006, s. 57 
224 Murat Sever -Hüseyin Cinoğlu -Oğuzhan Başıbüyük, a.g.e., s.1 
225 Necati Alkan, a.g.e , s. 108 
226 Sedat Laçiner, “Toplumsal Sorunların Bir Belirtisi Olarak Terörizm”, 
      (http://www.usak.org.tr/makale.asp?id=97) (03.06.2011) 
227 Abdulkadir Baharçiçek, a.g.m. , s. 33 
228 Avrupa Konsayi Bakanlar Komitesi’nin İnsan Hakları ve Terörle Mücadele Hakkındaki İlkeleri, 
   (http://www.jp.coe.int/Upload/90_GuidelinesHumanRights_Terrorism_TUR.pdf)  (25.08.2011) 
229 Fatih Karaosmanoğlu, Tarihin Başlangıcı: Uluslararası ilişkiler & Haklar ve Güvenlik, Ankara 2008, s. 33 
230 İhsan Bal, a.g.e , s. 27 
231 Emre Öktem, a.g.e. ,s. 248 - 80 
232 Ertan Beşe, a.g.e. , s. 117 
233 Sedat Laçiner -Mehmet Özcan - İhsan Bal, a.g.e., s. 228 
234 Fatih Karaosmanoğlu, a.g.e. , s. 59 
235 Taner Tavas, a.g.e., s. 25 
236 Emre Öktem, a.g.e. , s. 247 
237 Sedat Laçiner -Mehmet Özcan - İhsan Bal, a.g.e., s. 245 
238 Emre Öktem, a.g.e. , s. 248 
239 Emre Öktem, a.g.e. , s. 259 
240 Sedat Laçiner, “Toplumsal Sorunların Bir Belirtisi Olarak Terörizm”, 
      (http://www.usak.org.tr/makale.asp?id=97) (03.06.2011) 
241 Sedat Laçiner, “Demokrasi İle Terör Çözülür mü?”, 
      (http://www.usak.org.tr/myazdir.asp?id=1045) 
242 Ertan Beşe, a.g.e. , s. 118 
243 Arman Khanat, 11 Eylül Saldırıları Sonrası ABD’nin Terörle Mücadele Politikası ve İnsan Hakları Açısından Değerlendirilmesi, (Polis Akademisi Başkanlığı, Güvenlik Bilimleri Enstitüsü, Uluslar arası Polislik Çalışmaları Anabilim Dalı), Ankara 2008, s. 12 
244 Fatma Taşdemir, a.g.e. , s. 60 
245 Ertan Beşe, a.g.e., s. 120 
246 Süleyman Özeren – Hüseyin Cinoğlu, “Terörizm ve Amerika Birleşik Devletleri: 11 Eylül Öncesi ve Sonrası Terörle Mücadele Politikalarının 
Değerlendirilmesi”, Terörizm: Terör, Terörizm ve Küresel Terörle Mücadelede Ulusal ve Bölgesel Deneyimler, Derleyen: İhsan Bal, USAK Yayınları, Ankara 2006, s. 162 
247 Ertan Beşe, a.g.e., s. 122 
248 Emre Öktem, a.g.e., s. 252 
249 Ertan Beşe, a.g.e., s. 124 
250 Ömer Yılmaz, “İspanya Terörle Mücadele Tecrübesi: Medeniyetler İttifakı Olabilir mi?, Terörizm: Terör, Terörizm ve Küresel Terörle Mücadelede Ulusal ve Bölgesel Deneyimler, Derleyen: İhsan Bal, USAK Yayınları, Ankara 2006, s. 126 
251 Ertan Beşe, a.g.e., s. 121 
252 İhsan Bal, a.g.m. , s.36 
253 Ertan Beşe, a.g.e., s. 121 
254 Ertan Beşe, a.g.e., s. 127 
255 Süleyman Özeren – Hüseyin Cinoğlu, a.g.m. , s. 179 
256 Ertan Beşe, a.g.e., s. 120 
257 Fatih Yamaç, “11 Eylül 2011 Sonrası Fransız Terörle Mücadele Politikası”, Terörizm: Terör, Terörizm ve Küresel Terörle Mücadelede Ulusal ve Bölgesel 
Deneyimler, Derleyen: İhsan Bal, USAK Yayınları, Ankara 2006, s. 80 
258 Süleyman Özeren – Hüseyin Cinoğlu, a.g.m. , s. 163 
259 Deniz Ülke Arıboğan, a.g.m., s. 126 
260 Shireen Mazarı, “Terörizmin Geleceği ve Ortak Nitelikleri”, Küresel Terörizm ve Uluslararası İşbirliği Sempozyumu, Terörle Mücadele Mükemmeliyet 
Merkezi, Ankara 2006, s.227 
261 Emre Öktem, a.g.e. ,s. 3 
262 John Colston, “NATO’nun Terörizm İle Mücadeledeki Rolü ve Uluslararası İşbirliği’nin Önemi”, Küresel Terörizm ve Uluslararası İşbirliği Sempozyumu, 
Terörle Mücadele Mükemmeliyet Merkezi, Ankara 2006, s. 235 

***

DÜNYA TERÖR ÖRGÜTLERİ VE EKONOMİK MALİYETİ, TERÖRİZM ve TERÖRİZM İLE MÜCADELE BÖLÜM 9

DÜNYA TERÖR ÖRGÜTLERİ VE EKONOMİK MALİYETİ,  TERÖRİZM ve TERÖRİZM İLE MÜCADELE  BÖLÜM 9



6. TERÖRLE MÜCADELE 

Terör tek nedene dayanan basit bir şiddet hareketi değildir. Terörizmi yaratan siyasal, sosyal, kültürel, tarihsel, psikolojik ve ekonomik nedenlerin varlığından söz etmek mümkündür 210. Terörle mücadele de, terörizmin doğasına uygun olarak tek yönlü değil, çok yönlü bir uygulamalar bütünü içermelidir. Başa çıkmaya çalıştığımız bir olgu ile mücadele etmenin ve buna dönük stratejiler geliştirmenin olmazsa olmaz unsuru, onu tanıyabilmekten geçmektedir. Bir terörist hareketi ayakta tutan unsurların, terörist ideoloji, örgütlenme, eylem ve bu doğrultuda geliştirdikleri stratejiler olduğu düşünülürse; bütün bu unsurlara yönelik, kapsamlı bir mücadele konsepti geliştirilmesi ve polisiye tedbirlerin ötesinde başka politikalarla desteklenmesinin önemi ve gereği açıktır 211. 

Aynı şekilde sadece ekonomik, sosyal veya siyasal çözümlerle de terörizmle mücadelede başarı sağlanamamaktadır 212. 

Terörle mücadelede güvenlik konseptini belirleyenlerin, terörizmin amaçlarını, araçlarını, yöntemlerini ve ideolojisini doğru saptamadan başarılı olabilmeleri mümkün değildir 213. Terörün önemli bir kısmı psikolojiktir. Bu sebeple terörle mücadele önlemeleri de bu psikolojik emelleri alt etmek üzerine kurulmalıdır. 
Silahlı propaganda taktikleri ile toplumun üzerinde korku hali oluşturmak ve bu psikolojiden yararlanarak hedeflerine ulaşmak isteyen teröristlerin bu sebeple 
stratejilerinin çok iyi analiz edilmesi gerekmektedir. Terörizmin asıl hedefi gerçekleştirdikleri eylemler değildir. Asıl hedef bu eylemeler sayesinde kazanılacak psikolojik üstünlük ve eylemlerine karşı toplumda oluşan tepkileri kendi menfaatleri doğrultusunda kullanmaktır. Bu sebeple terörizmle yapılacak mücadelenin temel unsurları bu stratejiyi hedef almalıdır. Yani terörle mücadele tüm işlevleri ile ele alınmalı, siyasal şiddetin bir ürünü olan terörizm sadece şiddet boyutuyla ele alınmamalıdır. Şiddetin içerdiği siyasal özellik de çok iyi bir şekilde tahlil edilmelidir 214. 

Devletler açısından terörle mücadelede en önemli konu; teröristlerin eylemleri nin terörizm propagandasının yakıtı olmasını engellemek ve inisiyatifi 
teröristlerin elinden almak olmalıdır 215. Bu özelliklerine bakıldığında; ‘Terörizm bir tiyatrodur’ ve amacı izleyicinin üzerinde yaratacağı duygusallıktır. Yapılırken 
durduramadığınız bir eylemi tepki aşamasında durdurmak ve arzu edilen tepkinin yaratılamayacağı mesajını vermek, tiyatronun boş koltuklara oynanması anlamına gelecektir. Bugün terörle mücadele adına gerçekleştirilen uygulamalar ise çoğunlukla oyunu gerçekleştirenleri cezalandırmak ve onları yok etmeye çalışmak şeklindedir. 

Bu tiyatronun daha yüksek bir seyir zevki ile izlenmesini ötesinde bir sonuç yaratmamakta, eylemler sonucunda alınan tepki ise teröristin bile hayal edemeyeceği boyuta gelmektedir. Bu sebeple mücadelenin boyutu yalnızca terör eylemlerini cezalandırmakla sınırlı kalmamalı ve kurumsal işbirliği, ortaya çıkan etkileri hafifletmek ve bu şekilde terör eylemlerini işlevsiz kılmak çerçevesinde şekillenmelidir 216. Bunun içinde devletin öncelikle terörle mücadele bağlamında halkın gönlüne hitap etmesi gerekmektedir. 

Terörizm ile mücadele, aslen mücadele alanına konu olan insan topluluklarının akıl ve kalplerini kazanmaya yönelik faaliyetler toplamıdır. 

Bu bağlamdaki öncelikli strateji ise; insanların terörist olmasının engellenmesi, insanları teröre iten sebeplerin ortadan kaldırılması, teröristlere karşı yöneltilen 
operasyonların ve diğer mücadelelerin ikna edici bir şekilde halka sunulmasıdır 217. Çünkü terör aslında bir alan kazanma savaşı şeklinde gerçekleşir. 
Hem terör örgütlerinin hem de onunla mücadele eden birimlerin asıl hedefi halk üzerinde etki kurmaktır. 
Terör örgütleri faaliyetleri ile halk üzerinde korku ve ümitsizlik yaratarak halkın devletten uzaklaşmasını, toplumsal birliği yıkmayı ve halkın yapılan baskılar karşısında belirsizlik ve kafa karışıklığı içerisine girerek kendilerinin hazırladığı reçeteyi kabul etmelerini ve hangi şartlar altında olursa olsun şiddetin sona ermesini istemelerini sağlamaya çalışmaktadır. Otorite ise en iyi şekilde görevi olan insanları huzurlu bir şekilde yaşatmak eylemini gerçekleştirebilmek için imkanları ölçüsünde çalıştığının ve bunun için uyguladığı politikaların halk tarafından da onaylanmasını beklemektedir. Çünkü ancak halkın otoriteye olan inancı ile teröristlerin uyguladığı propaganda faaliyetleri anlamsız kalacaktır. 
Bu uğurda da devlet terörle mücadele ederken halkı daima bilgilendirmeli, ve kendisinin meşru olarak adlandırılmasını sağlayan adalet, demokrasi, hukukun üstünlüğü ve temel hak ve hürriyetlerden ödün vermemelidir. 

Bu sebeple terörle mücadele stratejisi oluşturanların, bu mücadeleyi iki temel unsur üzerine kurmaları zorunluluğu ortaya çıkmaktadır. Bunlardan birincisi 
teröristle mücadele, diğeri ise terörizmle mücadeledir 218. Fakat bu iki çatının çalışma stratejisini ayrı ayrı değerlendirmemek gerekmektedir. 

Çünkü iki stratejinin amacı da aslında terörizmin fikirsel kısmını hedef almaktadır. Bu sebeple terörizm ile mücadele edenlerin bu iki ayrımı sadece stratejide gözlemlemeleri gerekmektedir. 

Teröristle mücadele etkin olarak örgütlerin eylemsel özelliklerini yok etmek ve bu uğurda savaşan elemanlarını yakalayarak etkisiz hale getirmek üzerine 
kuruludur. Genel olarak güvenlik güçlerine verilen bu görev ise terörle mücadelenin en hassas noktalarından birini oluşturmaktadır. Konum itibari ile toplumsal birliği ve güvenliği korumakla görevli olan güvenlik güçleri aynı zamanda devlet otoritesinin toplumda görülen kısmını oluşturmaktadır. 
Bu da doğal olarak terörist ve güvenlik güçlerini karşı karşıya getirmektedir. 
Bu durumu çok iyi tahlil eden teröristler propaganda faaliyetlerinde kullanmak üzere; yaptıkları eylemlere ve kendilerine karşı güvenlik güçlerinin aşırı tepkisel davranmalarını sağlamayı hedeflemektedirler. Çünkü teröristler genel olarak kendi kabiliyetlerinden değil, mücadele ettikleri otoritenin hatalarından güçlenerek çıkmaktadırlar 219. 
Bu sebeple terörist saldırıları karşısında, toplumda en fazla dayanıklı olması gerekenler, güvenlik güçleridir. 
Terörizmle mücadelede aşırı tepki vermek tepkisizlik kadar tehlikelidir. Dolayısıyla, mücadele stratejisi, teknik ve taktikleri arasında uygun dengeyi kurabilmek gerekmektedir. Asla teröristlere toplumların artan hayal kırıklıklarını ve süre giden sosyal sorunları ve siyasi istikrarsızlıkları sömürme fırsatı verilmemelidir 220. 

Her ne kadar terör eylemlerine karşı yapılan tepkisel önlemler kısa vadede insanların üzerine su serpse de uzun vadede teröristlerin eline propaganda malzemesi vermesi dolayısıyla, genel mücadelede büyük sorunlar teşkil etmektedir. Bu yüzden terörle mücadele birimlerine profesyonel katkılar yapılarak, özellikle mücadele ettiği terörizm fikrinin ne olduğu, amacı, stratejisi ve genel özellileri ile ilgili bilgiler aktarıldıktan sonra kendi alanı içerisine giren terörist örgütle mücadelede sıkı bir eğitime tabi tutulması gerekmektedir. 
Bu birimlere çalışan personelin hepsinin terörle mücadele stratejilerinde sadece teröristle savaşmak ve askeri bir savaşım stratejisine girmemek gerektiğini bilerek bunu özümsemiş olması gerekmektedir. Temel strateji; hedeflerde seçici olunması, halkın desteğini alma konusunda hassas olunması, düşmanı her şeye rağmen yok etmek değil titiz istihbarat çalışmaları ile belirlenmiş birbirinden bağımsız hücrelerin, diğer masumlara zarar vermeden yakalanması ve yargı önüne çıkarılması olmalıdır. Bu ise ancak profesyonel ve eğitimli polis birimlerince hayata geçirilebilmektedir 221. 
Bu birimlerce; terör örgütünün politik kanatta yer alan üyeleri sempatizanları da dikkate alınmalı ve bu kişilere doğrudan terörist muamelesinde bulunulması yerine, topyekun terör sempatizanlarının uzun bir süreç içerisinde ve demokrasi şemsiyesi altında ıslah edilmesinin gerekliliğine inanılması gerekmektedir 222. 

Terörizm ile mücadelenin temeli, terörist örgütlerin stratejilerinin çok iyi bilinmesinden geçmektedir. Ancak bu sayede eylemlerinin teröristlerin istediği 
etkiyi yapmasının önüne geçilebilir. Terörist eylemler doğaları gereği yeri, zamanı ve şiddeti bilinmeyecek bir şekilde meydana gelirler. Bu sebeple çoğu zaman istihbari faaliyetler terör eylemlerini önlemede yetersiz kalmaktadır. Bu sebeple kolluk kuvvetlerince yapılan müdahaleler daha çok yapılan eylemlerden sonra teröristleri yakalamaya yönelik bir özellik gösterirler. Bu sebeple asıl önemli olan terörist eylemelerin etki alanını kısıtlamaktır. 

Teröristlerin eylemeleri ve varoluşları için güvendikleri bazı destek dayanakları vardır. Bunlardan en önemlilerinden biri de finans kaynaklarıdır. 
Gerçekten de terör örgütleri belli bir finansal varlık göstermeden uluslararası eylemler yapmaları neredeyse imkansızdır 223. Bunun yanında örgütler 
finansmanlarını eylem planlamadan silah satın almaya, eleman kazanmadan örgütün temel ihtiyaçlarını karşılamaya kadar çok geniş bir yelpazede kullanmaktadırlar. Bu sebeple güvenlik güçleri terör örgütlerinin finans sistemlerini de hedef alan operasyonlar yapmalıdırlar. 

Topyekun mücadelenin ikinci ayağı ise terörizm ile yani insanların hedeflerine ulaşmada tek yolun şiddetten geçtiği yönündeki fikirleri ile mücadele 
etmektir. Terör örgütleri ile mücadelede, silahlı mücadelenin yanında örgütün eleman ve taban kazanma süreci ile de etkin mücadele zorunludur. Çalışmalar terör hareketlerinin temelinde pek çok sosyal, psikolojik, siyasal ve ekonomik faktörün var olduğunu göstermektedir. Bu etmenler ilk olarak fertlerin toplumdan soyutlanmalarında, daha sonra ise uygun bir motivasyonla terör gruplarına katılmalarında etkili olmaktadır 224. Bu yüzden siyasi iktidarların uygulaması gereken stratejilerden biri de terörün bu kök sebepleri ile mücadele etmektir. İşsizlik, yoksulluk, eğitim seviyesi, eşitsizlik gibi etmenler her ne kadar terörün asıl sebebi olmasalar da, teröristlerin propagandalarında ve dolayısıyla halkı yanına çekerek taban oluşturmalarında önemli bir işlev görmektedir. 

Teröristlerde bulunan eylem önceliği yani, terörizmin doğasından kaynaklanan özellikleri nedeni ile yapılan eylemlerin yerinin, zamanın belirsizliği ve bu sebeple terörist eylemler meydana gelmeden önce önlenmesinin neredeyse imkansız oluşu sebebiyle, terörizm ile mücadelenin önemi daha fazla meydana 
çıkmaktadır. Çünkü teröristle mücadeleden ziyade terörizmle mücadele eylem sonrası teröristlerin beklenen tepkiyi alamamalarını da sağlamak için bazı 
düzenlemeler yapmak zorundadır. Bu sebeple halkı bilinçlendirmenin yanında; terörist propagandanın söylemelerini ve görsel olarak eylemlerinin büyük kitlelere ulaşmasını sağlayan medya ile ilgili düzenlemeler yapmak otoritenin bu mücadelede dikkat etmesi gereken hususlardandır. Medya herkesin rahatça bilgiye ulaşabilmesi ve ifade özgürlüğü açısından vazgeçilmez bir unsur olmasının yanında, teröristlerinde propagandalarını etkin bir şekilde yaptıkları, kar amacı güden ticari kuruluşlardır. Bu sebeple meşru otorite, özellikle medya mensuplarınca terör olayları haber yapılırken gerekli imtina gösterilmediği hallerde devreye girerek denetim mekanizmalarını harekete geçirmelidir 225. 

İnsanları terörist yapan yola etki eden birçok sosyo – ekonomik, sosyo – kültürel, psikolojik etmenler olsa da, insanların terörist olmalarının asıl nedeni 
terörizmin kendi hedeflerine ulaşmadaki tek yol olduğuna inançlarıdır. Bu düşünce ile mücadele etmek için ise devlet tarafından tüm insanlara eşit yaklaşılarak onlara mağdur olmuşluk hissi verilmemesi gerekmektedir. Bu şekilde halkın her türlü talebinin devlete kurumlarına rahatça iletebilmesi, her isteğinin her ortamda rahatça dillendirebilmesi gerekmektedir. Ancak bu tip demokratik faaliyetler insanların şiddete olan inancını kırabilecek ve haklarının aramalarının tek yolunun demokratik zemin olduğunu insanlara gösterebilecek tir. Bu bağlamda terörizmle mücadele etmenin ilk önceliği teröristle fiziki olarak, şiddet kullanarak mücadele etmek değildir. Terörizmi gidermeye çalışırken ilk öncelik toplumsal ihtiyaçlar olmalıdır. 

Halkın düşüncesi, medyanın doğru kullanımı, ekonomik ve sosyal araçların terörü kesmek için kullanılması, eğitim ve kültürün birer araç olarak devreye sokulması gerekmektedir 226. 

6.1. Terörle Mücadelede Demokratik İlkelerin Rolü 

Demokrasi, hukukun üstünlüğü, temel hak ve hürriyetlere saygı olarak açabileceğimiz demokratik ilkeler özellikle toplumu bir arada tutmak ve herkesin hakça ve insanca yaşadığı bir sistemin olmazsa olmaz parçalarıdır. Değişen uluslararası sistem, devletleri ve yönetimleri etkilemiş ve özellikle soğuk savaş döneminin sona ermesiyle birlikte, demokratik sistemler gittikçe yaygınlaşarak, temel hak ve özgürlükleri, insan haklarını, hukukun üstünlüğünü esas alan demokratikleşme ikliminin bütün dünyada yerleşmeye başladığı görülmüştür 227. 

İnsanların genel olarak refahını amaçlayan demokratik ilkelerin karşısındaki en büyük engellerden birisi de terörizmdir. Terörizm insan haklarını ciddi bir şekilde tehlikeye atarak ve demokrasiyi tehdit ederek; özellikle meşru bir şekilde kurulmuş hükümetleri istikrarsızlığa uğratmayı ve çoğulcu sivil toplumu yıkmayı 
amaçlamaktadır 228. Çünkü demokratik ilkeler toplumu bir arada tutan moral değerlerin en önemlilerindendir. İnsanlara özgür bir şekilde yaşama olanağı 
sunmaktadır. Doğal hukuk temelinde gelişen bu ilkeler aynı zamanda günümüz politik sisteminde devletlerin meşruiyet kriterlerini oluşturmaktadırlar 229. Terörizm ise bu değerlerin toplum içerisinde yok olmasını amaçlamaktadır. Çünkü ancak bu şekilde propagandasını yaparak toplumu birbirine bağlayan bağlara zarar verebilecektir. Bu sebeple meşru otorite demokratik ilkeleri hem korumalı, hem de terörizme vereceği cevapta bir silah olarak yumuşak güç (soft power) de denilen bu ilkeleri kullanmalıdır. 

Terörizmle mücadelede bu ilkelerin kullanılması, devletin meşruiyet zeminini arttırdığı gibi terör eylemleri sırasında meydana gelen kargaşa ortamının 
doğmasını ve üstünlüğün terör taraftarlarının eline geçmesini engellemektedir. Bu ilkeler terörle mücadelenin temel taşı olan halkın desteğinin sağlanmasında da oldukça etkin bir rol üstlenmektedir 230. Sağlam temeller üzerine oturan bir demokrasinin terörizme karşı kendi iç dinamikleri ve güçleri vardır. Bu tip 
devletlerde halk kendi güvenliğini ve devletin güvenliğini bu ilkelere ve hukuk düzenine emanet etmiştir ve siyasi otoriteyi halk kendisi belirlemektedir. Dolayısıyla mantıksal olarak, siyasi iradeyi şiddet kullanmak yoluyla etkilemek isteyen terör örgütleri karşısında halkı bulacaktır 231. 

Fakat devletler genellikle terör tehdidinin ciddiyetinden dolayı, bu tehditle mücadele için baskıcı yöntemleri kullanabilmektedirler. Düzeni sağlamak ve devam ettirmek için demokratik hak ve ilkelere ters bir mücadele tarzı benimsemek; teröristlere has bir anlayış olan “amaçlar araçları meşru kılar” anlayışının devletlerce kullanılması anlamanı gelecektir. Bu ise devletlerin çok acı tecrübeler yaşayarak geliştirdiği demokratik düzenin delinmesine sebep olacaktır. Bu aslen teröristlerin istediği bir değişikliktir. Bu sebeple devletlerin, terörizm tehlikesine karşı strateji geliştirirken, kurduğu sistemi temel ilkelerini ayakta tutması gerekmektedir. Aksi halde terörizmin reddini ve bir suç olarak kabul edilmesini gerektiren temel değerler çürümeye başlayacaktır 232. 

Demokratik bir hukuk düzeninde devletler, terörle mücadeleyi, teröristlerin kullandığı yöntemlerle yapmaları kabul edilemez bir özellik göstermektedir. Hukuk, 
demokrasi, birey ve insan hakları merkezli değerler sistemine sahip olan toplumlarda, terörle mücadele ancak bu değerler ölçüsünde yapılmalıdır 233. Aksi halde bu değerlerle yönetilen toplum kendi devletine yabancılaşacak, güven duygusu ise azalacak ve toplumsal tahribat meydana gelecektir. Halk desteği azalan bir devlet ise haklılığını ve meşruluğunu yitirecektir. Devletlerin hukuki olarak korumak zorunda olduğu bu temel ilkeleri, devletin kendi eliyle ihlal edilmesi ise halk üzerinde çok büyük bir güven sorunu oluşmasına neden olacaktır 234. Böylece terörizmle mücadelede demokratik ilkelerin ihlal edilmesi daha geniş siyasal tahribata neden olacak, çok daha ciddi, uzun dönemli olumsuz etkilerin oluşmasına ortam sağlayacaktır 235. Oysa ki devletlerin terörle mücadele konusunda elindeki en önemli güç, haklı ve meşru olmasıdır. Kendisini meşru kılan ilkelere ters hareket edilmesi ise merkezi otoritenin halktan soyutlanmasına neden olacak ve terör örgütlerin asıl amaca ulaşmasında istemeden de olsa katkı sağlayacaktır. Terörle mücadelede bahsedilen bu temel değerlere uymak devlerce zorunludur ve devletlerin lehlerine sonuçlar doğurmaktadır. Buna mukabil baskıcı bir şekilde mücadele politikası izleyerek bu değerleri askıya alan terörle mücadele politikaları ise devletlerin hukuki temelleriyle birlikte sosyal yapısının da yara almasına sebep olacak ve kendisini korumaya çalışan devlet, kendi bindiği dalı kesmiş olacaktır 236. 

Terörizmle mücadelede güçlü olmanın birinci kuralı haklı olmak, meşru olmak, ve bütün mücadele boyunca haklı kalmayı başarmaktır. Adalet, eşitlik, hukuk, 
demokrasi, insan hakları, birey özgürlükleri ideallerinde öncülük eden devletler, bu ilkeler sayesinde terörle mücadeleyi daha verimli hale getireceklerdir237. 

Öte yandan teröristlere karşı devlet terörü yöntemleri ile cevap vermek devleti, hukuk devleti anlayışının reddine götürerek, devleti düşmanı ile aynı mantık içerisine yerleştirecektir. Bu ise, devletin meşruiyet söylemini güçsüz kılarak onu teröristlerin seviyesine indirgeyecektir. Her türlü aracı ve düşmanlarının bütün yöntemlerini kabullenmemek, demokrasinin vazgeçilmez değerlerinden biridir. Hukukun üstünlüğünü ve bireysel hakların tanınmasını korumak, demokrasilerde güvenlik anlayışının önemli bir unsurunu oluşturur. 
Neticede bu kavramlar, demokrasinin ruhunu oluşturur ve bu tip zorluklarla başa çıkmasını sağlarlar 238. 

Devletin terörle mücadele stratejisinin, teröristlerin uyguladığı yöntemlere benzerlik göstermesi halinde bir kaos durumu oluşacak ve vatandaşların kime 
inanacağını bilmediği toplumsal bir çözülme başlayacaktır. Hatta bu durum terör örgütlerinin siyasi meşruiyet kazanmasına kadar tırmanarak hem topluma hem de devlete zara verecektir. Bu şekilde oluşan terörü terörle yenme politikasının devlete ve topluma zarar verdiğini tecrübe göstermektedir 239. 

Terörle mücadelede demokratikleşmenin en önemli rolü, terör örgütünün ideolojik altyapısını çökertmesi, adeta altını oymasıdır. Fikri meşruiyetini kaybeden, propaganda için kullandığı (istismar ettiği) demokrasi sorunlarının birer birer çözüldüğünü gören terör örgütü adeta oksijensiz kalmaya başlayacaktır. Kitleler ile terör örgütü arasındaki köprüler bu şekilde yıkılacak, diğer taraftan devlet ile terör mağduru vatandaşları arasında yeni bağlar oluşmaya başlayacak ve mevcut bağlar güçlenecektir 240. Daha çok demokrasi eğer diğer iyileştirmeler ile (ekonomik, sosyal, yasal vs.) birleştirilebilir ise orta ve uzun vadede terörde azalmaya neden olacak, daha da önemlisi yeni terör örgütlerinin oluşması riskini oldukça azaltacaktır 241. 

6.2. Terörle Mücadele Stratejileri 

Terörizm ile mücadele stratejileri sınıflandırılmasına yönelik olarak çeşitli akademisyenler ve otoriteler tarafından farklı seçenekler ve yaklaşımlar söz konusu olsa da genel olarak bu stratejiler bastırıcı ve uzlaşmacı olarak iki sınıfa ayrılabilir. Uzlaşmacı strateji genel olarak teröristle mücadele etmek yerine, onlarla doğrudan görüşme yoluyla spesifik taleplerine karşı bir takım ödünler vermek ve teröristler tarafından ileri sürülen şikayetlere karşı bir takım iyileştirmeler ve reformlar yapmak şeklinde kendini göstermektedir 242. Devletlerle teröristler arasında anlaşma ve uzlaşma türünde bir yöntemin kullanılmasının iyi bir yöntem olmadığını savunurlar. 
Bunu temelinde ise devletlerin hiçbir mücadele içerisine girmeden teröristlerle uzlaşmasının örnek teşkil ederek terörizme başvuracak grupların artmasından 
kaynaklanan korkudur 243. 

Bastırıcı metod ise kendi içerisinde “Ceza Adalet Modeli” olarak da isimlendirilen “Yasal Bastırma” ve “Savaş Modeli” olarak da isimlendirilen “Askeri 
Bastırma” şeklinde ikiye ayrılır. Ceza ve adalet modelinde terörizm diğer suç tipleri gibi bir suç olarak görülür ve teröristlerde suçlu olarak görülürler. 
Bu anlayışta terörizmle mücadele hukukun üstünlüğü çerçevesinde ‘suçlama’, ‘yargılama’ ve ‘cezalandırma’ prosedürleri çerçevesine oturtulmuştur. 
Bu modelde askeri kaynakların kullanılabilme imkanlarına rağmen temel olarak terörizmle mücadelenin ağırlıklı yük ve sorumluluğu, koruyucu ve soruşturmacı hizmetleri ile polise verilmektedir. Savaş modelinde ise terörle mücadele, savaş kurallarına uygun olarak yürütülmekte ve terörizm düşük yoğunluklu çatışma olarak algılanmaktadır. 
Bu yöntemde ise yetki ve sorumluluk ağırlıklı olarak ordunun üzerindedir 244. Fakat savaş modeli benimsendiği takdirde, özellikle uluslararası kamuoyu açısından, teröristlerin siyasi rollerini üstü kapalı da olsa kabul etmiş olma ve dolayısıyla eylemlerini meşrulaştırma risk ve ihtimali taşımaktadırlar. 
Ayrıca ordunun çağdaş toplumlardaki yeri göz önüne alındığında terörle mücadeledeki rolünün yanlış tanımlanması dolayısıyla temel hak ve özgürlüklerde ciddi etkiler yaratabilmektedirler. 
Bu sebeple bu sistemde özellikle demokratik sistemler tarafından benimsenmemektedir 245. 
Ayrıca normalde düşmana karşı savaşmak üzere motive edilen ordunun, devletin suç işlemiş vatandaşlarına karşı kullanılması, demokratik yönetimlerce kabul edilemez bulunmaktadır. 

Ronald Crelisten tarafından geliştirilen mücadele stratejiside aslen baskıcı yöntemin ikiye ayrılması şeklindedir. Ronald Crelisten terörle mücadelede takip 
edilmesi gereken iki önemli model bulunduğunu söylemektedir: kolluk modeli vesavaş modeli. Genel itibari ile polisiye tedbirleri içeren kolluk modelinde, polis 
teşkilatları güç kullanım yetkisine sahiptirler ve mücadelede kullanılacak gücün minimal derecede olması kabul edilmiştir. Bunun aksine savaş modelinde ise zaten adından da anlaşılabileceği gibi daha çok savaş taktikleri kullanılır ve genel itibari ile silahlı kuvvetler (ordu) güç kullanımında tam yetkilidir. Çoğu zaman da maksimum güç kullanımı benimsenmiştir. Fakat bahsi geçen yazara göre savaş modeli, hukuk düzeninden ve demokrasiden uzak bir hal seyretmektedir ve kolluk modelinin deforme olmuş halidir 246. 

Terörizm ile mücadelede demokratik ilkeler üzerine kurulu devletlerin stratejileri aslen ceza adalet modeli üzerine kurulmuştur. Bu modelde devletlerin çok 
iyi bir adalet mekanizmasına sahip olması gerekmektedir. Tüm adalet mekanizması hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü anlayışını çok iyi şekilde içselleştirmiş olmalıdır. Çünkü terörist her şeyden önce suç işlemiş bir insandır. Adalet mekanizmasının temel unsuru ise suça karışmış olan insanın yargı çerçevesinde cezalandırılması ve bunun sonucun ıslah edilmesi amaçlanmaktadır. 

Terörizme hukuk kuralları çerçevesinde verilecek cevap özellikle sınırlı ve iyi tanımlanmış olmalıdır. Terörle mücadele faaliyetleri durumun gerektirdiği 
mecburiyetleri aşmamalı ve sadece teröristlerin kendilerine dönük olmalıdır. Diğer bir deyişle kanunlar; teröristlerin ailelerine, temsil ettikleri ideolojiye veya bu düşüncenin teröre bulaşmamış sempatizanlarını suç altında bırakabilecek şekilde yorumlanmamalıdır 247. Böyle bir durum sadece otoriter toplumlara mahsustur ve bu şekilde hareket etmek demokrasinin temel değerlerine zarar getirmesi bağlamında etkisizdir. Terörist şiddete karşı verilmesi gereken cevap pasif bir yaklaşımla her türlü şiddetten kaçınmak değil, terör eylemlerine karşı gösterilecek şiddetin hukuk dairesi içerisinde kullanmak olmalıdır 248. 

Bu sistemde terörizme verilen karşılık aynı zamanda inanılır ve güvenilir olmalıdır. Toplumu genelinde devletin terörle mücadele için atmış olduğu adımların hem gerekli hem de etkili olduğu yönünde ikna olması gerekmektedir 249. Adalet mekanizmasının etkinliği, özellikle terör suçlarına karşı, ağır ve olağanüstü düzenlemeler getirmesi ile değil, hızlı ve etkin bir kovuşturma sistemi, şeffaf bir yargılama süreci ve insan temel hak ve özgürlüklerine azami saygı gösterilmesi suretiyle, verilen kararlara halkın her kesiminin saygı göstermesi ve kabul etmesi ile doğru orantılıdır 250. 

Kanun koyucular bu sistemde çok dikkatli olmak zorundadırlar. Bu tehdidin büyüklüğünden ve mücadelenin çok zor olmasından kaynaklanan sebeplerle temel ilkelerden kaymadan işlevsel olarak görevini yerine getirmek zorundadır. Çünkü terörist eylemler ile meydana gelen ağır durum bir anlamda yasaların kötüye kullanılmasına yol açabilecektir. Hukukun üzerine düşen terörist eylemlerin sorumlularının bir daha topluma tehdit olmamalarını sağlayacak bir rol oynamalıdır. Adalet sisteminin sürekli ve ciddi terörizm tehlikesi ile mücadelede yetersiz kalacağını düşünerek temel hak ve özgürlükleri kısıtlayıcı bazı tedbirler almak mahiyetinde yapılacak yasal düzenlemeler, hukukun üstünlüğü ilkesinin kazanımlarını bir anda yok edebilecektir 251. Çıkarılan kanunların, evrensel niteleme içerisinde yer alan, doğal hukuk kurallarına yaklaştırılma süreci ve olmazsa olmaz değerler içerisinde yer alan temel hak ve özgürlüklere saygılı olması ve bu doğrultuda çıkartılan kanunlar özenle dikkate alınmalı ve gerekli bütün devlet kurumlarınca istinasız bir şekilde yerine getirilmelidir 252. Mücadele politikaları belirlenirken asıl olan kanuni meşruiyet değil hukuki meşruiyeti olmalıdır. 

Ceza adalet sistemini takip eden liberal demokratik devletler, bu sistemi hukukun üstünlüğü ilkesi çerçevesinden bir an olsun ayrılmadan takip etmek 
zorundadırlar. Aksi halde yapılacak baskıcı unsurların denge – fren sisteminden koparak aşırı hale gelebilmektedir. Bu şekilde aşırı baskı demokrasileri Polis 
Devletine kadar götürebilmektedir. Devletin genel bir baskı ortamına doğru yönelmesi, kaçınılmaz olarak kendisini yabancılaştıracak, ılımlı kişilerin aşırı grup ve örgütlere katılmasına sebep olacak ve devletin var olan kriz şartlarını kendi siyasal gücünü arttırmak yönünde istismar ettiğine dair şüpheler oluşacaktır. 253 Bu ise terörle mücadele açısından kabul edilemez bir durumdur. Çünkü liberal demokrasilerde ve hukuk devletlerinde terörizme verilecek cevabın etkinliği, halk tarafından güvenilirliğine ve kabul edilebilirliğine bağlıdır 254. 

Ceza adalet sisteminde genel sorumluluk polisiye birimlerin üzerinde olsa da istisnai bazı durumlarda askeri unsurlarda kullanıla bilinmektedir. Terörle 
mücadele ederken silahlı kuvvetlerin kullanılması dört faklı şekilde olabilmektedir. 
Birinci olarak; askeri seçenek polis seçeneğinin bir uzantısı olarak ciddi toplumsal kargaşa ve acil durumlarda destek sağlaması için son çare olarak başvurulmaktadır. 
İkinci olarak; terör örgütleri diğer örgütler tarafından destekleniyorsa, bu ülkede bulunan kamplara yapılacak saldırılarda silahlı kuvvetler kullanılmaktadır. Üçüncü olarak; terörle mücadele faaliyetlerinde, özellikle kırsal alanda komando birlikleri bir strateji olarak kullanılabilmektedir. 
Dördüncü ve son olarak da silahlı kuvvetlerden kitle imha silahları gibi askeri teknolojinin kullanıldığı terör saldırılarında yararlanılabilmektedir 255. 

Fakat silahlı kuvvetlerin kullanımı bu şartlar altında dahil sıkı bir şekilde sivil otoritenin kontrolüne bağlıdır 256. 

10. CU BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

2 Ocak 2019 Çarşamba

PKK’NIN BÖLGESEL TERÖR AĞI YAPILANMASI BÖLÜM 5

PKK’NIN BÖLGESEL TERÖR AĞI YAPILANMASI BÖLÜM 5


PKK YAPILANMASINA BATI DESTEĞİ

    Bruce Hoffman, El-Kaide’yi yenmenin, örgütün ideolojik söylemleriyle mücadeleden geçtiğini ve örgütün uyguladığı stratejinin üç temel unsuruyla mücadele etmeye dayandığını belirtmiştir: “örgütün verdiği mesajlarının yankı bulmaya devam etmesi”; “örgüte yeni üye çekmekte süregelen kabiliyetleri; “sürekli yeniden doğuş ve kendini yenileme kapasitesidir.”100 PKK’nın ideolojik söylemine, özellikle de öne sürülen “cinsiyet eşitliği”ne ve şaşırtıcı şekilde on sekiz yaşın altındaki çocuk militanlara yönelik Batı desteği, PKK’nın yaymaya çalıştığı mesajlarının çok daha geniş yankı bulmasını sağlamakta ve örgüte yeni militan bulmadaki yeteneğini katlamaktadır.101 Suriye’de YPG’ye yönelik Batı desteği (finansal/mali, propaganda ve askeri manada) hep DEAŞ’a karşı savaş öne sürülerek yapılmaktadır. 

Özellikle de DEAŞ’ın 2014’te Kobani’ye yönelik saldırısından itibaren ABD’nin PKK’nın Suriye’deki uzantılarıyla birlikte hareket ettiği daha gözle görülür hale gelmiştir.102 ABD, DEAŞ’a karşı mücadeleyi öne sürerek YPG’ye ağır silahlar da dahil olmak üzere çok sayıda silah teslimatı yaptı.103 Obama Yönetimi, PKK’nın uzantılarını DEAŞ’a karşı mücadelede etkili ve faydalı olarak nitelendirirken,104 “ABD, [bu süreçte] YPG’nin hava kuvvetleri, YPG ise ABD’nin kara kuvvetleri haline geldi”105 

ABD hükümetleri şu ana dek YPG’yi hem askeri, ekonomik ve diplomatik olarak doğrudan hem de ‘Enterasyonel Kurtuluş Evlatları (Sons of Liberty International, SOLI) ve Yurtdışında İnsancıl Savunma (Humanitarian Defense Abroad, HDA) adlı, ABD merkezli bazı ‘savaş vakıflarıyla’ desteklemektedir. 
Bu iki vakıftan HDA, ABD Hazine Bakanlığının İç Gelir İdaresi’ne ‘kamusal vakıf’ olarak kayıtlıyken, SOLI kar amacı gütmeyen bir limited şirket olarak 
geçmektedir.106 Bu iki ‘vakıf’ da PKK’nın Suriye kolu YPG’yi Suriye’de desteklemektedir. “HDA bir YPG komutanı için sahadan elde edilen istihbaratın nasıl daha iyi kullanılabileceği ve online sosyal medya platform analiziyle nasıl birleştirilebileceğine dair bir araştırma raporu hazırladı… 

HDA ayrıca Kürt gruplara operasyonel güvenliklerini nasıl sağlayacaklarını öğretti. Örneğin, DEAŞ topraklarında bulunan Kürt casuslara ve gözlemcilere 
raporlarını Facebook aracılığıyla göndermemelerini söyleyen HDA idi. Bunun yerine olarak Telegram, SureSpot ve diğer ileri şifreleme yöntemlerini kullanan 
araçların kullanımını onlara öğretti. 

HDA Kürt gruplara istihbarat toplamak veya güvenli bir savaş karakolu edinmek için kullanabilecekleri aplikasyonları gösterdi. Yerel ve HDA’nın sağladığı maddi kaynakların yetersiz kaldığı durumlarda ise, HDA yerel [yine muhtemelen Kürt] gruplara ve komutanlara Kickstarter ve Go- FundMe gibi kitle fonlaması websitelerinin kullanımını öğretti.107 HDA’nın “eski ABD askerleri” ve “ABD’li olmayan eski askerler ve orduda daha önce hiç görev almamış ancak tıbbi bilgi gibi savaş meydanında çok değerli olabilecek yeteneklere sahip siviller” arasından bulduğu ‘gönüllüler’ ile desteklediğini söylediği ‘DEAŞ karşıtı Kürt birimler’ muğlak bırakılsa da, YPG’nin de bu birimler arasında olduğunu varsayabiliriz.108 Yine HDA’nın Kürt birimlere sağladığını iddia ettiği “keskin nişancılar, sıhhiyeci, istihbarat görevlileri gibi kuvvet çarpanı olarak fayda sağlayacak gönüllülerin” YPG’ye de ulaştığını varsaymak yanlış olmayacaktır.109 

Avrupa ülkelerinin PKK’nın bölgede terör ağı yapılanmasına tepkisi ABD 
yönetimlerinin politikalarıyla farklılık göstermedi. PKK’nın kolları Avrupa’da 
da zaten yıllardır operasyonel haldeydi ancak son dönemde çok daha 
faal hale geldiler. Örneğin, PYD’nin Avrupa’da bürolar açmasına110, eylemleri 
için para toplamasına111, açık bir biçimde propaganda yapmasına ve Suriye’de 
savaşacak yabancı militant toplamasına izin verildi.112 İngiltere Lordlar 
Kamarası’nin bir üyesi, Raymond Joliffee, Hollandalı Jan Best de Vries isimli 
bir profesör, Occupy Wall Street kurucusu David Graeber PKK ve bölge yapılanmasına övgüler yağdıran Batılılardan yalnızca bazılarıydı.113 
Şunu söylemek gerekir ki Batı’nın Suriye İç Savaşından bu yana PKK’ya 
yönelik tavrı adeta şizofrenik bir tavır oldu. Obama yönetimi YPG ve 
PYD’nin, ABD’nin uzun süredir terör örgütleri listesinde yer alan PKK ile 
aynı şeyler olduğunu çok iyi bilmekte ama ‘daha şer olarak nitelendirdiği 
DEAŞ tehdidiyle savaşmak bahanesiyle PKK uzantılarıyla birlikte hareket 
etmektedir.114 ABD böyle yaparak ironik biçimde kendisine Marksist müttefikler edinmekte ve Marksist devrimcileri güçlendirmektedir. “Suriye’de 
ABD, PYD gibi ayrılıkçılığı veya devleti kabul etmeyen ütopik bir vizyon 
olarak sunduğu ‘Demokratik Konfederalizm’ iddialarına rağmen, uygulamada, 
Suriye’nin bölünmesine hizmet eden ve ulus-aşırı tasarı ve planlara sahip 
bir yapıyla işbirliği yapmaktadır.”115 “ABD’nin sözlü olarak savunduğu politikayla hiç bağdaşmayan bir ideolojiye bağlı olan Kürt Hareketi, radikallere 
karşı Amerika’nın en yakın müttefiki haline geldi. Halk Savunma Birlikleri, 
ya da YPG bu siyasi hareketin silahlı kanadını oluşturmakta... savaş sırasında 
Suriye hükümeti tarafından başlatılan Kürt çoğunluğun olduğu bölgelerde 
Öcalan’ın Marksizm ilhamlı vizyonlarını uygulamaya koymaya uğraşmaktadır.”
116 Batı’nın PKK’nın bölgedeki yeni yapılanmasına yönelik aktif desteği 
bazı durumlarda YPG saflarında savaşan Batılı Uluslararası Marksist devrimcileri 
ve “henüz organize olamamış uluslararası bir solcu lejyonunu”117 
desteklemek anlamına gelmektedir.118 Örneğin, YPG’nin İspanyol yabancı 
savaşçıları Komünist Yeniden İnşa Örgütü (Marksist-Leninist bir grup) adlı 
aşırı sol bir grupa mensuplar.119 

YPG’ye katılan bazı Batılı yabancı savaşçılar PYD’nin radikal sol ideolojisini 
öylesine katı ve itici buldular ki, bazıları bu yüzden YPG’yi terk ettiler.120 YPG’nin DEAŞ’a karşı savaşı gerekçe göstererek karşı savaşmak amacıyla “sempati uyandırma atağından” etkilenen bir batılı yabancı “bir sürü aşağılık kızıl “olarak adlandırmıştır. 121 YPG’ye katılan eski bir Amerikan donanması mensubu, PKK’nın tüm enternasyonalist söyleminin altında arkaik bir ulusçuluğun yattığını, 13-14 yaşındaki çocukların silahlandırılıp savaşa gönderildiğini ve zorunlu ideolojik eğitimin verildiğini not eder.122 
Diğer yandan, YPG’nin yanında savaşan bazı Amerikalı yabancı savaşçılara 
göre, PKK ve uzantılarının karşı konulmaz çekiciliği tam da YPG’nin 
kızıllığından gelmektedir. Onlar için “ne kadar kızıl olursa o kadar iyi.” Bir 
anarşist- komünist kendisiyle konuşan muhabire “Onlar [PYD/YPG] bizim 
yoldaşlarımızdır” demiştir.123 

Batı ve önde gelen Avrupa ülkeleri, böyle yaparak, PKK’nın ağını mümkün 
olduğunca geniş bir yelpazede genişletmesi riskini ortaya çıkarmaktadırlar. 
Bu suç örgütü/terör ağının ne kadar tehlikeli boyutlara gelebileceği bugün 
için kullanışlı biçimde unutulabilir ancak daha önce defalarca kanıtlanmıştır. 
“PKK Avrupa düzen ve hukukuna karşı bir tehlikeyi simgelemektedir. Örgütün 
daha önceden bahsedilen Avrupa-aşırı ağı, Kuzey Irak’tan Paris’e, Berlin’e ve 
Londra’ya kolay erişimi sağlayan bir “PKK otobanı” olarak işlev görmektedir. 
Bu PKK otobanı Avrupa’da asayişi tehdit ederken, bir taraftan da şiddeti 
körüklemektedir. İngiliz güvenlik birimleri, değeri BM Narkotik ve Suç Ofisi 
tarafından beş milyar dolar olarak hesaplanan, her yıl doğudan Avrupa Birliği 
ülkelerine giren eroinin %40’ının ticaretinin PKK tarafından yapıldığını 
tahmin etmektedir. Paris’te Çağdaş Suç Tehditleri Araştırma Bölümü direktörü 
François Haut, Paris’in varoşlarında yapılan uyuşturucu kaçakçılığının 
% 80’lere varan kısmından PKK’nın sorumlu olduğunu ifade etmektedir. Avrupa’da istihbarat uzmanları, PKK’nın suç otobanındaki para toplama faaliyetlerinin göçmen kaçakçılığını da içerdiğini ve bunun Avrupa için bir başka 
önemli endişe kaynağı olduğunu eklemektedirler.”124 

Avrupa Birliği bu terör/suç ağına desteği tam da Avrupa’nın birçok yerinde 
radikal sol ve sağ grupların güçlendiği ve bu tür radikal akımların Avrupa’da 
artışa geçtiği bir dönemde vermektedir. Batı’nın PKK’nın bölgesel terör ağına 
yönelik desteği, radikal solun Avrupa’daki operasyon sahalarının PKK ve 
onun Avrupadaki yardımcıları için son derece aşina olmasına rağmen devam 
etmektedir. Casier’e göre, Avrupa’da 1980’lerin ortalarından başlayarak, ideolojik açıdan PKK’ya yakın, küçük, radikal solcu örgütlerle PKK arasında 
“dayanışma ağları” kurulmuştu.125 Chalk, Avrupa’da 1970 ve 80’li yıllarda 
faaliyet gösteren terör örgütlerinin sayısı ve terör eylemlerinin yoğunluğunu 
‘terör makinesi’ olarak adlandırır. Bunun da terör örgütleri arasındaki işbirliğinden kaynaklandığını belirtir. ‘Geçici İrlanda Kurtuluş Ordusu’ (Provisional Irish Republican Army, PIRA), Kızıl Ordu Fraksiyonu gibi Avrupa merkezli terör örgütlerinin kendilerine verilen eğitim desteğinin karşılığı olarak 
El-Fetih, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi ve Filistin Halk Kurtuluş Cephesi 
Genel Komutanlığına eylem altyapısı sağladıklarını not eder. Bu ortamda 
PKK da önemli bir oyuncu olmuştur. Chalk’a göre, hem Lübnan Silahlı 
Devrimci Fraksiyon (LARF) hem de PKK Kızıl Tugaylar, Doğrudan Eylem 
ve Kızıl Ordu Fraksiyonuyla örgütler arası işbirliği için bağlar kurdular.126 
PKK’nın diğer terör örgütleriyle işbirliği yapma pratiği 1990’larda da devam 
etti. Tamil Kaplanları bu örgütlerden bir tanesiydi. Jayasekara’ya göre “LTTE 
[Tamil Kaplanları] 1990’larda Fransa’daki Kürt Destek Grubuyla yakın ilişkide 
oldu. LTTE’nin Avrupa yapılanması Kürt gruplar tarafından yürütülen 
diyaspora destek ağlarından ilham alıyordu. LTTE uluslararası bürosunun 
eski lideri Lawrence Thilagar 12 Nisan 1995’te Lahey’de toplanan Sürgündeki 
Kürt Parlamentosunun açılışında konuşma daveti aldı. LTTE ve PKK 
arasındaki yakın ilişkinin Tamil Kaplanlarının Yunanistan orijinli, PKK’ya ait 
karadan havaya 11 füzeyi elde etmesiyle sonuçlandığı söylenir.”127 
Yine Radu, 2001’de “Öcalan’ın İtalya, Fransa ve Yunanistan’daki solcu 
partilerin desteğini aldığını belirtmekteydi. Şaşırtıcı olmasa da en sinsi destek, 
PKK’nın eylemlerini destekleyen ve hatta zaman zaman PKK’nın yanında 
savaşan Alman ve İtalyan Marksist teröristlerinden geldi.”128 PKK’nın da 
Avrupa’da faaliyet gösteren bir ‘suç şebekesi’ olması ve farklı suç örgütleriyle 
işbirliği tecrübesi, Avrupa’daki bu tür radikal akımlarla ve örgütlerle yakınlık 
kurmasına yardımcı olmuştur. Bu bakımdan birçok Avrupa ülkesinin 
PKK’nın konsolide bir suç şebekesi olduğunu çok çabuk unuttukları görülmektedir. 

“PKK uyuşturucu ticareti, silah kaçakçılığı, soygun, haraç toplama, 
yasadışı işçi kaçakçılığı, çeşitli ürün kaçakçılığı ve kara para aklamayı da 
içeren uzun bir organize listesinden sorumlu bir örgüttür.”129 ABD Dışişleri 
Bakanlığında eski kontr-terör koordinatör yardımcısı Frank Urbancic’e göre, 
“PKK Avrupa’yı sarmış bir mafya örgütüdür”. PKK, Avrupa’daki terör varlığına 
ek olarak, finansman sağlamak amacıyla “uyuşturucu ve insan kaçakçılığı 
da dahil olmak üzere çeşitli suç eylemlerine bulaşmış ahtapot-vari bir 
yapıya” ve “örgütün suç ve terör eylemlerini gizleyecek paravanlara sahip” 
bir örgüttür.130 ‘2005 yılı itibariyle Avrupa uyuşturucu pazarının %80’inin 
PKK’nın kontrolünde olduğu rapor edilmiştir. Interpol, PKK’nın 1992 yılı 
Avrupa uyuşturucu pazarının %80’ini, 1994’te ise %60 ile %70’lik kısmını 
elinde tutuğunu bildirmektedir.’131 Gheordunescu, uyuşturucu ticareti, kara 
para aklama, yasadışı göçmen ticareti, haraç toplama ve şantaj, sahte seyahat 
belgesi üretimi ve silah tedariği gibi faaliyetleri bulunan PKK’nın Romanya 
milli güvenliğine yönelik tehdidinden bahseder.132 PKK’nın en büyük yasadışı 
gelir kaynağı uyuşturucu ticareti iken, insan kaçakçılığı ikinci sırada gelmektedir.133 

PKK’nın ne kadar istikrarsızlaştırıcı bir unsur olabileceği daha önce de 
belirtildiği üzere geçmiş tecrübelerle sabittir. PKK, 1990 yılı Nisan ayında 
on bin sempatizanını, Batı’nın Türkiye’nin PKK’ya karşı mücadelesine verdiği 
desteği protesto ettirmek amacıyla Köln’de mobilize etmeyi başarmıştır. 
Yaklaşık sekiz bin 9 Aralık 1991’de Bremen’de PKK’nın on üçüncü kuruluş 
yıldönümü kutlamaları için toplanmıştır. 1990’ların başlarında 120 PKK 
sempatizanı Hamburg ve Kiel’de eşzamanlı olarak açlık grevi başlatırken, 

Brüksel’de de 700 kişi açlık grevine başlamıştır.134 24 Haziran 1993’te bir kısmı ağır silahlı, PKK sempatizanları Münih, Marsilya ve Berlin’deki Türk 
Konsolosluklarına saldırmışlar, hatta elçilik çalışanlarını rehin almışlardır. Yine aynı dönemlerde Almanya’nın en büyük şehirlerindeki Türk bankaları 
ve seyahat acentalarına PKK sempatizanları tarafından saldırılar gerçekleştirildi. Öcalan, 24 Mart 1996 tarihinde Med Tv’ye verdiği röportajda, eğer 
Türk hükümeti ateşkese olumlu yaklaşmazsa, Avrupa’da – özellikle de Almanya’da- ciddi karışıklıklar ve olaylar çıkabileceği tehdidinde bulunmuştu. 
Öcalan, Türkiye’de Alman turistlerin uğrak yeri olan tatil köylerine ve otellere saldırıbilecekleri tehdidini savurmuştu. Öcalan, Almanya’nın PKK’ya karşı 
savaş ilan ettiğini iddia ederken, ‘eğer Almanya bu şekilde devam ederse, biz de bunu onun yanına bırakmayız, ona bedel ödetiriz. Her bir Kürt canlı 
bomba olabilir’ demişti.135 ‘Alman istihbaratının hazırladığı bir raporda yerel PKK kadrolarının 10,000’e ulaştığı, 40,000 civarında da PKK destekçisi olduğu 
ve bu rakamlarla birlikte PKK’nın Almanya’da asayiş açısından ciddi bir tehdit oluşturduğu dile getirildi’.136 

PKK bugün hala Avrupa’da şiddet eylemleri gerçekleştirmek üzere harekete geçirebileceği çok sayıda sempatizana sahiptir. EUROPOL’ün her yıl 
yayınladığı ‘Avrupa’da Terörizm Durum ve Eğilim Raporları’nın 2008 yılı raporuna göre, Almanya’da o yıl gerçekleştirilen on beş terör saldırısının on 
dördünü PKK/Kongra-Gel üstlenmiştir. Diğer saldırıyı PKK üstlenmese de Alman yetkililer o saldırının da PKK’nın işi olduğunu düşündüler.137 2007 
yılı Şubat ayında Belçika makamları PKK’nın Avrupa’daki liderlerinden birisini uyuşturucu kaçaklığı yoluyla terör eylemlerini finanse etmek suçundan 
tutukladılar.138 2009 yılı Avrupa Terörizm Durum ve Eğilim Raporuna göre, 2008 yılında Avusturya’da gerçekleşen beş kundaklama eyleminin de faili 
Kongra-Gel’di. Kongra-Gel liderleri ve militanlarının Almanya, İtalya, Slovakya’da yakalanması PKK’nın Avrupa suç yapılanmasının ne kadar genişlediğini göstermektedir. 2009 yılı Ekim ayında Fransa’da dokuz Kongra-Gel militanı şantaj suçlamasıyla tutuklandı. Böylece 2008 yılı Haziran ayından 
sonra 2009’a kadar Fransa’da yakalanan Kongra-Gel üyelerinin sayısı kırka ulaştı.139 Bu durum son yıllarda da değişmedi. EUROPOL’ün 2014 yılına 
ait Terörizm Durum ve Eğilim Raporu “Avrupa Birliği, eylemlerini Avrupa dışında sürdüren PKK, DHKP-C, Kuzey Kafkasya’daki bazı terör örgütleri 
ve Hizbullah gibi terör örgütleri için finansman, lojistik, sığınma ve tedarik üssü haline gelmiştir” tespitinde bulunmaktadır.140 EUROPOL’ün 2016 raporu 
‘PKK’nın Avrupa topraklarında yasadışı yollarla topladığı fonların HPG, 
PYD ve YPG’nin finansmanına gittiğini’ belirtmektedir.141

6 CI BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***